Yıldıray OĞUR
Yılbaşı akşamından itibaren Türkiye’nin iki gündemi var: Yılbaşı gecesi gelen fahiş zamlar ve Cem Yılmaz’ın yıllar sonra Yılbaşı akşamı Netflix’te yayınlanan yeni stand-up gösterisi…
İfade hürriyetinin olduğu normal bir demokratik ülkede ilki ikincisinin en temel malzemelerinden biri olurdu.
Elbette mizahı gündelik siyasetle, muhalefetle eşitlemek doğru değil.
Ama söylenmesi yasak ve tehlikeli şeyleri gözetip sözünü esirgeyen mizahla, zekice meydan okuyan mizah arasında doğal bir kalite, samimiyet, cesaret farkı ortaya çıkıyor.
Tabii en komik şakalardan birinin “Silivri soğuktur şimdi” olduğu bir ülkede ikincisini yapabilmek hiç de kolay değil.
Arada yapmaya cesaret edenler karşılarında sadece kolluğu değil, her kesimdeki hoşgörüsüzlüğü, aşırı alınganlığı buluyor.
Şartlar böyle olunca mizah odanın ortasında oturan fil yokmuş gibi davranmak zorunda kalıyor.
Böyle yapınca da hayatın akışından, güncelden, bağlamdan, insanların esas dertlerinden, özel sohbetlerinde, Whatsapp gruplarında konuştuklarından kopuyor, bağlamsız ve güncel olmayan mizah da güldürmüyor, hayattaki mizahın gerisine düşüyor, bayat ve korkak görünüyor.
Ama Cem Yılmaz’a bu eleştirileri yapamayız.
Çünkü o zaten bu işe başladığı ve her şeyin daha rahat konuşabildiği 90’lı yıllardan itibaren mizahına siyaseti hatta ciddi sosyal meseleleri bile pek karıştırmadı.
Zaten yılbaşı gecesi yayınlanan son stand-upının izleyenleri ikiye bölmesinin sebebi de siyasi değil.
Peki o halde neden izleyicilerin yarısı yılbaşı akşamı hevesle bu showu izleyip “Cem Yılmaz’ın eski tadı yok” dedi?
Cem Yılmaz, gelecek eleştirileri de tahmin ederek gösterisinin sonunda bu “eski tadı yok” kritiğiyle dalgasını geçmiş.
Yıllardır duyduğu bu repliğin bir ölçüde sebebi bu çağın geçmeyen tatminsizlik hissi ile yerli ve çok tanıdık başarıyı çekememezlik hali olabilir.
Ama tabii ki mizah da eskiyebilir, bir esprinin güldürüp, güldürmemesinin objektif kriterleri yok.
Anlatan kadar izleyenin o anki ruh hali, öncelikleri, zekası, hassasiyetleri, eğitimi de bunda etkili olabilir.
Biz faniler ve kendine gülebilme erdemine sahip olamayanlar genel olarak başkalarına, onların hikayelerine, hayatlarına gülüyoruz, onlarla dalga geçiyoruz, onları karikatürize ediyoruz.
Bu yüzden mizah aynı zamanda bakan ve bakılan arasındaki bir iktidar ilişkisi de.
Bu da mizahı, içeriğinden bağımsız olarak siyasi, sosyal, kültürel, sınıfsal bir mesele yapıyor.
Ve bu bakan ve bakılan sabit değil, değişiyor.
17’inci yüzyıl dünyasında Karagöz-Hacivat izleyen Osmanlı ahalisi; Bolulu Aşçı, Rum, Kürt, İmam, Rum doktor, Kayserili, Çerkez, Yahudi, Haham, Rumelili, Arap, Zenci, Doktor, Ermeni, Frenk tiplemelerine kahkahalarla gülüyordu.
O izleyicilerin içinde bütün bu tiplemelerden insanlar da vardı. Bu fazlaca alınganlık vesilesi de olmuyordu. O dönemin çok kültürlüğü birbirine bu kadar takılmayı kaldırıyordu.
Aynı esprileri bugün yapmak ise sizi rahatça ırkçı, ayrımcı yapabilir, “cancel”lanmanıza vesile olabilir.
Ama o yüzyılda da eğer bu tiplemelerin hepsini tepeleyen başkarakter; kaba saba, saf ama bir yandan da cesur ve ahlaklı ‘bizden’ Karagöz olmasaydı belki o kadar anlayışla karşılanmazdı.
Reformların yüzyılı 19’uncu yüzyılda mizahın ana karakterlerinden biri Frenk mukallidi tiplemesiydi. Bu herhalde o reformlara ve ortaya çıkan zengin Batılı bürokratik sınıfa duyulan hınçla ilgiliydi.
