Ümit KIVANÇ
Darbe girişimi gecesi, 15 Temmuz’u 16’sına bağlayan gece 11 saat 48 dakika boyuncaTwitter’da en gözde başlık (“trend topic”) ne olmuş, biliyor musunuz: “#HulusiAkar”. Genelkurmay Başkanı, #NoCoupInTurkey’i,#DarbeyeHayır’ı falan hep geride bırakmış.
Yalnız Hulusi Akar, trend topic’liği şüphesiz bütün Türk Silahlı Kuvvetleri adına elde etmiş sayılmalı. Diyeceksiniz ki, 15 Temmuz’dan bu yana memleketin trend topic’i tartışmasız “FETÖ”. Ben de nâçizâne, bu etiketi gözlerimize yapıştırdıklarını, her ağzını açanın bize yalan söylediğini düşünüyorum. İnanmamızı istedikleri hikâye, 15 Temmuz darbe girişiminin, münhasıran ordu içindeki Gülencilerin marifeti olduğu.
Hikâyenin bundan ibaret olmadığından eminim.
Düğündekiler, torunlar vesaire
Genelkurmay Başkanı, İkinci Başkan ve Kara Kuvvetleri Komutanı toplanmışlar, tanklar çıkmasın, uçaklar uçmasın, demişler, Ankara Garnizon Komutanı’nı aramışlar, Hava Kuvvetleri Harekât Başkanı’nı aramışlar, Hava Kuvvetleri Kurmay Başkanı’nı aramışlar. “Bu şekilde öncelikli tedbirleri aldıktan sonra toplantıları bit[miş]”. Hava Kuvvetleri Komutanı’nı yetkili kimse aramamış! Eşi aramış…
Orgeneral Abidin Ünal, İstanbul’da düğündeydi. MİT’in darbe ihtimalini haber almasından üç buçuk, Genelkurmay’ı haberdar etmesinden bir buçuk-iki saat sonrasına, 19:30 sularına kadar “herhangi bir olumsuzluk ya da olağanüstü bir durum hissetme[miş]”. Herkesin elinde akıllı telefonla yatıp kalktığı bir devirde kimsenin niyeyse tek kare fotoğraf paylaşmadığı düğün sürerken, 21:30’da komutanın eşi arayıp, genelkurmaydaki bir hava korgeneralin gözaltına alındığını bildirmiş, komutan bunun üzerine Ankara’daki vekilini aramış, telefondan jet seslerini duymuş, ne olduğunu sormuş, vekili, “valla ben de bilmiyorum” demiş,“ancak şu anda Ankara’nın üzerinde jetler geziyor”. Komutan bunun üzerine, vekili Tümgeneral Cevat Yazgılı’yı, “duruma hemen elkoysun” diye Hava Kuvvetleri Harekât Merkezi’ne göndermiş.
Düğündeki Hava Kuvvetleri Komutanı sonra ne yapmış, kendisinden dinleyelim:
“Ankara Akıncı 4. Üs Komutanlığı’nın komutanı olan Tuğgeneral Hakan Evrim’i telefonla aradım. Uçakların kendisi tarafından uçurup uçurulmadığını sordum. Hakan Evrim bana, ‘Görevi ben verdim, mecburdum’ dedi. Ben de kendisine, ‘Böyle bir mecburiyet yok, havaya uçak kalkmayacağına dair emir size verildi’ dedim. Bana, ‘Durum bildiğiniz gibi değil, benim de canım tehlikede sizin de canınız tehlikede’ dedi. Bu konuşmadan önce ben darbeciler kendisini tehdit etmiştir diye düşünmüştüm, ancak daha sonra bu işin içerisinde kendisinin de olduğunu anladım.”
Akıncı Üssü komutanı, “Yanımdakiler konuşmamızın sonlandırılmasını istiyorlar,” deyip telefonu kapatmış, Orgeneral Ünal daha sonra Evrim’i iki defa daha aramış, ama üs komutanı cevap vermemiş.
“Genelkurmay başkanıyla beraberdim, aynı durumdaydım” diyene kadar bize tantanayla “darbenin bir numarası” diye sunulan eski Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk’e göre, şimdiki -düğündeki- komutan, Orgeneral Ünal, vaziyete hakim olmasını kendisinden istemiş. Öztürk, gidecekken vazgeçtiği düğünün sahibiyle de önce tebrik için, sonra jetler için görüşmüştü: “Akıncı Üssü’nde mutat uçak iniş ve kalkışları oluyordu. Devamlı hareketlilik olduğu için önce bir şey fark etmedim. Düğün sahibi Mehmet Şanver’i aradım, tebrik ettim. Bir süre sonra o da beni tekrar aradı. Uçakların alçak uçuş yaptığını, ne olduğunu sordu. Televizyonda altyazı geçtiğini söyledi. Ben de bu sırada televizyonda gelişmeleri izliyordum.”
