Yıldıray OĞUR

Birkaç hafta önce kerpiç evlere giden şehit cenazelerinden sonra şimdi de bir şehit cenazesi Maraş’taki bir depremzedenin çadırına gitti.
Kahredici bir görüntüydü. Ama öfke yine yanlış sorularla yanlış adreslere yöneldi.
Neden orta sınıf ya da üst sınıftan değil yoksul ailelerden gençler sözleşmeli er olarak orduya katılıyor gibi temel ve cevabı zor sorularla uğraşmaktansa neden zenginlerin çocuklarının savaşta ölmediği gibi profesyonel orduya geçtikten sonra anlamını yitiren sorular soruldu.
Bu tartışmalar sürerken sosyal medyada dolaşıma giren eski bir Vehbi Koç röportaj videosuyla konu dönüp dolaştı, artık toplam sayıları Esenyurt’ta yaşayan yabancılardan bile az olan Ermenilere, Rumlara, Yahudilere de geldi.
Videoda 80’li yaşlarında olan Vehbi Koç, şöyle diyor:
“Türkler askere giderdi ölmeye, hasta olmaya. Katolikler, Ermeniler, Museviler bedel öder askerlik yapmazlardı. Büyük paralar kazanır, en güzel yerlerde yaşarlardı. Biz de onlara hayran hayran bakardık.”
1901 Ankara doğumlu Vehbi Koç’un sözlerine, 1909’da gayrimüslimlerin de askere alındığı bilgisiyle cevap verenler oldu, Çanakkale’de savaşan Ermeni, Yahudi askerleri hatırlatanlar da.
Vehbi Koç’un 80’li yaşlarında verdiği bir röportajda bile taze olan sınıfsal öfkesi dışında söylediklerinden dikkat çekici olan başka bir şey daha vardı
Koç, Ankara’daki zengin gayrimüslimleri sıralarken “Katolikler, Ermeniler, Museviler” diyor.
Ermeniler ve Museviler tamam da peki kimdi bu Katolikler?
Aslında onlar da Ermenilerdi. Ermeni Katolikler.
1901’de Vehbi Koç’un doğduğu Ankara’da 25 bin Müslüman Türk, 12 bin Katolik Ermeni, 4 bin Ortodoks ya da Gregoryen Ermeni, 3 bin Rum ve bin Yahudi yaşıyordu.
Katolik Ermeniler, Vehbi Koç’un yaşadığı devirde Ermeni olarak anılmamak ya da Ermeni cemaatiyle aralarına mesafe koymak için kendilerine sadede Katolik diyorlardı.
Herhalde Koç’un aklında o yüzden öyle kalmış.
Peki neden Katolik Ermeniler kendilerini diğer Ermenilerden ayrı tutuyorlardı?
Ermenilerin Katolik olması 18. yüzyılda bir tür Ermeni aydınlanmasının sonucu.
Sivaslı Peder Mıkhitar, İstanbul’da Ermeni Patrikliği’nin taassubuna karşı Katolik Avrupa’dakilere benzeyen okullar açar ve Mıkhitar’ın etkisindeki Ermeniler kendi geleneksel kiliselerine tepki olarak bir nevi bir protestanlaşmayla Katolikleşir.
Fakat bu durumdan rahatsız olan Ermeni Kilisesi’nin Osmanlı’ya baskısıyla Peder Mikhıtar, sürgün edilir. Önce Venedik’e bağlı Modon’a sığınırlar. Ama sonra Osmanlılar orayı ele geçirince San Lazzora adasında bir manastır kurarlar.
Manastır, Avrupa’nın en ileri ilahiyat merkezlerinden biri haline gelir. Kitaplar basılır, kütüphane kurulur, ada Ermeni dünyasının fikri merkezi olur.
(Ayrıntılar için https://nisanyan.substack.com/p/sivasl-mkhitar-venedikte)
İstanbul’da yaşayan Ermeni Katolik cemaati de büyür. İstanbul’da Ermeni Patrikhanesi ile itikadı çekişme artar.
Nihayet Ermeni Patriği’nin İkinci Mahmud’a baskılarıyla 1828’de Ermeni Katolikler İstanbul’dan Ankara’ya sürgün edilir.
Ankara’da hali hazırda zaten Ermeni Katolikleri yaşamaktadır.
Ankara’da geniş bir Ermeni Katolik cemaati ortaya çıkar.
Dünyayla, Avrupa ile güçlü ilişkileri olan, iyi eğitimli Ermeni Katolikler, dünyadaki tiftik üretimin merkezi olan Ankara’daki tiftik üretiminde söz sahibi olurkar, Avrupa’ya Angora ihraç ederler, zenginleşirler.
Tabii güzel evler yaparlar, bağlar kurarlar.
Ankara’da daha çok Etlik ve Keçiören civarlarında yaşamaktadırlar.


