Melih ALTINOK
Hiçbir organizma sürekli gerilim halinde varlığını devam ettiremez. Bu nedenle birincil amacı, dışsal gerçekle gerçekliğini dengeleme arayışlarına girmektir. Örneğin savunma mekanizmaları, psikolojik ihtiyaçların ürettiği bu iç gerilimden kurtulmak için en büyük yardımcılarımızdır. Çoğu zaman farkında olmadan başvurduğumuz bu mekanizmalar aslında “gerçekle” çelişen bir aldatmacadırlar. Ne var ki, gerçekliğimizle çelişen durumlardan çıkış için aslında onlara muhtacızdır.
Genellikle işe de yararlar ancak kimi zaman savunma mekanizmaları yeterli olmaz. İşte gündelik hayattaki siyasi pozisyonlar da son tahlil de bu varoluşsal ihtiyaçtan kaynaklanır. Örneğin her sabah sanayi devrimi koşullarında yerin altındaki bir madene giriyorsanız ve bu zorunluluk sizi ruhsal ve bedensel açıdan günbegün çökertiyorsa, dışınızdaki somut koşulları iyileştirmek için bir şey yapmalısınızdır. Örgütlenmek, sendikaya üye olmak gibi girişimler, “Bu işi bulamayanlar da var”dan daha akıllıca bir yoldur.
Dolaysıyla ruhsal ve bedensel bütünlüğümüzü korumak için geliştirdiğimiz tüm bu çözümlerde temel amaç gerilimi düşürmektir.
Bir ömür boyu “gerilim şişesinde balık” olmayı seçmek yani devrimci olmak ya da jargondaki karşılığıyla profesyonel devrimciliği seçmek ciddi anlamda bir soruna işaret eder.
Eğer devrimcilik, gerilim üreten ekonomik-sosyal koşulların değiştirilmesi amacıyla nitel sıçrama için mücadele etmekse, dönemsel gerginliği göze almaksa, bu olsa olsa zaruri bir ihtiyaç olabilir; asla ve asla bir “yaşam tarzı” değil.
Öyle ya bir düşünün, bir insan niçin onca bedel ödemeyi göze alıp devrimcilik yapar? En güzel zamanlarında “gönüllü çileciliğe” soyunur?
Koşullar kendisine örgütlenmeyi, mücadele etmeyi dayattığında değil mi?
Örneğin, 90’larda olduğu gibi, devletin askeri gelip köyünüzü yakıyorsa, size dışkı yediriyorsa, naçarlığınız yargının ve çözüm merci siyasi temsilcilerinizin umurunda değilse. Dahası medya, kültür endüstrisi bu zulmü meşrulaştırmak için çalışıyorsa, sistem dışına çıkıp olağanüstü koşulları seçmekten başka bir şansınız kalır mı?
O halde haksızlıklar ve baskılar karşısında zorunlu olarak takınılan bu insani tavrın, olumsuzluklar ortadan kalktığında terk edilmesi beklenen bu olağanüstü sürecin, sorgulanamaz bir varoluş biçimi olduğu noktasındaki ısrarın kaynağı ne olabilir sizce?
Sağlıklı bir psikolojiye sahip olan insan, bu sürekli teyakkuz halinin sonlanması için gün saymaz mı? “Bu dertler bitsin de normal hayatıma döneyim” diye düşünmez mi?
Ama inanın devrimciliği varoluşa bir yanıt olarak görenler bilinçli ya da bilinçsiz, fiili durumun sürmesi için çabalıyorlar. İşte bu yüzden otu çiçeği ‘devrimci değer’ ilan edip pozitivist bir din inşa etmeye çabalıyorlar. Hal böyle olunca afiş yapıştırmak gibi bir eylem bile kutsal ilan edilebiliyor. 1 Mayıs kortejlerinde sigara içen ya da 4’lü açık kol nizamını bozan ‘uyarılabiliyor.’ Barış mitinglerinde “Bir... İki... Üç... Daha Fazla Vietnam” diye slogan atılabiliyor. Avrupa Birliği gibi sivil toplum projeleri de ülkedeki koşulları normalleştireceği için emperyalizmin oyunu diye yaftalanabiliyor.