Cumhuriyet dönemi mizahındaki kurnaz, kaba ve cahil köylüler/kasabalılar, din bezirganlığı yapan aslında ahlaksızın önde gideni hacı-hocalar, dolandırıcı bakkallar, gözü evin içinde sütçüler, kendi değerlerine yabancı monşerler ve madamlar yine devrin atmosferinden ve ihtiyaçlarından ayrı düşünülemezdi.
Türkiye 80’lerden itibaren yıllarca şive esprilerine güldü. Hala da belli bir düzeyde bu mizah sürüyor.
Peki neden bir insanın sadece Türkçe’yi Karadenizli, İç Anadolulu, Egeli, Trakyalı, Kürt şivesiyle konuşması bize yıllarca kahkaha attırdı?
Bunun 80’lerde zirveye ulaşan köyden şehirlere doğru göçle, köylülükten kurtulup şehirliğe doğru geçmeye çalışan sınıfların köylülükten kurtulma ihtiyacıyla, o köylülüğün karikatürize edilmesinden duyulan sınıfsal hazla herhalde bir ilgisi vardı.
70’ler ve 80’ler mizahının bakılanı küçük insanlar oldu hep.
Çünkü bu mizahın müşterisi yani bakanı şehirliler ve eğitimlilerdi.
Onlarla pek kimse dalga geçmedi.
Fakat esasen belki de 60’ların ve 70’lerin sol rüzgarları yüzünden bu küçük insanlarla aslında dalga geçilmiyordu, Ali Şimşek’in tabiriyle onlara “Onurlandırılmış bir güçsüzlük” atfedilmişti.
Turist Ömer, Şaban saflıklarına, cahilliklerine rağmen temel ahlaki değerleri koruyan, güçlülerle mücadele eden ve nihayetinde alavare dalavereyle de olsa kazanan tiplerdi ve biz izleyiciler bu küçük insanın tarafındaydık.
Ama 90’larda bu bakan ve bakılanda önemli bir değişim oldu.
Bu değişimin başını 90’ların başında çıkmayan başlayan Leman dergisi çekti.
L ve M harflerinin Lenin- Marks’tan geldiği rivayet edilen solcu Leman’ın aslında bu küçük insanlardan yana taraf olması gerekirdi.
Ama Leman’ın hedef kitlesi okumuş, üniversiteli çocuklardı.
Peki bu okumuş çocuklar kime bakıp güldü?
Okumamış küçük insanlara.
70’ler, 80’ler boyunca onların gözünden dünyaya bakıp güldüğümüz küçük insanlar artık bakılan, mizah nesneleri haline gelmişti.
Bunun en sembolik karakteri ise küçük esnaf tiplemeleriydi.
Kurnaz, sahtekar küçük esnaf tiplemesiyle yine Ali Şimşek’in tabiriyle “Türklük parodileştirildi”, “Bizden adam olmaz”, “Türk insanı işte”, “Eller aya biz yaya”, “Türkiye işte başka söze gerek yok” mesajları verildi.
Bu tiplemenin en sembolik karakteri Ahmet Yılmaz’ın çizgili pijamalı, atletli, elinde çay bardaklı Kıllanan Adam’ıydı.
Kapalıçarşı’yı iyi bilen Ahmet Yılmaz’ın bu tiplemelerin mizahını ise Kocamustafapaşa, Samatya gibi geleneksel ve yoksul İstanbul semtlerinde büyüyüp sonra Boğaziçi okumuş yani her iki dünyayı da bilen Cem Yılmaz yaptı.
Cem Yılmaz, ilk stand up showlarındaki uzaya giden Türk esprilerini daha sonra G.O.R.A.’da uzaya giden halıcı Arif’le sinemaya taşıdı.
Bu şiveli konuşan fırsatçı, az akıllı Türk parodileri yıllarca salonları tıklım tıklım doldurttu.
Bu Türklüğün parodisinin AROG, Kahpe Bizans, Recep İvedik gibi farklı versiyonları yapıldı.
Bu mizahın bakılanı, bakıp gülenlerin olmaktan kurtulduğu, kurtulmak istediği, kötü halimizin, asla adam olmamamızın sebebi olarak gördüğü bir zihniyeti temsil ediyordu.
Bu karakterlere bakıp gülenler ise eğitimle bir üst kültüre ve ahlaka çıktığını düşünenlerdi.
Ama sonra ülke şartları değişti. Esnaflar serpildi, zenginleşti, hatta artık klişeleşen tabirle çevreden merkeze yürüdü, iktidar oldu.
