Ümit KIVANÇ
KP İstanbul Gençlik Kolları'nın düzenlediği sahur programında, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, kurcalansa isabet olacak bir konuşma yaptı. ("Davutoğlu: Ortadoğu'ya bataklık dedirtmeyeceğiz".) Konuşma, AKP iktidarının zihinlerde oluşturmak istediği "paralel âlem"e dair sağlam fikir veriyor ve giderek faşizanlaşan lider-kitle ilişkisinin üzerine kurulacağı temeli aydınlatıyor.
Davutoğlu, önce İsrail'in Gazze saldırısını ortaya sürüp, bundan, sözünün gerikalanı için hayli elverişli bir tutamak devşiriyor: Cesetleri, yıkıntıları, alevleri, dumanları araladığımızda, Gazze'de Filistinlilerin felaketini değil, İslâm dayanışmasını görmemiz gerekiyor:
"Gazzeli o bombardımandan kaçarken Arakanlı kardeşlerini düşünüyor. İşte bilinç bu, işte şuur bu. Gazzeliler bu dava ahlâkını ayakta tuttukları için Allah indinde de tarih indinde de onurlu ve izzetli insanlardır."
Normal bir aklı selim ortamında, birilerinin dışişleri bakanına, "Yahu, adamlar beşer onar, çoluk çocuk öldürülüyor, ne Arakan'ı?" demesi ve şu anda öncelik taşıyan konuya dikkat çekmesi beklenir. Tabiî ki AKP Gençlik Kolları sahurunda böyle bir şey olmuyor. Eminim, buradaki garabete de kimse takılmıyor.
Dışişleri bakanı mevkiindeki İslâmcı siyasetçi için Gazzeliler, bir işgal ordusu tarafından hunharca katledilen, acil ve etkili yardımımıza muhtaç insanlar değil, bombardımandan kaçarken yeryüzündeki İslâm birliğini ve dayanışmasını düşünen militanlardır.
İşin garibi, "kaçıyor" da değiller; direndikleri için İsrail ordusu bu kadar hırçınlaşıyor ve önüne çıkanı öldürüyor. Fakat gözü, dinî de değil, siyasî "dava"sından başka şey görmeyen bakan, bambaşka bir Gazze tablosu çizmekle kalmıyor, Gazze'deki trajediye bakınca AKP'li gençlerin görmesi gereken resmi de -çok tehlikeli bir yolla- çiziyor: Gazzeliler, "dava" arkadaşımız oldukları için "Allah ve tarih indinde" onurlu insanlarmış; yani bombadan kaçarken Arakan Müslümanlarını düşündükleri için! Düşünün, İsrail ordusuna direndikleri için bile değil!
Aziz vahiy, medeniyet meşalesi vs…
Davutoğlu'nu dinlemeye devam edelim. "Ortadoğu bataklığına sürüklenmeyelim" yollu dış politika tercihlerini yerden yere vuruyor hesapta; ama esasında, IŞİD için biraz ılımlı kaçabilecek, yine de her türlü radikal İslâmcı örgütün manifesto niyetine benimseyebileceği sözler ediyor:
"...Allah şahit olsun ki o mazlumlara ... ezeli ve ebedi olarak sahip çıkacağız ve hiçbir yerde Filistin, Gazze davasını yalnız bırakmayacağız. Birileri tarafsız olalım diyecek belki, belki birileri Orta Doğu bataklığına bulaşmayalım diyecek ama biz o bataklık dedikleri Şam'ı, Şam-ı Şerif bilmişiz, o bataklık dedikleri Orta Doğu'daki Mekke'yi Medine'yi Kabe bilmişiz, o bataklık dedikleri Orta Doğu'daki Bağdat'ı kardeş bilmişiz, o bataklık dedikleri Kerkük'ü aziz bilmişiz. Orta Doğu bataklık değil, insanlığı ayağa kaldıran o aziz vahyin merkezidir, Hira'nın merkezidir, Beytül Dağı'dır, Kudüs'tür, Kahire'dir. Ana muhalefet partisi lideri ve birileri bataklık diyorlar, insanlığı aydınlatan Hira mağarasının olduğu Orta Doğu'ya bataklık dedirtmeyeceğiz. Orta Doğu üzerindeki sömürgecileri bu bölgeden uzaklaştırana kadar gece gündüz çalışacağız, bataklık diye andıkları Orta Doğu'dan büyük bir medeniyet meşalesini ayağa kaldıracağız, Allah'ın izniyle."