Çünkü adaletsiz, kapalı, anti demokratik koşullar ve sürekli savaş psikolojisi onların yaşam alanı. Sorunsuz bir ülkede sudan çıkmış balığa döneceklerinin farkındalar. Zira yakındıkları düzenden besleniyorlar. Dikkat edin hayalini kurdukları devrimden sonra da ‘devrimcilikten’ başka yapacakları hiçbir işleri yok. Tek uğraşları siyaset.
Bu konuyu düşündükçe aklıma Régis Debray’ın doksanların başında Türk basınında yayımlanan konuşması geliyor. Hasan Cemal sağ olsun, Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım isimli kitabında Debray’ın konuşmasına yer vermişti.
Régis Debray fokoculuğu yücelten ve 68 kuşağının üstünde derin izleri olan Devrimde Devrim kitabının yazarı. Ancak yazar Türkiye’deki devrimciler üzerinde bu kadar etkili olduğunu ta 70’lerin sonunda öğrenmiş ve çok şaşırmış. “Çünkü” diyor, “o belli zaman ve mekân koşullarına bağlı bir kitaptı. Sadece Latin Amerika’ya aitti. Siyasi genellemeler yapan bir kitap değildi.”
Neyse, Debray Bolivya hapishanelerinden çıktıktan sonra Fransa’ya dönüp geçmişinin ve tüm dünyadaki devrimci hareketleri etkileyen çalışmalarının bir özeleştirisini yapmış.
Debray açık sözlülüğü ve cesur özeleştirileri karşısında şaşıranlara şöyle sesleniyor:
“Siyasetin pratiğini bırakmakla yetinmedim. Teorisini de bıraktım. Artık siyaset beni ilgilendirmiyor... Biz Avrupalılar için önemli bir sorun kalmadı. İşsizlik sigortası var. Eğitim herkes için güvence altında. Ortalama yaş kadınlarda 80’e ulaştı. Bir Fransız olmanın bencilliği içinde söylüyorum. Benim için siyasetle uğraşmak zaman kaybıdır...”
Eğer Gezi’de “kültürel devrimciliğe” terfi eden Hürriyet’in magazin yazarı gibi, böyle şeyler yazdığımız için bizleri öldürüp tırnaklarınızın arasında DNA’larımızın aranması fantezilerini geçtiyseniz, biraz da olsa Debray’ın “normale dönekliği” üzerine kafa yormanızı tavsiye ederim.
Zira onun yüzünden olmasa da mutlaka onun tarafından cezalandırılacağımız öfkemiz, çoğu zaman en “politik” kostümüyle gönlümüzü çalıyor. Gençlikte hafif adrenalinle keyif verse de zamanla bizi gerim gerim geriyor. Müdahale edilmezse de kimilerimizi, farklı görüşte olduğu insanları parçalayıp pornografik hazlarla tatmin olacak insansılara dönüştürüyor. Başka cezaya ne hacet!
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Konser iptalleri baydı
2.06.2022 - Elçiye zeval olmaz
17.05.2021 - 31 Mart’ta Binali Bey’e verdim, bu kez oyum...
11.05.2019 - Ekrem Bey size soruyorum ama cevabı Murat Bey’den bekliyorum
10.05.2019 - Sınırları aşmak
6.05.2019 - Pardon, Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı olmayan belediye mi var?
1.05.2019 - Yine ne varsa Atatürk de var!
29.04.2019 - Kılıçdaroğlu’na yumruk!
22.04.2019 - Erdoğan’ın yükü
17.04.2019 - Bu saatten sonra...
8.02.2019
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları














































































mehemmed zaza
bu ikinci bir idrisi bitlisi vakasidir.eger ortada adil bir baris antlasmasi olsaydi bütün türkiye kazanirdi.ama ne yazik ki bay baskan ile ulu önderden baska hic kimsenin hic bir sey bildigi yok.yazarindan tut sokaktaki hamalina kadar herkes falci olmus fal bakiyor!eger yaniliyorsam bir zahmet anlasmanin maddelerini biri yazsinda bende ögreneyim.