Orada ne arıyordu? Kuvvet komutanlığı yapmış havacı orgeneral, “mutat hareketlilik”le o gece olan biteni ayırt edemiyor olabilir mi? Düğündekiler töreni pastayı bırakmış televizyon mu izliyorlardı? Hava Kuvvetleri’nin başındaki generaller jetlerin alçak uçuş yaptığını, telefondan seslerini işitip, geçen altyazıları okuyup mu öğreniyorlardı?
Orgeneral Abidin Ünal’ı dinleyelim, bakalım bunlara cevap bulabilecek miyiz:
“…Orgeneral Akın Öztürk’ü aramayı planladım… Öztürk’ün Akıncı’da torunlarının yanında olduğunu biliyordum. Akın Öztürk’ün damadı Hakan Karakuş’un Akıncı’daki 141. Filo’nun komutanı olduğunu biliyordum. Akın Öztürk’ün telefonuna uzun süre ulaşamadım. Daha sonra Korgeneral Mehmet Şanver’den Akın Öztürk’e ulaşmasını istedim. Mehmet Şanver, Akın Öztürk’e ulaşınca telefonu bana verdi. (…) ‘Ankara’da uçak uçuruyorlar, ne oluyor oralarda, senin emirlerin hilafına darbe mi yapıyorlar?’ diye sordum.”
“Senin emirlerin hilafına darbe mi yapıyorlar?” diye sormuş! Devam edelim:
“…kendisi bana ‘Ben sadece gece uçuşu olduğunu zannediyorum, ben bir araştırayım’ dedi, ben de kendisine, ‘Gece uçuşu değil, Ankara’da alçak uçuşlar olduğunu’ söyledim.”
“Gece uçuşu sandım, bir bakayım,” demiş! Bu esnada son hücresine kadar hareket halindeki bir üste, darbenin karargâhında bulunuyor orgeneral. Torunları orada diye yani.
Hava Kuvvetleri Komutanı’nı dinlemeye devam:
“Bundan sonra Akın Öztürk bana hiçbir şekilde dönüş yapmadı. Yapmaya teşebbüs etmiş ise de, telefon bende olmadığından bana dönmeye teşebbüs edip etmediğini bilemiyorum.”
Ben de … bilemiyorum.
Velhâsıl, Moda Deniz Kulübü’ne helikopterlerle rambolar indi, komutanı alıp götürdü.
Genelkurmay Başkanı, anlatılanlara göre epeyce itilip kakılarak, rütbeleri sökülerek, sonra yeniden takılarak darbenin karargâhı Akıncı Hava Üssü’ne götürülmüştü. Oraya nasıl gittiğini henüz öğrenemediğimiz Tümgeneral Mehmet Dişli, itilip kakılmamış, rütbeleri sökülmemiş, kelepçelenmemiş halde karşısına çıkmış. Dişli’ye bakarsanız, komutanı ikna etsin diye darbeciler onu öne itmişlerdi. Hulusi Akar’a reva gördükleri muamelenin zerresi ona yapılmamıştı. Hulusi Akar darbecilerin helikopteriyle başbakanlığa gelirken de Dişli ona eşlik etti! Darbeye katılsın diye Genelkurmay Başkanını ikna etmeye çalışan darbeci general konumundaydı; neye güvenerek geldi o helikopterle?
Önce Hulusi Akar’ı Fethullah Gülen’le görüştürmeye kalkan darbeci diye sunulan -sonradan bu itham Akıncı Üssü Komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim'e çevrildi- Tuğgeneral Mehmet Partigöç de 15 Temmuz akşamı 20:00 sularında “bir gürültü duymuş” ve bahçeye çıkmış. Tatbikat, diyenler, koşuşanlar varmış. Sonra Genelkurmay İkinci Başkanı’nın emir subayı emirler getirmiş, ama tuğgeneral nedense bunları teyit etmek için ikinci başkanı aramaya başlamış. Ona demişler ki: “Şimdi belirsizlik durumu var, kışla dışına çıkarıldı.” O da Genelkurmay Harekât Merkezi’ni aramış, “durumda değişiklik yok, işimize devam ediyoruz” demişler. Devam ettikleri, nasıl bir “iş”miş?
Temel soru, “niye haber verilmedi”dir
Savcı jargonuyla “hayatın olağan akışı”na uymayan, başka şeyleri söylememek için söylendiği belli mantıksız sözlere çok daha fazla örnek verebilirim. Zamanlamalarda, odada kimin bulunduğu-bulunmadığında, oturduk-oturmadık, çay-kahve içtik-içmedik gibi ayrıntılarda çelişen ifade parçalarının dökümünü yapmaya girişebilirim.
Doğrusunu isterseniz giriştim de. Ama çabuk vazgeçtim. Çünkü bu kadar çok yalanın olduğu yerde böyle bir iş anlamsız kaçacaktı.