İlkin, bu derin hamasetin içerdiği kocaman yalanı çıkarıp kenara koyalım: AKP'nin yönettiği TC devleti, ne yapıyormuş da Gazzelileri yalnız bırakmıyormuş? İsrail'le siyasî, ticarî, askerî, her türlü ilişkisi maşallah tıkır tıkır yürüyor. Ortada açıkça alınmış bir tavır, -ve tabiî püf noktası şurada- İsrail'i sahiden zora sokacak herhangi bir girişim, eylem vs. yok. Bombardıman sürüyor, Davutoğlu sahurda konuşuyor, Gazzeliler beşer onar ölüyor. Üstelik, bombardımanın ikinci, kara harekâtının birinci haftasında, Gazze yerle bir edilmişken ve ben bu satırları yazarken, hâlâ TC'nin İsrail'i zorda bırakacak herhangi bir girişimi yoktu.
Dolayısıyla, Davutoğlu'nun, "oraya bataklık dedirtmeyiz" diye derinliklerine dalacağını söylediği Ortadoğu'nun, Gazzelilerin katledildiği yer olarak değil, "aziz vahyin merkezi" olarak önem taşıdığını anlıyoruz. Ne yapacaklarmış Davutoğlu ve "dava" arkadaşları? Ortadoğu'dan "büyük bir medeniyet meşalesini ayağa kaldıracak"larmış. Bir çeşit İslâmî diriliş "vizyonu".
"Dava" açısından bakmak
Ancak Davutoğlu ve "dava" arkadaşlarının tek hedefi, manevî âlemi meşaleler yakarak aydınlatmak değil. "Sömürgecileri bölgeden uzaklaştırana kadar" gece gündüz çalışacaklarmış. Kimdir bu sömürgeciler ve onları uzaklaştırmak için yapılacak çalışma nasıl bir şey? Uzun uzun spekülasyonlar yapmaya, hattâ biraz da eğlenmeye müsait bir mevzu bu, ama bu uğursuz eğlenceden imtina ediyorum. Bunun yerine, dışişleri bakanının boş konuştuğuna, asla yanına yaklaşamayacağı eylemleri vaat ettiğine, gerçekliğin yerine kendi emellerini ve hezeyanlarını geçirdiğine işaret edeceğim. Git Gazze'de dikil İsrail'ın karşısına, madem sömürgecileri kovacaksın; neyin eksik? Milyonluk ordun, savaş uçakların, tankın topun, her şeyin var. Zavallı Gazzeli, cesaret ve dehasını kullanıp yarattığı tünel sisteminden başka hiçbir şeye sahip değil; git sahip çık! Niye yapamıyorsun? Hani medeniyeti ayağa kaldırmalar, sömürgecileri kovmalar? (Devletler arası ilişki kurallarını, diplomasiyi vs. unutup uçtuğumu söyleyecek olanlara soru: hangi sömürgeci ne zaman tatlı dil güler yüzle uzaklaştırıldı bir yerden? Bu kadar büyük bir diriliş davasını uğrunda savaşmadan nasıl ilerleteceksin? Recep Tayyip Erdoğan'dan Gandhi yapmayı becerirsen, bu mucize karşısında bütün dünya biz ne dersek dinler, bak, onu kabul ederim.)
Bunları kurcalamam abes. Çünkü bakan da sahiden harekete geçme niyetiyle söylemiyor söylediklerini. Esip savururken, bir tek şey diyor aslında: Gazze bombalanıyor olabilir, insanlar ölüyor olabilir, şu bu... bunlar önemli değil. Önemli olan bir İslâm ortak bilinci içerisinde olaylara bakmak, beklentimizi de bir İslâmî diriliş perspektifine oturtmak. "Gazzeli bombalanıyor, ölüyor" dersen, gidip onun için bir şey yapman gerekir; oysa, "bombadan kaçarken bile İslâm ortak şuuruna hizmet ediyor" deyince, ölümünü seyrettiğin insanın kanı senin "dava"nı besliyor.
