Yıldıray OĞUR
22 Temmuz 1962 günkü gazetelerde (yıllar sonra Ogün Samast’la çekilen pozu hatırlatan) bir fotoğraf yayınlandı. Fotoğrafta polisler elinde bir tabanca olan küçük bir çocuğun etrafında gülümsemekteydi. Fotoğrafın altındaki haber şöyleydi:
“Molla Barzani’yi öldürmek için İstanbul’dan Mardin’e giden 13 yaşındaki bir çocuk yakalandı. İstanbul’dan yalnızca Molla Mustafa Barzani'yi öldürmek için geldiğini söyleyen S. U. adında 13 yaşlarında ortaokul ikinci sınıf talebesi bir genç Kırıkkale yapısı bir tabanca ve 40 mermi ile yakalanmış ve nezaret altına alınmıştır. İstanbul’da Galata’da oturduğunu söyleyen S.U. tabanca ve mermilerin emekli subay olan babasına ait olduğunu söylemiştir.”
1962’de, şöhreti İstanbullu bir çocuğu öldürmek için Mardin’e getirdiğinde, 59 yaşındaydı Molla Mustafa Barzani.
Bu 59 yıla sığdırdıklarıyla çoktan bir efsaneye dönmüştü bile.
16 yaşında ağabeylerinin yanında İngilizlere karşı isyana katılmış, 29 yaşında Barzan aşiretinin reisi olmuş, 1943’te Bağdat yönetimine karşı isyanı başlatmış, iki yıl sonra isyan bastırılınca aşiretini alıp İran’a geçmiş, 1946’da Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kurucuları arasında bulunmuş, sonra İran cumhuriyete son verince adamlarıyla SSCB’ye kaçmış bir efsaneden bahsediyoruz.
1958 yılında Irak’ta kralı deviren Sovyetlere yakın general Abdülkerim Kasım’ın otonomi vaadiyle Irak’a geri dönmüştü. Bu sükûnet 3 yıl sürdü. 1961’de Kasım vaatlerini yerine getirmeyince Barzani yeniden isyanı başlattı.
1958 yılında yazılmış istihbarat raporlarında Türkiye’nin Barzani’yi Sovyetlerin bölgedeki bir kozu olarak gördüğü anlaşılıyor. Tabii Türkiye Kürtleri arasındaki Barzani efsanesi, partisi Kürdistan Demokratik Partisi’nin gizlice Türkiye içindeki örgütlenmesi de bir iç tehditti.
Kürt ağaları, kanaat önderlerini DP iktidarında tutuklatıp, darbeciler eliyle Sivas Kampı’na götüren süreç devlette bu konuda bir devamlılığın işaretiydi.
Devlet Başkanı olarak Cemal Gürsel bir röportajında Barzani için şöyle demişti: “Bu Molla Barzani’nin gayreti değil, birtakım gizli membaların ve emellerin bir tahrikidir. Biz bunun nereden geldiğini ve neyi hedef tuttuğunu gayet iyi biliyoruz. Bu tahrikler devam ederse Şarkta çok ıstırap çekecekler olacaktır. Biz kendi hudutlarımız içinde bu gibi hareketleri yıldırım hızlı ile bertaraf etmek azmindeyiz...” Bu cümleler 13 yaşındaki bir çocuğun Barzani öfkesinin kaynakları hakkında da bir fikir veriyor.
Bütün bunlara rağmen büyük imkânsızlıklarla savaşını sürdüren Molla Barzani için Türkiye bir lojistik merkezi oldu. Yine o günlerde çıkan bir gazete haberinden okuyalım:
“Irak’ın kuzey bölgelerinde yerleşmiş bulunan Molla Mustafa Barzani, süvari birliklerinin at nalı ihtiyacını Siirt’ten temin etmiştir. Bildirildiğine göre A.Ş. isimli bir koyun tüccarı Barzani’nin teklifini kabul ederek Irak’a sattığı koyunlara birer at nalı bağlamış ve böylece külliyetli miktarda nal kaçırılmıştır.”
