Umur TALU
Önce kavramı mı açıklamalı, ülkeyi mi, seçimi mi? Dansa gerek yok sanırım!
Seçimden başlayayım:
Seçme ve seçilme özgürlüğü, bu yamuk demokrasilerin; yani en iyi halinde dahi özgürlüklerin ve hakların yine de kısıtlı olduğu, bu çirkin halinde ise neredeyse tamamen yok sayıldığı halimizin kötünün iyisi bir yanılsaması.
Sırayla gidersek; ailesini, adını soyadını, milliyetini, dinini, hayat şartlarını, genellikle eğitim-öğretim sürecini, müfredatı, askerlik gibi yükümlülükleri, hatta evlilik hayatını veya onun akışında olan biteni ve “sevdiği bir iş”i, rahat edeceği bir geliri, mutlu olabilmeyi “seçme özgürlüğü”nden mahrum bireyler birilerini seçiyor!
Bu tür seçimlerden mahrum milyonlarca çocuk ve seçme yaşına gelmiş genç; milyonlarca kadın; milyonlarca etnik-dini-inançsız topluluk; seçimleri yüzünden manen mahkum edilmiş milyonlarca genç kız, genç erkek ya da LGBTİ+ birey, seçimleri yüzünden fiilen mahkum olmuş, tehdit edilmiş, tahdit edilmiş, belki yok edilmiş binlerce insan!
Ve kimi daha kötüsü olmasın diye, kimi daha kötüsünden kurtulmak için seçim yaptığını düşünüyor.
Çok tuhaf bir çelişki sanki: Hayatınla ilgili, tabii herkese göre değişen, bazen az görünen bazen boğan “seçim yapamama, tabi olma, itaat etme, kabullenme, mecburiyet, hiç yoktanlık, razı olma, boyun eğme, bağlı kalma, alışkanlık, endişe, korku, farklı bir şey düşünememek, mümkün görmemek, değiştirmekten ürkmek yahut aklına bile getirememek bunu; kıpırdayamamak, çakılıp kalmak, bir ömrü tüketmek” gibi seçimsizlikler var.
Bir kısmı negatif seçimsizlikler: Kısıtlıyor, sınırlıyor, rehin ya da esir alıyor, diz ve akıl ve yürek çöktürüyor.
Bir kısmı pozitif seçimsizlikler: Paran yok yapamıyorsun, vaktin yok ulaşamıyorsun, fikrin yok düşünemiyorsun bile. Yani özgürsün diyorlar ama o özgürlüğü kullanamıyorsun. Ne insan haysiyetine yaraşır bir iş, ne sağlıklı bir konut, ne insani bir seyahat, tatil veya dinlenme, ne insanı besleyecek kültürel faaliyet.
Esasen seçimden ülkeye ve insanına geldik bile.
Kierkegaard
Saygılı kaygılar
“Angst” Almanca veya İskandinav dilleri kökenli, tabii kurcalayınca Latinceye de uzanan bir kelime.
Bu dillerden olmayan nice düşünür dahi, bu kelime-kavrama sarılmış, en iyi o ifade ediyor diye.
Türkçede “korku ve endişe füzyonu” sayılabilecek “kaygı” ile karşılanıyor. Muhtemelen yetersiz. Çünkü içinde sadece “bir şey, bir durum, bir insan karşısında korku, endişe, kaygı” yok.
Bizatihi kendi halimizden, seçme özgürlüğü sandığımız şey ve anlardan, baş belası “yabancılaşma”dan gümbür gümbür gelen bir “angst.”
Kelimeyi kavramlaştıran ilk düşünüp taşınırlardan Kierkegaard, “seçme özgürlüğü”ne dair bir “angst”ı hediye etmiş bize. Ve örneği zaten başlı başına “kaygı” sebebi:
Yüksek bir binadasın. Aşağısı boşluk. Fark ediyorsun ki atlamak, yani kendi atmak ile atmamak diye bir seçim var! Yani görünürde seçme özgürlüğün var ama bu seni korkutuyor.