Bir çeşit "süper misyon
Bunlar bile, yeterince sağlam bir temel oluşturamadan teoriler kurmaya, üstüne üstlük somut uluslararası politika yapmaya girişmiş, hezeyandan hallice duygularını dünya görüşü sanan bir dışişleri bakanı için mâkûl sayılabilir, mazur görülebilirdi. Ancak, Davutoğlu'nun konuşmasının devamında göreceğimiz gibi, her şey, bütün o "dava"lar şunlar bunlar, tek bir amaca hizmet ediyor: Türkiye'ye ve onun başındaki Recep Tayyip Erdoğan'a bir süper misyon biçmek, insanları buna inandırmak. Şöyle diyor teoriler mucidi bakan:
"2013'de Gezi olayları bahane edilerek, arkasından 17 ve 25 Aralık'da bir takım komplolarla yapılmak isteneni anlarsınız. Neden yaklaşık 3-4 senedir sistematik bir şekilde uluslarası medyada sayın Başbakanımızın hedef alındığını anlarsınız. Eğer biz susmuş olsaydık, eğer bütün bu tablolar karşısında acaba şu veya bu ülke ne der diye kendi köşemize çekilmiş olsaydık, yani birilerinin istediği arzu ettiği gibi bataklık diye ilan edilen o coğrafyadan kopmuş olsaydık, sessiz olsaydık, kimse sayın başbakanımıza dönüp bu kampanyayı başlatmak istemezdi."
Gerçeğin gerçekliği
Şunu iddia ediyor Davutoğlu: Türkiye, tıpkı kendisinin burada çizdiği ve inanmamızı istediği çerçeveye uygun olarak, bir "medeniyet davası"nı, bir "İslâm davası"nı "ayağa kaldırmak" üzere Ortadoğu'ya mukayyet olmakta, gelişmeleri etkilemekte veya en azından, Türkiye o "coğrafyadan kopup" "köşesine çekilmediği" için gelişmeler üzerinde etkisi görülmekte, bu da birilerini rahatsız etmektedir. Bu yüzden "başbakanımız"a dört koldan saldırıyorlar. Hem "Gezi" saldırıyor hem "paralel yapı" saldırıyor hem de dışişleri bakanının burada bizi izahtan mahrum bıraktığı birileri "üç-dört senedir sistematik şekilde" saldırıyor.
Bütün bunlar, lafı kıvırtmayacaksak, yalandır. Bir kısmı katmerli yalan. Evet, Gezi isyanı veya Cemaat'in 17-25 Aralık hamleleri elbette başbakana muhalefettir ve diyelim dışişleri bakanı bunları "saldırı" saydı; bunun Türkiye'nin Ortadoğu'da güya yaptığı ettiğiyle alâkası ne? Davutoğlu burada, liderinin yalanını tekrarlıyor: içerideki her türlü muhalefet dış kaynaklıdır, uluslararası komplonun parçasıdır, vesaire.
Bunlar elbette, "inanan"ın gözünde bir "paralel âlem" inşasına yöneliktir. Bu soyut âlemin somut dünyada hiçbir maddî karşılığı ve dayanağı yoktur. Olması da gerekmez. Bu dünya görüşünün meşruiyet kaynağı bir "dava"dır. Gerçeğin gerçekliği bu davanın ihtiyaç ve taleplerine göre değerlendirilir. Bu niteliği kitleden türlü yollarla saklansa da iktidar tekelinden ibaret olan dava ve liderinin üzerine örtülen uhrevî örtü nedeniyle, "inanan"ın inandığı da artık İslâm aracılığıyla Allah değil, onları zırh gibi kuşanmış lider ve "dava"sıdır. Şimdi göreceğiz ki, Davutoğlu, Ortadoğu'da medeniyet kalkışması falan için değil, bu özdeşleştirme için çalışıyor.
Bir kurtarıcı mitosu
Biraz geriye çekilip asgarî sağduyumuzu takınıp tekrar yaklaştığımız zaman, kurulan bütün ulvî yapının, muazzam davanın emrine koşulmuş hizmetkârların, sömürgecilerle cenk eden mücahitlerin aslında ne ile iştigal ettiğini komplekssiz, basit insana göründüğü şekliyle tanımladığımız zaman, dışişleri bakanının çizdiği resmin hakiki motifleri ve renkleri ortaya çıkacaktır. Ortadoğu'ya dair destansı edebiyat, partili gençleri ülkedeki iktidara bağlayacak yanılsamayı tarif ediyor. "Medeniyet kalkışması" ve "dava", şüphesiz, gençleri, rastgele seçmeni herhangi bir iktidara bağlar gibi bağlamayacaktır. Burada bir ulviyet, bir kutsallık var. Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin başrolünde yeraldığı bir müstakbel destanın ulu kişisidir. Gençler, "partimiz" ve müteahhitlerine değil, "o aziz vahye", "dava" ve mücahitlerine sahip çıkacak.