60’lı yılların gazetelerinde rutin haberlerden biri olmuştu bu. Yakalanan silah kaçakçıları, sıtma ilaçlarını Barzani aşiretine verirken tutuklanan memurlar…
Bu lojistik destek Irak’taki General Kasım iktidarını da zamanla rahatsız etti. Kriz Irak ordusunun Kürt isyancıları kovalarken Türkiye sınırları içindeki Kürt köylerini uçaklarla bombalamasıyla tırmandı. Rubaruk Karakolu’nda iki askerin Irak uçaklarından açılan ateşle ölmesi ise bardağı taşıran son damla oldu. Havalanan Türk jetleri sınırı geçen iki Irak jetini vurdu.
Bağdat’ta Türkiye Büyükelçiliği önünde toplanan “Fellah Dernekleri”nin “Sömürgeci Türkiye” sloganlarıyla düzenlediği protesto gösterileri devletin resmî politikasının devamıydı. Devlet Başkanı Kasım, şu epey tanıdık gelecek ithamlarla Türkiye’yi sert sözlerle eleştirmişti:
“Şekavet lideri Irak’ta artık yalnız kalmıştır. Ancak hudutlarımızın ötesinde ve haricinde kendilerini sömürgecilere satmış olanlar tarafından yardım görmektedir. Bunlar komşu devlet iltica etmekte ve oradan mal ve malzeme toplamaktadır. Türk milletini hükümetine engel olmaya çağırıyorum.”
Türkiye’nin cevabı da sert oldu: “Mağlubiyetini örtbas edip halkına yaranmak için bu olayları o tertipledi.”
Bu sırada Molla Mustafa Barzani Türkiye’ye üç mektup yazdı. Cumhuriyet gazetesinden okuyalım: “Asi Kürt lideri Molla Mustafa Barzani Çukurca Kaymakamlığı vasıtasıyla Türkiye’ye üç 'dostluk mesajı' göndermiştir. Barzani’yi muhatap kabul etmeyen Türk ilgili makamları bu mesajlara cevap vermeye lüzum görmemişlerdir.”
Türkiye, Barzani’ye karşı politikasını sertleştirmişti. Barzani’ye yardım götürenler yakalanıyor, aralarında Şerafettin Elçi, Musa Anter, Said Kızıltoprak’ın da olduğu gizli Kürdistan Demokrat Partisi ileri gelenleri yargılanıyor, Barzani için vergi topladıkları iddiasıyla bölgedeki bazı AP’li siyasetçiler tutuklanıyordu.
Molla Mustafa Barzani’nin ikinci mektup girişimi ise 1968 yılında oldu. Kendisiyle röportaja gelen gazeteci Hulusi Turgut’a şöyle diyerek teslim etti mektupları: “Biz, sizin kardeşiniz ve dindaşınız olan mazlum bir milletiz. Büyük Türk hükümeti, bizden niçin lütfunu esirgiyor? Biz, Osmanlı’nın çocuklarıyız. Kader bizi, Türk kardeşlerimizden ayırdı. Şimdi biz, bu topraklarda özgürlük mücadelesi veriyoruz. Bizi sindirmek isteyen Irak ordularına karşı kendimizi savunuyoruz.”
Mektuplardan biri Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a, diğeri Başbakan Süleyman Demirel’e yazılmıştı Mektuplarda Barzani Ankara’dan yardım istiyordu:
“Halkımız, feci hayat şartları altında ve en ufak varlığı dahi tehdit edilmektedir. Bu durumda, siz ekselanslarından, hükümetinizden ve Türk halkından, Müslüman Kürt kardeşlerine yardım etmelerini istemekten başka çare bulamadık. Türklerle Kürtler, tarih boyu beraber yaşamışlar, İslam dini ile birbirlerine bağlanmışlar ve son olarak ortak tarihleri ve ortak amaçlarıyla, yaygın düşmanlarına karşı kanlarını birleştirmeleri, beraberliklerinin sembolü olmuştur. Bütün bunların yanı sıra Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra yaşadığımız toprakların Bağdat hükümeti tarafından alınışına, Türkiye Cumhuriyeti en iyi tanıktır. Ümit ederiz ki, Müslüman ve barışsever Türk kardeşlerimizin, Kürt kardeşlerinizin zulüm altında tutulmasına ve imha edilmesine karşı olan İslam dini prensipleriniz, bizimle savaşan Irak'a karşı bir baskı olarak kullanılabilsin.”
