Halil BERKTAY
“Toprak bir kâsedir / çömlekçinin rafında tâcidar, / ve zafer yazıları / yıkılmış duvarlarında Keyhüsrevin...”
[19-30 Nisan 2017] Hemen eklemek istediğim bir şey vardı Napolyon’a. Güya, hemen 17 Nisan’ı izleyen bir iki gün içinde yazacaktım. Olmadı (benim evdeki hiçbir hesabım çarşıya uymuyor zaten). Bugünlere kaldı.
Batırdı mı, kurtardı mı? Yani, olanca “büyük adam”lığı, “kahraman”lığı, “cihanşumül birey”liği, “üstinsan”lığı içinde Napolyon, batırdı mı kurtardı mı Fransız Devrimini?
Ciddî bir soru; ciddî bir tartışma konusu, çağdaş tarihçilikte.
Zira şöyle bir problem var, hemen bütün çaplı, önemli siyasî-askerî liderlere ilişkin: Kritik dönemeç nerede? İçinde yer aldıkları, belki başına geçtikleri büyük toplumsal hareketlerin, nereye kadar itici güçleri arasında yer alıyorlar? Bazı hallerde bu dinamik ve ilerletici rol, niçin, nasıl ve hangi noktadan itibaren (ya) duralıyor, (ya) ters viraj alıyor, (ya da) zıddına dönüşebiliyor?
Marksizmin bu soruya felsefe kökenli, diyalektik bir cevabı var kuşkusuz. Bir bakıma, bunun normal ve kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Klasik ifadesi “ekonomik temel” ve “üstyapı/lar” biçiminde. Belirli bir “ekonomik temel” kendisiyle uyumlu ve kendisine hizmet eden “üstyapı”lara hayat veriyor. Ama “üretici güçler” gelişmeye devam ettikçe, bir süre sonra söz konusu “üstyapı”lar eskiyor, geride kalıyor, işlevselliğini yitiriyor. Marx buradan, o “üstyapı”ların (kısacası devletin) illâ ve mutlaka devrim yoluyla değişmesi “zarureti”ne gidiyor.
Bu son adım, zoraki bir çıkarsama. Ayrıca modelin bütünü fazla ekonomist-indirgemeci. Ama biraz düşünürsek, pekâlâ daha geniş ve esnek kılabiliriz. Bir bütün olarak toplum ve hayat sürekli değişim içinde. Kurumlar ise, adı üstünde, kurulmuş yapılar. Sabit, köşeli, küp gibi prizmatik şeyler. Özel olarak örgütler ve kadrolar (âdetâ tanım gereği) sınırlı bir ufka, kapasiteye ve misyona sahip. Partiler sıfırdan, bir anda kurulmuyor. Zaman içinde oluşan bir geleneğin uzantısında yer alıyor; üstüste biriken çok karmaşık güven ilişkilerini, günümüz deyimiyle network’larını temsil ediyor. Dolayısıyla belirli bir atalete (inertia) sahipler. Öyle her yeni gelişmeye ânında karşılık vermeleri olanaksız. Her nasılsa, olayların akışı içinde bir noktada, biri veya diğerinin “zamanı gelmiş” oluyor. Bir ihtiyaca cevap veriyor; değişim ve dönüşümlerin taşıyıcılığını yapıyorlar. Ama bu başarıyı ilelebet sürdürmeleri çok zor. Bir yerde, yeni ihtiyaçların gerisinde kalabiliyorlar. Bir vakitler onları öne çıkarmış bulunan toplumsal seleksiyon şimdi aleyhlerine işlemeye başlıyor.
Aynı şey kişiler için de geçerli. Bireyler de birer tabula rasa (beyaz sayfa, boş levha) değil. Zamanla birer “tarih” içeriyor ve içselleştiriyorlar. O “tarih” de bir noktadan sonra handikap. Ölü ağırlık. Esnekliğe, hızlı adaptasyona, kendi kendini yenilemeye engel olabiliyor. Buradan, değişim ile statüko arasındaki sürtünmenin tamamen kişisel düzeydeki tezahürleri diyebileceğimiz, her anlamda öznel-öznesel hatâlar türeyebiliyor. Örneğin “patika bağımlılıkları” (path dependencies) baş gösteriyor. Kritik yol ayırımında yanlış piste sapılırsa, vazgeçip geri dönmek kolay olmayabiliyor. Girilen mecra esir alabiliyor insanı. Paradigmatik körlük ve sağırlıklar zuhur ediyor. Gerçeklerin algılanması ve sindirilmesini önlüyor. İnat ve irade. İnat ve irade. İnat ve irade. Politikada (ve savaşta) inat ve iradenin çok özel bir yeri var kuşkusuz. Bazen bir mücadele (veya muharebe) biraaz daha direnmekle kazanılıyor. Ama bunun da bir limiti var. Veya, hazır reçetesi yok diyelim. Sırf sübjektif irade yoluyla objektif koşulları hiçe sayıp altetmek mümkün değil. Yanlış yerde, yanlış mecrada inat, felâkete yol açabiliyor.