Garip, hepten moral bozucu ve belki biraz da eğitim sistemi nedeniyle insanların mantık bağları kurmakta, muhakemede fazlasıyla zorlandıkları Türkiye'ye özgü olan, Davutoğlu'nun dile getirdiği türden devâsâ iddiaların, karşılıksız, kanıtsız, hattâ işaretsiz ortaya sürülüverilişidir. Türkiye şu anda Ortadoğu'da güç ve etki sahibi bir ülke değil, kendini Suudi ve Katar prensleriyle IŞİD'in katillerinin elinde oyuncak etmiş, kafası kesik bir tavuktur. Davutoğlu dahil, Türkiye'yi yönetenlerin tarif ettiği Ortadoğu'nun, bu coğrafyanın zenginliğiyle alâkası yok. Bu mezhep bağnazlığıyla nasıl bir medeniyet kalkışması yaratacaklarını gözümüzün önünde canlandırabilmek için, IŞİD'in Toyota'larını takip edebiliriz. Suudi çakallarıyla Selefi katillerin gölgesinde, nasıl bir "aziz vahiy"dir o?
Nereden çıktı bu arî ırk?
Bunlar bir yandan işin siyasî boyutu. Olsa olsa figüran konumundayken "Ortadoğu"nun potansiyel sahibi gibi konuşmalar yapmak, öbür yandan, başlı başına, dinleyenleri her türlü gerçeklik duygusundan azade kılacak bir eylem. Ve her şeyden önce, tamamen içeriye, Türkiye'ye yönelik.
Davutoğlu bazen çok mühim şeyler söylermiş gibi yapabiliyor. İtiraf edeyim, başlangıçta bir süre, başka birçok insan gibi ben de yedim bunu. Oysa o süslü lafların arkasındaki kofluk bir defa kendisini gösterdi mi, bu "entelektüel bakan"ın kurduğu her yapıya sadece cephesi bulunan bir sinema dekoru gibi bakmanız kaçınılmaz. İşin kötüsü, bu dekorlarla sinema yapılıyor, hikâye anlatılıyor, insanlar inandırılıyor, kitleler birtakım hedeflere sürüklenebiliyor. En çakalından en entelektüeline, AKP kadrosunun artık tek bir hedefi var: Sadece Türkiye'nin değil, Ortadoğu'nun da, hattâ sadece onun da değil, dünya Müslümanlarının esenliğinin Tayyip Erdoğan'ın liderliğine bağlı olduğu inancını -evet, bu bir "görüş" değil inançtır- yerleştirerek iktidarda kalabilmek.
Bu amaçla, ilkin, militan İslâmcı kültürünün zaten pek elverişli bir zemin sunduğu klasik faşizan yönteme başvuruyorlar: elverişli gerçekliğin inşası. Bu yapma gerçekliğin, olguyla, gerçekle, sınanabileceği her şeyle ilişkisinin kesilmesi. Bunun için, akıl-mantığın, düşüncenin oynaması gereken bütün rolleri inançlara, önyargılara, sual olunmaz, sınanamaz büyük hakikatlere vermek. Coşkulu bir Nazi'ye, "Yahu nereden çıktı bu arî ırk meselesi?" diye sorsanız çok şaşırırdı herhalde. Ama bu soruyu cevaplamak aklından bile geçmezdi. O, öyleydi. İslâm âlemi, Erdoğan'ı bekliyordu, buldu. "Yahu baksanıza, dünyada bekleyen mekleyen yok!" Geçersiz itiraz.
Türkiye kökenli bir İslâm faşizmi pekâlâ "buradan yürüyebilir". En azından deniyorlar.
(Ümit Kıvanç'ın http://riyatabirleri.blogspot.com.tr adresindeki blogundan alınmıştır)
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları













































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024