Yasin AKTAY
Türkiye'de yönetim sistemiyle ilgili değişikliğin gerektirdiği Anayasal düzenleme TBMM'nden bu saatlerde geçmiş olmalı. Yazının yazıldığı şu saatlerde TBMM'nde henüz 12. Maddenin görüşülmesine geçilmemiş durumda. CHP ve HDP'nin engelleme çalışmaları başka türlü bir gelişmeye yol açmamışsa ve şimdiye kadarki minval üzere geçekleşecekse bu yazıyı okuduğunuz saatlerde Anayasa Değişikliği TBMM'nden geçmiş ve halkın bu konuda karar vermesinin önü açılmış olacak. Bunda sonrası artık halkın vereceği bir karar.
CHP ve HDP muhalefeti istediği kadar diktatörlük edebiyatı yapsın, istediği kadar tek adamlık ve otoriterlik değerlendirmesi yapsın, neticede bu sisteme geçişe bizzat halk karar vermiş olacak. Bu kadar önemli bir konuda halkın kararının bu kadar önemli olduğu bir sisteme diktatörlük diyenin aklından zoru vardır. Halk güvenebileceği, kendinden bildiği, önünü açan, ülkesini geliştiren insanlara temsil yetkisini verir, ama elbette onların kendi üzerlerinde kendisinin istemediği yetkileri kullanmasını da istemez. Herkes müsterih olsun, bu halkın sağduyusundan hiçbir şey kaçmaz.
CHP ve HDP'nin yapamadığı şey budur: Halka güvenmemek, halkın vereceği kararın sağlıklı olabileceğine inanmamak.
O yüzden HDP seçim bölgelerinde hiçbir zaman halka güvenmedi silahın, tehdidin, şantajın, adam kaçırmanın, terörün her türlüsünü kullanan PKK terör örgütüne kendi seçim kampanyasını ihale etti. Güneydoğu'da HDP kendi vicdanıyla başbaşa kaldığında bir Kürdün “yanlış oy verme ihtimalini” hep çok yüksek gördü. Onun için işi sağlama alabilmek için seçmenini PKK'nın marifetlerine havale etti.
CHP de kendisine oy vermeyenlerin hep yanlış tercih yaptığı üzerinden bir söyleme başvurmaktan hiçbir zaman çekinmedi. Şu anayasa değişikliği meselesinde de aslında halkın bu konuda ne diyeceği konusunu adeta önceden kendisi kesin bir tahminle öngörmüş oldu. Halkın bu değişikliğe kesinlikle evet diyeceğini bizzat CHP kesin bir inançla öngörüyor ve o yüzden bu sorunun, bu seçeneğin, bu tercihin halkın önüne gitmemesi için akla karayı seçen taktiklere başvurdu.
Oysa MHP, başlarda muhalif olduğu bu tercihe, salt halka güvenmenin erdemine başvurarak, bu konuda kararı halka bırakmak adına, referandum sürecine destek verdi. Böylece bir siyaset geleneği olarak MHP ve AK Parti'nin halka dayanmak ve güvenmek, CHP ve HDP'nin de halka güvenmemek ve halkın iradesini şu veya bu şekilde önceden belirlemek konusunda ayrışmalarına tanık olmuş olduk.
Nitekim baştan itibaren bu tercihin halkın önüne gitmemesi konusunda CHP ve HDP cephesinden gördüğümüz tavır aynı oldu. Süreci engellemeye çalışmak, engelleyemiyorsa sabote etmeye veya en azından, hiç değilse, yavaşlatabildiği kadar yavaşlatmaya çalışmak.