Atatürk, örneğin. Ya da Atatürk, Kemalist Devrim ve Türkiye Cumhuriyeti. Bir, başından beri ve her şeyiyle yanlıştı; çok da gerekli olmayan, rahatça kaçınılabilir bir opsiyondu ve sadece zarar verdi diye bakılabilir. Bir de, her şeyin bir bedeli vardır ve sonunda herşey eskir diye bakılabilir: (faraza) tarihteki bütün diğer devrimler gibi, Kemalist Devrim de bazı kapıları açtı ama bazı kapıları da kapattı; modernite yolunda önemli adımlar attı; ama yarattığı kültür ve kurumlaşma bir noktadan sonra modernitenin demokrasiyi de kucaklayarak gelişmesine engel haline geldi (şeklinde). Özetle, “üstyapı/lar” miadını doldurdu. Ve yenilenmesi kaçınılmaz hale geldi.
Bütün bunlardan sonra bir de Napolyon’a dönersek; Türkiye’nin hali vakti yerinde orta sınıf aileleri “devrimi” kayıtsız şartsız kutsallaştırmayı sürdüre dursun, dünya tarihçiliğinde uzun süredir hayli eleştirel ve çok-yönlü yaklaşılıyor olaya. Tabular, sabit ve değişmez hükümler söz konusu değil. İki yüz küsur yıl sonra Fransız Devrimi de, Jakobenler de, Robespiyer de, Napolyon da alabildiğine tartışma konusu. Sovyetler Birliği’nin çöküşü bu eğilimi yoktan var etmmedi, ama hızlandırdı. Çünkü (a) bir devrim-sonrası (post-revolutionary) düzenin daha günahlarının üzerindeki ideolojik örtüyü çekip alıverdi. (b) Devrimin getirdiğinin pek de öyle “daha ileri ve mutlu” bir düzen olmayabileceğinin altını çizdi. (c) Belki en önemlisi, devrimlerle kurulan düzenlerin hiç de sanıldığı gibi kalıcı ve geri dönülmez olmadığını ortaya koydu. Dolayısıyla “öncü”lerin ördüğü teorik gerekçelerle “halk adına” uygulanan şiddeti büsbütün sorgulanır kıldı.
Batı’da, özellikle İngiliz ve Amerikan akademik geleneğinde “problem ve belge” kitapları denen bir tür vardır, tarih öğretiminde sıkça kullanılan. Tabii yazılı kaynakların görece bol olduğu döönemlere uygulanabilir. Diyelim Ortaçağın şafağından günümüze kadar, bazı büyük olayları seçip alırsınız insanlık tarihinden. Bunları sorunsallaştırırsınız, “problematize” edersiniz; yani sırf çizgisel bir şekilde anlatacağınıza, “öyle miydi, böyle miydi” kabilinden bir temel soru formüle edersiniz her biri etrafında. Ardından, o soruyu cevaplandırmak açısından öğrencinin inceleyip üzerinde çalışabileceği bir dizi belge sunarsınız. Ya da belki baştan sadece bir başlık verir; belgelerin önüne-arkasına bir değil otuz kırk soru eklersiniz. Genç insanların zihinsel ufku “takrir” yöntemiyle değil, asıl böyle açılır. Birincil kaynakları ince ince okumak nedir, metin analizi nedir, böyle öğrenirler. Kendi kafalarıyla gözleme, düşünme ve sorgulamaya alışırlar.
Liseyi bitirip Yale’e gittiğim 1964 yılından ve daha birinci sınıftan itibaren, lisans öğrencileri için hazırlanmış bu tür derlemeler derhal çıktı karşıma. Çok sevdim. O hafta ne okumamız gerektiğinden bağımsız olarak, içlerinde kaybolup gittim çoğu zaman. Zamanla ve param oldukça biriktirmeye başladım. Şimdi kütüphanemde birkaç rafı kaplıyorlar. 1950’ler ve 60’lardan 80’ler ve 90’lara nasıl kısalıp basitleştiklerini görmek, biraz hazin tabii. Yüksek öğrenimin demokratikleşmesi, daha seçkin değil daha ortalama öğrenciyi ve mesela haftada 100-150 sayfa değil de 15-20 sayfa okuyabilecek olanı esas almayı beraberinde getiriyor.