Artık çoğunluğu köylü ya da kasabalı olmayan bir toplumda yaşıyoruz. Eğitim seviyesi yükseldi, yeni şehirli bir nesil büyüdü, iş güç sahibi oldu. Eğitimlilerin sınıf atlama ayrıcalığı azaldı. En zenginlerle en yoksullar arasındaki makas açıldı.
Bu arada Cem Yılmaz da büyüdü, zenginleşti, evlendi, baba oldu, yaşı kemale erdi.
Yılbaşındaki showundan anlaşıldığı kadarıyla artık onun gözüne de bu küçük insanlar batmıyor.
Avrupa’nın lüks kayak merkezlerine kar tatiline gidenler, Roma’ya gidince orda Türklerin kaynamasından rahatsız olanlar, Türk’e benzetilmemekle övünenler, aldığı taş evin eski kilise olması gibi masallar anlatmaktan hoşlananlar, ana okul müsamerelerinde harika çocuklarını kameraya çekmek için diğer velileri ezen veliler, bebeklerini I-padle büyütenler, ancak karpal tünel sendromu yüzünden koluna atel takılanlar takılıyor.
Belki uzun süredir onların içinde yaşadığı için, onların sivrilikleri ona battığı için yapıyor bunu.
Ama artık mizahında bakılanlar kurnaz küçük esnaflar değil, Rahmi Koç, Cem Hakko, Acun ve Nusret gibi mizahı az yapılanlar.
Son showunda bir çeşit bilgeliklerini övmek için yaptığı Karadeniz şive taklidi dışında, şive esprisi neredeyse kalmamıştı.
Ve mizahına muhtemelen bazılarını sıkan bir bilgelik çökmüştü.
“Bir kişiye hoşgörü göstermemiş, bir kişinin eleştirisine doğru olabilir diye hak vermemiş insanların ağzında ne anlamı var “bizler Nasrettin hocaların torunlarıyız” lafının, belki de ona o saçma soruları soranların torunusundur” dedi.
“Sen de haklısın”ı 13 yüzyılda ulaşılmış üstün bir bakış açısı olarak övdü.
Aslan dururken, mucizeyi “Allah diyen aslanda” aramayı Allah’a karşı yapılmış bir terbiyesizlik ve ayıp olarak gördüğünü söyledi.
“Bazıları Allah sadece kendini yaratıyor zannediyor bize bile yan sanayi gözüyle bakıyorlar” diye sağlam bir muhafazakarlık eleştirisi yaptı.
Hem homofobiyi eleştirdi hem de politik doğrucu woke kültürü.
“Cancel”lanmaktan korkmadan bütün gadre uğramışların bayrak çıkarmasını eleştirmeye cesaret etti.
Ülkedeki toplumsal değişim Cem Yılmaz’ın mizahındaki bakılanı da değiştirmiş görünüyor.
Ve o bu mizaha bakanların bir kısmı, bu yeni bakılana bakıp gülmekten o kadar memnun olmayabilir.
Çünkü o bu mizahı yapılanda kendilerini, olmak istediklerini görüyor olabilirler.
Cem Yılmaz’ın “eski tadı” diye aranan da muhtemelen o eski mizahının bakılanları, karikatürize edilenleri, bizden olmadığı ve bizden aşağıda olduğu kesin olan küçük insanlarla ilgili esprileri.
O tadı bulamayanlar için bu mizah hedefi belirsiz ve tabii fazla sofistike.
Halbuki Cem Yılmaz, bakan ve bakılan ilişkisindeki bu radikal ve cesur değişimle eskide kalmıyor, mizahını yeniliyor. Mizahının hedefine yeni orta ve üst sınıfları koyuyor.
Bu aynı zamanda eskiden mizahı yapılan küçük insanların, esnafların 20 yıllık iktidarının ve bu iktidar sırasında yaşanan sosyal değişimlerin de bir sonucu.
Belki de böyle yaparak biraz da değişen siyasi havaya, iktidar ilişkilerine farkında olmadan uyum sağlıyor.
Uzaya giden Türk’ün parodisinden, Roma’da Türk kaynamasından rahatsız olanların parodisine geçiyor, milliyetçi, yerli ve milli hassasiyetlerin onun da kıyılarına vurduğunu gösteriyor.
Ama günün sonunda cesur ve radikal bir şey yapıyor.
Aslında bunu yapan ilk kişi Cem Yılmaz değil.
Bu stand up kültürünün en büyük müşteri kitlesini oluşturan beyaz yakalılarla dalga geçen Kaan Sekban’ın yaptığı daha cesurca.