“Dizzinness” gibi Türkçede de bir tıp terimi olan bir hastalık emaresi, “özgürlük” kelimesi ile birleşiyor: Seçim yapabilirsin ama başın dönüyor, miden bulanıyor, dengesizleşiyorsun, sallanıyorsun…
Belki tam sendeleyip düşene, yuvarlanana varıncaya kadar!
Düşlerimizden, düşüncelerimizden düşüşler de belki öyle işte.
“İntihar”ı çağrıştırmayan başka örnekler de bulabilirsiniz:
O kadar da kısıtlı değilsin mesela; bak canım, gitme, değiştirme, değişme, farklılık yaratma, hayaline doğru, sevdiklerine dönük en azından bir hamle yapma özgürlüğün var. Ancak korkuyla, kaygıyla, konforla, tahayyülsüzlükle, muhakemeyle, muhakemesizlikle, öfkeyle, tabi olmakla… artık her ne ise, onu kullanmıyorsun, kullanamıyorsun belki. Özgürlüğünü heba ediyorsun ve bu seçimi yaparken de, sorsan, özgürsün!
Nihayetinde bu da bir “seçim.”
Zaten Kierkegaard ve Heidegger, Sartre, hatta Nietzche, Freud ve daha önce “yabancılaşma” formatında Marx (ve Engels) meselenin “seçim”e dair olduğunda birleşip özgürlük-özgürlük yanılsaması-etik seçim-özgürlük kabiliyetinden yoksunluk ve benzeri farklı sokaklarında dolaşıyorlar.
Kendine ait bir oda
“Angst” bu çağın kavramı değil tabii ki. Lakin bu çağın, bu devirlerin çok açıklayıcı bir hali. Hem bireysel, hem toplumsal.
“Tedavisi” için “ruhsal çözümler” peşine düşenler ya da pıtrak gibi bunları üretenlerin “angst”tan kurtuluşu sağlayıp sağlamadığı şüpheli.
Çünkü büyük ölçüde “dış şartlar”ın kurbanı olan insanın, hele hele gençliğin; problemi kendi ruhunda, travmalarında, çocukluğunda aramaya itilmesi büyük haksızlık ve bazen ihanet!
Problemin çoğu dışarıda canım; sen hasta değilsin, sen sana telkin edildiği gibi zayıf değilsin. Sorun itaat, biat, tabi olma, değiştirme tahayyülünden yoksunluk gibi dayatma eseri büyük ölçüde. Bunlar kültürel, toplumsal, siyasi, dini, milli, militarist kimi “değer” dayatmasıyla ilgili. Piyasa tahakkümünde “boğaz tokluğuna hayattan vazgeçip ömür sürmeye mahkumiyet”le ilgili.
Tacize, tecavüze uğramış bir çocuğun mesela elbette bireysel desteğe ihtiyacı olabilir; ama onu “hasta” eden şey ondan kaynaklanmıyor, kaynaklanmadı ki!
Her birey ve toplum için de büyük ölçüde böyle.
İçinize kapanırsanız, kendinize saklanırsanız, “dışarısı” da sizin canınıza ruhunuza okur!
Siz sadece çoğu zaman talihsiz bir talihin getirip şu halde bıraktığı kişi değilsiniz; dışarıda bir tarih var ve her seçiminizle, her tür kaygıya saygıyla, onun da aktörüsünüz!
Cesaria Evora
Bir odada iyileştiğinizi sanmak, yani “dışarısı” aynı iken bunu varsaymak, ne bileyim işte, çok şey gibi bir şey değil mi!
Bir kavram daha var sevdiğim, Portekizceden evrenselce olmuş, bilirsiniz belki: Saudade!
O şimdilik özlemelere emanet.
Dilerseniz onu Cesaria Evora’nın sesinden de dinleyebilirsiniz:
Çok yazacaksam
Eğer unutacak çok şey unutacaksam
Geri döneceğim güne kadar
Çok yazacaksam…
Yazarlar
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.07.2025
22.07.2025
19.07.2025
15.07.2025
9.07.2025
27.05.2025
10.05.2025
6.05.2025
13.04.2025
5.04.2025