İçlerinde belki en beğendiğim, Brian Tierney et al’in (Tierney ve diğerlerinin: Donald Kagan ve L. Pearce Williams’ın) birlikte hazırladığı iki ciltlik Great Issues in Western Civilization olmalı (Batı Uygarlığında Büyük Meseleler). 1970’ler ve 80’lerde çeşitli basımları yapılmış. XIV. Louis’den Soğuk Savaşa uzanan ikinci cildindeki bir bölüm veya problem, Napoleon: destroyer or preserver of the revolution? başlığını taşır. Yani işte tam, başlangıçta sözünü ettiğim, Napolyon devrimi batırdı mı, kurtardı mı sorunsalı.
Nedir kastedilen? Onu da açayım. Devrim hem bir kitle hareketi, aşağıdan yukarı muazzam bir dalga. Hem de bir dizi siyasi ve sosyo-ekonomik kazanım; yeni hukukî düzenlemeler ve (bir ara tepesine yeniden bir imparator otursa bile) değişik, potansiyel olarak cumhuriyetçi, orta-uzun vâdede cumhuriyetçi bir devlet yapısı. Napolyon’un kendisi, halkın içinden çıkma. O kitle hareketinin bir ürünü. 1789-1795 arasında devrim, aristokratik ayrıcalıkları yıkıp sırf yetenek sayesinde yükselmenin önünü açmasa, o da tırmanıp general olamayacak, orduları emrine alamayacak. Ne ki, bir noktadan sonra kitle hareketine yeter diyor; dinmeyen bir fırtına yerine istikkrar, kanun ve nizam arıyor. O âna kadar edindiği gücü kullanarak, birinci (liberal-demokratik) aşamadan ikinci (milliyetçi-otoriter) aşamaya geçişi yönetiyor. Zaten ihtilâlin yarattığı merkeziyetçi iktidar yapısı, tepesine oturmaya çok elverişli. Bundan da yararlanarak önce Birinci Konsül oluyor (1799-1804); sonra kendini imparator ilân ediyor (1804). Bu, bir halk ayaklanması olarak Fransız Devriminin sonu demek. Bazı yorumlarda devrimi “batırması” (destroyer olması) buna telmih. Öte yandan, bundan sonraki 1804-1815 döneminde, devrimin pek çok kazanımını da koruyor, hattâ geliştiriyor. Ancien régime’in (1789 öncesi Eski Düzen) kökünü kazımaya devam ediyor. Eski aristokrasinin geri gelmesine izin vermiyor. Fransa’da ve Fransız ordularının girdiği her ülkede, Ortaçağ kalıntılarını tasfiye ederek kapitalizmin ihtiyaç duyduğu-duyacağı “üstyapı”ları hâkim kılıyor. Bu da karşıt bazı yorumlarda devrimi “koruması ve sürdürmesi”(preserver olması) anlamına geliyor.
Bu tartışma kolay kolay bitmez. Kesin olan bir şey var ki, “tarihin yargıları” dediğimiz şey/ler çok değişken. Büyük olaylar hakkında da, o süreçlerin öne çıkardığı büyük adamlar hakkında da, bir türlü “kesin hüküm şudur” diyemiyoruz. Solon Lidya’yı ziyaret ettiğinde, servetine mağrur Kral Kroezüs ona en mutlu insan kimdir diye sormuş ve dillere destan zenginliğinden ötürü sensin demesini beklemiş. Solon ise kişinin hayatının sonu bilininceye kadar bu soruya cevap verilemiyeceğini söylemiş. Kroezüs önce çok kızmış tabii; ama birkaç yıl sonra Anadolu’yu istilâ eden Pers (Ahemenid) hükümdarı Kurus’a yenilip esir düştüğünde, rivayete göre öldürülmek üüzereyken Solon’un sözleri aklına gelivermiş (ve yüksek sesle tekrarladığında, Kurus’un ilgisini çekip hayatını kurtarmasını sağlamış). Bütün bunları ezberden yazıyorum, çünkü “kendi kendini ayağından vurmak” ya da “kaldırdığın taşı kendi ayağına düşürmek”ten başka bir anlamı olmayan, son derece saçma bir Wikipedia yasağı, yeryüzünde yüz milyonlarca insanın yararlandığı, benim de öğrencilerime üzerinden okuma ödevleri verdiğim çok basit ve faydalı bir kontrol kaynağına ulaşmamı engellemekte.
Her neyse. Solon’la aynı şeyi Nâzım Hikmet çok daha güzel söylemiş. Bir yanda, bireylerin kaderindeki altüst oluşları ve diğer yanda, evrenin ve değişimin sonsuzluğunu anlatan dizeleriyle bitirelim:
Bir akar su getirsin Gazalî’yi sana :
“Toprak bir kâsedir
çömlekçinin rafında tâcidar,
ve zafer yazıları
yıkılmış duvarlarında Keyhüsrevin...”
Birikip sıçramalar.
Soğuk
sıcak
serin.
Ve büyük lâciverdi bahçede
başsız ve sonsuz
ve durup dinlenmeden
devranı rakkaselerin...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024