Kadıköy ve Ankara’daki bazı barlarda çıkıp solcular, Aleviler, Mevlana, Atatürk gibi daha önce üzerlerinde mizah yapılması teklif dahi edilemeyecek konular üzerinde cesur espriler yapan ve genelde soluğu bu kesimlerin ihbarlarıyla karakolda alan politik doğruculuk karşıtı yerli Ricky Gervais misali genç stand-upçılar çıtayı daha da yukarı çıkarmış durumda.
Mizahın en dokunulmayanlara dokunmaya başlaması herkes için iyi haber. Bunca anormalleşme içinde bir normalleşme filizi bu. Gerçek bir eşitlenme için bir başlangıç.
Bunun ifade hürriyetinin yerlerde süründüğü, iktidarı eleştirmenin karakolda bittiği bir dönemde yapılması ise büyük bir ironi.
O yüzden Cem Yılmaz, 10 yıl önce yapılsa cesur ve komik olacak “saçındaki fön bütün CHP İstanbul kadın kolları kadar” esprisi hala komik ve izleyici kitlesi düşünülünce cesurca ama yine de kahkaha attıktan sonra insanı düşündürtüyor.
Bunun aynısının AK Parti İstanbul Kadın Kolları versiyonunu yapsaydı başına neler gelirdi?
Yine de CHP İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu’nun bu espriye cevap verirken, CHP’nin da artık uzun süredir fönlü laik kadınlar partisi olmadığını hatırlattığı medeni cevap Türkiye ortalamasının üstünde bir hoşgörüydü.
Ama herhalde siyasetin tehlikeli sularına “teknecik” ve “dolar” esprileri dışında daha fazla giremediği için Cem Yılmaz’ı suçlayamayız.
Üzerine yılbaşı gecesi bile zamların yağdığı neşesini kaybetmiş bir toplumun en az yarısını güldürmeyi başarmak da büyük bir başarı.
Cem Yılmaz’ın eski tadını kekremsi bulan benim gibiler için bu yakaladığı yeni ve olgun tat çok daha lezzetli.
Bu tada alışsak iyi olur, çünkü Cem Yılmaz’ın eski tadı artık tarihe karıştı.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAUmut Hakkı, Özgürlük ve Demokratik Gelecek: Toplumun Vicdanına, İktidara ve Halklara Çağrı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURErbil’deki tartışma: Zor yakalanan mı zor olan mı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanHukuk devletinden uzaklaşmak boşuna değildi, tam da bugünler içindi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ1 Eylül Dünya Barış Günü ve toplumsal sorumluluk 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUMerkeziyetçilik bütün kötülüklerin anasıdır! 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVer elini kayyumokrasi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciPiyasaları kim hazırladı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERGeri Çağırma Hakkı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNYargı İstanbul Yönetimini Görevden Alınca CHP Direniş Kararı Aldı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSuriye’de haberler kötü 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNYıkıcı korku değil kurucu cesaret 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilMillî mi, Evrensel mi? Muhafazakâr Savunma Sözlüğünün Anatomisi 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRT20 Yılda Ne Değişti? 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBarış Umudu 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNLevant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Kusursuz fırtına’nın tam ortasında: Türkiye krizler kavşağında hangi yola sapacak? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞDİYANET NE ZAMAN ”KENTLİ” OLACAK? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluKim demiş İslam ülkeleri bir araya gelemiyor diye 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞAnayasa Madde 66: Türk vatandaşlığı 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMalazgirt ruhu: Sultan Alpaslan ve Cevdet Sunay yeni Türkiye’ye el sallıyordu 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazRüşvetçileri merak eden bir savcı var mı? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBir Demokrasi Kurultayı hikâyesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAnkara neden huzursuz? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANSiyaset kulislerinde konuşulan baskın seçim senaryosu… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluGerçekten “adrese teslim” kadro ilanı, memurken başka yerde okuma rahatlığı ve yandaş medyanın “ezbe 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Baba Evi’nde Yarenlik… 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİR"KILIÇ KININDAN ÇIKARSA!" 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgünİsrail hedefine ulaşırken… 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİslam ülkelerinin liderleri de acaba bir gün utanır mı? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİller Bankası Genel Müdürü Recep Türk: Listemizde sadece Aydın yok 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANBitmeyen CHP tartışmaları (II): Yelin kayadan toz koparması 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçDiyanet anayasaya aykırı bir hukuk rejimi öğütleyemez! 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayEnflasyon raporu: Faiz, fiyatlar, sofradan eksilen tabaklar 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.09.2025
30.08.2025
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025