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay mektubu açmadan iade etti. Demirel’in ne yaptığı ise bilinmiyor.
Mektuplardan, başka ülkelerin liderlerine de yazılmıştı. 1970’te yeniden Irak’la anlaşan Barzani, Sovyetlerle-Bağdat’ın yakınlaşmasıyla anlaşmanın gerekleri yapılmayınca birkaç yıl sonra ABD’yle yakınlaşıp yeniden silahlı mücadeleyi başlattı, İran-Irak yakınlaşmasından sonra İran’dan da destek kesilince ömrünün son günlerini geçireceği Washington’a gitti. Cenazesi önce İran’a gömüldü, yıllar sonra da kendi topraklarına getirildi.
Eski Türkiye, Kürt komşularından gelen nazik mektupları bile açmaya tenezzül etmeyen bir Türkiye’ydi. Yeni Türkiye ise sınırlarını Kürtlere açan bir Türkiye.
Daha fazlasını da yapması beklenen… Kaç yüzyılın hatırı var. 160 bin insanı misafir etmekten fazlasını beklemek hakları.
Molla Mustafa Barzani’ninki kadar bu coğrafyanın dilinden olmasa da, taş gibi bir örgüt jargonuyla, taşlarla, savaş tehditleri, her biri balon çıkan yalan haberlerle gelse de Suriye Kürtlerinden gelen de bir yardım çağrısı…
Kıbrıs’taki, Bulgaristan’daki, Kerkük’teki, Karabağ’daki Türkler için Türkiye’de atan nabzın, Kobane’deki Kürtler için de Türkiye’de de atmasını bekleyen Kürtlere kim ne diyebilir?
46 yıl önce gelen bir mektuba gecikmeli de olsa cevap verme zamanı…
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Üzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor
11.08.2025 - Mehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor?
9.08.2025 - Hayır, bu Türklük Sözleşmesi değil!
4.08.2025 - Netanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü?
2.08.2025 - Rojava, Şam ve çözüm süreci arasında optimal bir nokta bulunabilir mi?
28.07.2025 - Hem gazeteciliğin hem siyasetin duayen ismi…
26.07.2025 - DEM Parti o tweeti neden sildi?
23.07.2025 - Kutuplaşmanın son mağduru; CHP’nin ilk imam hatip müdürü Celal Hoca
19.07.2025 - Kendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı
16.07.2025 - Dağın başında vakur bir veda töreni…
13.07.2025
Yazarlar
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
Hrac Madooglu
icinde yasadigimiz zamanda, bireysel dindarlarin sayisi marjinal olmakla birlikte, giderek artmaktadir. iletisim cagina girdigimiz bu devirde toplumsal dindarligin uzun sure devam edebilmesi mumkun degildir artik. Cunku toplumsal dindarlik, dini sorgulamayi yasaklamak yolu ile varligini surdurmustur. Bugunlerde, dindar ulkelerde internetin kisitlanmaya, yasaklanmaya calisilmasinin en onemli nedeni budur. Toplum icinde dini sorgulayamayan, karsit gorusler hakkinda bilgi edinme ozgurlugunden yoksun insanlar, bir odada bilgisayarla basbasa kalinca bu ozgurluge kavusma ve bilgi edinme imkanina sahip olmaktadir. Onun icin de tek tip musluman-hristiyan-musevi yerine, kutsal kitaplara bagli olmayan bireysel dindarlarin birkac nesil sonra cogunluk olmasi buyuk ihtimaldir.