Vazgeçtim ve başımı derde sokmaya karar verdim. Çünkü hakikat peşindeysek başka çare yok.
Darbe girişimini Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ne zaman, kim haber verdi?
Erdoğan’ın beyanını esas alırsak, akşam saat 20:00 civarında, eniştesi.
MİT’in bu işten 16:00’da haberi olduğu söyleniyor. Genelkurmay başkanı, 17:00-18:00 arası, diyor. Diyelim 18:00. İki saat MİT, sonraki iki saat de hem MİT hem Genelkurmay, neden cumhurbaşkanını haberdar etmedi?
Bu soru göründüğünden de ağır. Düşünün, Gezi İsyanı çıkmış, memleket ayakta, cumhurbaşkanı Tunus’tan, Türkiye’deki bir haber kanalında geçen altyazıyı görüp telefona sarılıyor. En ufak ayrıntıya karıştığını, her şeye kendi karar vermek istediğini, her şeyden her an haberdar olmak istediğini biliyoruz. Aşırı merkezîleşmiş, yetkinin tek adamda toplandığı bir yönetim tarzı hüküm sürüyor Ankara’da.
Ve MİT Müsteşarı ile Genelkurmay Başkanı, kendisini öldürmeyi, en azından yakalayıp yargılamayı amaçlayan silahlı kalkışmayı böyle bir cumhurbaşkanına bildirmiyorlar!
Peki o ne yapıyor? “Eniştemden haber aldım,” diyor! En azından bunu böyle söylemeyebilir, değil mi? Devlette zaafı ortaya dökmemek için. Özellikle yapıyor. Böyle bir durumda Erdoğan’ın “eniştemden haber aldım”ı bir tek anlama gelir: Bakın ben size ne yapacağım! (En kibar ifadeyi bulmaya çalıştım.) O halde bu işte kasıt arıyor.
MİT ve Genelkurmay’ın başındaki insanların şaibeli tutumuna eklenecekler var: Başbakan Binali Yıldırım’ın uzun uğraşlar sonucu bulup konuşabildiği havacı komutanın darbecilerin jetlerine karşı uçak kaldırmamak için ayak sürüyüşü, yazılı emir isteyişi. Boğaziçi Köprüsü’ndeki abuk sabuk operasyonu daha başlangıç aşamasında bastırmayan, en azından oradaki darbeci birliğin etrafını sarıp etkisiz hale getirmeyen, az ötedeki koca 1. Ordu’nun (hemen oraya sevk edebileceği binlerce askeri var!) sözde ataleti. Bunları nasıl izah edeceğiz? TSK’nın darbe girişiminin hemen ertesinde yaptığı açıklamayı geri çekmesi, Akın Öztürk’ü ve dolayısıyla Hulusi Akar’ı temize çıkaracak şekilde düzenleyip yeniden yayımlaması nedir, basit bir “düzelti” işlemi midir?
Çok konuşuldu, yine de hatırlatacağım: Silahlı Kuvvetler, personelinin “yüzde bir buçuğunun” menfur darbe girişimine karıştığını, ordunun gerikalanının temiz olduğunu iddia etti, biliyorsunuz. Gözaltındaki subaylarının komuta ettiği asker sayısı aşağı yukarı 250 bin olarak hesaplanan bir ordu komuta heyeti söyledi bunu! General-amiral mevcudunun yüzde kırkından fazlası ihraç edilmeden az evvel. Darbecilerin harekete geçirdiği, kullandığı araçlar: 35 uçak, 37 helikopter, 246 tank ve zırhlı araç, 3 gemi! Akim kalacağı pek erken ortaya çıkan teşebbüste henüz harekete geçememişlerin sayılmadığı bir döküm bu.
Peki, ne demeye çalışıyorum?
Edindiğim izlenimi, tahminimi aktarmaya çalışıyorum. Yani şunu: Orduda darbe girişimine katılanlar, Gülenci teşkilattan ibaret değil. Şüpheli konumdakilerinhepsi Gülenci değil. Mağdur gözüken kimileri mağdur değil. Şüpheli gözükmeyenler şüpheli. Birkaç değişik saikle birkaç değişik grup, üst komuta heyetinden kimileri dahil, bu işin içinde. Kalkışıldı, daha ilk aşamada birileri üzerlerine düşenleri yapmadı, belki sattı, belki başka şekilde ayartıldı, ortaya çıkan berbat manzara birilerini daha caydırdı, başarısızlık ihtimali erken bir evrede kesinleşince öfke nöbetleri ve intiharî eylemler ortaya çıktı. Muhtemelen bir aşamadan sonra birilerinin başlıca kaygısı ve uğraşı, başlangıçtaki konumlarını farklı göstermek ve başlangıçtaki tavırlarının izlerini silmek oldu.
Sonra işte, 15 Temmuz gecesi de HulusiAkar trend topic olmuş.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları


































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024