Anayasa Komisyonu aşamasında akla zarar bir konuşma süresi tanınmıştı. Sadece başlangıç aşamasında 118 kişi konuşmak için söz istemiş, söz alanlara ise süre kısıtlaması yapılmadığı için tam üç saat konuşanlar oluyordu. Bunun üzerine biraz acele edilmesi gerektiğini ifade edenlere bir CHP'linin söylediği sonradan bir başka HDP'linin tekrarladığı söz, ne yalan söyleyeyim, bana çok ürkütücü gelmişti: “ne acelemiz var?” diye sormuştu, “gerekirse yıllarca konuşalım bu konuyu”. Belli ki CHP'nin veya HDP'nin memleketin en önemli meseleleri konusunda vakti namütenahi, kum gibi.
İyi de onların bu ülkeye karşı hiçbir sorumluluk taşımayan bu lakaytlıklarını bizim taşımamız gerekmiyor. Yine ne yalan söyleyelim, bizim gerçekten acelemiz var. Geçirdiğimiz her saniye edebiyatını çok iyi yaptıkları o “tüyü bitmemiş yetimlerin, fakir fukaranın” haklarına giriyor. Çaresizlerin çare bulmasını geciktiriyor. Ülkenin sorunlarının derinleşmesine yol açıyor. Vakit konusunda bu kadar müsrif olmak gibi bir lüksümüz yok bizim.
Biz geçirdiğimiz her saniyenin hesabını Allah'a da bu millete de vereceğimizi bilerek yaşıyoruz. O yüzden, söylemekten çekinmiyoruz, evet, acele ediyoruz, acele etmek zorundayız.
Onlarsa her aşamada olduğu gibi Meclis aşamasında da süreci engellemek için ellerinden geleni yaptılar. Parlamento tarihinin şahit olmadığı türden taktikler denediler. Zamanın lehlerine çalıştığı zehabına kapılarak vakit kaybettirmeye, süreci yavaşlatmaya çalıştılar. Demokratik hakları olduğunu çığırıp Anayasal dokunulmazlığı olan “kürsü”yü işgal etmeye kalktılar. Kürsü dokunulmazlığının sadece kürsüde konuşan kişinin değil aynı zamanda herkesin konuşmasına imkan veren o kürsünün bizzat kendisine ait olduğunu akıl etmeyerek. Kabinlerde uzun uzun düşünerek bir celsede geçebilecek 3 madde yerine 2 maddenin geçmesini sağlamış oldular. Yetmiyormuş gibi CHP'den kopmuş görünen bir milletvekilinin kendisini kürsüye kelepçelemesine tanık olduk.
Bütün bu taktikler, Türkiye'nin içinde yol aldığı süreçte sol siyasetin tarihsel sabote edici, takozlayıcı rolünü bir kez daha oynadığını görmüş olduk.
Bilindiği gibi, sabotaj sözcüğünün kökeninin “takozlama” dır ve kaynağı da işçi sınıfının tarihiyle irtibatlıdır. Kavramın tarihi 19. Yüzyılda fabrikalarda çalışan işçilerin fabrikalarda makinelerin dişlilerinin arasına takoz koyarak bozmalarına kadar gider. Böylece işçiler gelişen teknoloji dolayısıyla muhtemel işçi çıkarmaları önlemeye çalışıyorlardı.
Kendine ilerici payesini bir sabit kimlik unsuru gibi gören solun bu sabotajcılığının hiçbir ilerici yanı olmadığı gibi zamanla solun içine iflah olmaz bir alışkanlık olarak işlemiş olduğu anlaşılıyor.
Gündemdeki anayasa değişikliğinin ülkeyi geliştireceği, ilerleteceği, çok daha iyi ve verimli bir yönetime taşıyacağı çok açık, ama bu gelişme belli ki Türkiye solunun kendine tehdit olarak gördüğü bir gelişme. O yüzden kendisinin kaybını ülkenin kazanmasından daha önemli gördüğü için sol işleyen çarka bir takoz koyarak süreci sabote etmeye çalışıyor. Bu da ondan beklenen tarihsel rol, o yüzden çok da şaşırmıyoruz.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.06.2020
6.01.2019
16.10.2019
14.10.2019
9.09.2019
8.07.2019
8.07.2019
22.04.2019
1.02.2019
25.02.2019