İşte Vehbi Koç’un görüp, gıpta ettiği zengin Ermeniler onlardır.
Zaten anılarında da anlatıyor bunu:
“Ankara’da yazlığa çıkmak âdeti vardı. Ayrıca sıtma hastalığı çoktu. Onun için yazları orta halliler ve zenginler bağlara giderdi. Bağa çıkanların zenginlik derecesine göre çift ya da tek atlı arabaları, bir atı ya da eşeği bulunurdu. Ankara’da havası ve suyu iyi olan yazlık üç semt vardı: Keçiören, Etlik, Çankaya. (…) Bizim bağımız Keçiören’in altında Çoraklık semtinde idi. Eş, dost, akraba hepimiz bu semtte oturduk. Çoraklık’ta hep bizim gibi Müslümanlar otururdu. Biraz ilerimizdeki Keçiören’de en çok Katolik ve Emeniler otururlardı. Onların bağlarının bakımı, güzel binaları, bahçeleri hemen dikkat çekerdi. Bu Hıristiyanların büyük bölümü Ankara’yı terk ettikten sonra evleri satıldı. Keçiören’in havası itibariyle Ankara’nın en güzel yazlıklarından birisi idi. Atatürk Köşkü şimdiki hastanenin yerinde yapılacaktı. Her nedense vazgeçildi, Çankaya’da yapıldı.”
Vehbi Koç, hatıratında “Bu Hıristiyanların büyük bölümü Ankara’yı terk ettikten sonra” kısmının sebebinin 1915 olduğunu tabii yazmıyor.
Peki o satılan evlerden birini kim alır?
Vehbi Koç’un Ankara Keçiören’de bir bağ evi vardı. Ömrünün büyük bir kısmını o evde geçirdi. Bütün çocukları da o evde doğdu.

Ev şimdi Vehbi Koç ve Ankara Araştırmaları Merkezi (VEKAM) adıyla hizmet veriyor.
Vakfın sitesine göre “19. yüzyıl sonlarında yapılmış olan ve 1923 yılında Mareşal Fevzi Çakmak’tan satın alınan bağ evini, Koç Ailesi uzun yıllar yazlık konut olarak kullandı. Vehbi Koç’un Ankara’daki hayatının büyük bir bölümünü geçirdiği ve bütün çocuklarının dünyaya geldiği ev, türünün ayakta kalan son örneklerinden biri”
Sitede bu kadarı yazıyor.
Yani özetle 1923 yılında Mareşal Fevzi Çakmak’tan aldık, gerisini karıştırmayın, varsa sorunuz Mareşal’e sorun diyor.
Peki, hani bunun ilk sahibi?
Bu sorunun cevabını Ottova’nın ünlü mimarlarından biri olan Edward J. Çuhacı’nın 2007’de Çankaya Köşkü’nün hikayesiyle ilgili Hürriyet Gazetesi’nde çıkan bir yazıya gönderdiği mektuptan okuyacağız.
Ama önce kim Edvard Çuhacı?
Yine mektuptan okuyalım:
“Annemin kızlık ismi: ROZ KASAPYAN. Doğum yeri: Ankara 1896-2001. Babasının (yani dedemin) ismi OHANNES KASAPYAN Doğum yeri: Ankara 1857-1944. Dedemin ailesi, kardeşleriyle birlikte Ankara keçisinin tiftiğini (Angora Wool) İngiltere’ye ihraç edermiş. Ve kardeşlerden bir tanesi İngiltere’de Bradford şehrinde yerleşmiş ve Ankara keçisinin tiftiğini İngiltere’de pazarlarmış. Ben İTÜ’nün mimarlık fakültesinden 1954 senesinde mezun oldum. Yedek subaylık görevimi bitirmemi müteakip evlendim ve 1957 Şubat ayında eşimle Kanada’ya muhacir olarak geldim. Hamdolsun, Ottawa’nın belli başlı mimarlarından biriyim.”
Ve bu zengin ailenin 1915’de Ankara’da geride bıraktıkları mülklerini anlattığı satırlar:
“Çankaya Köşkü’nü Kasapyan ailesi hiçbir kimseye satmamıştır. Devrin hükümeti yalnız o köşkü değil, bütün mallarını ve mülklerini ellerinden alıp Ağustos 1915 yılında tüm aileyi sürgüne sevk etmişlerdir. Benim babam (Ankara doğumlu 1887-1930) o tarihlerde ecnebi bir şirketin sahibi olduğu demiryolunda çalışması vesilesiyle tüm aileyi Ankara’dan (Konya yoluyla) İstanbul’a kaçırmıştır.”


Çankaya Köşkü’ne dönüşen Kasapyanların evinin hikayesi malum.
Ama Kasapyan ailesinin bir de Keçiören’de yazlık evleri var.
Mektupta onun akıbeti de anlatılıyor:
“Kasapyan ailesinin sahip oldukları mülkler arasında Keçiören’deki bağ evi vardı ve bu bağa da Vehbi Koç ailesi sahip olmuştur. Bundan birkaç sene evvel (belki 15 veya daha fazla) İstanbul gazetelerinden birinde bu bağ evinin resmi çıkmıştı -bu evi Vehbi Bey müzeye çevirmişti- ve annem rahmetli Vehbi Bey’e bir mektup yazmıştı. Vehbi Bey de anneme o bağ evinin renkli bir fotoğrafını yollamıştı. Annem bu evde çocukluk yıllarını geçirmiştir. Bize daima o günlerden bahsederdi.”
Yani Vehbi Koç “Büyük paralar kazanır, en güzel yerlerde yaşarlardı. Biz de onlara hayran hayran bakardık” dediği Katolik zenginlerinden birinin evinde 20’li yaşlardan itibaren yaşamaya başlamıştı, yani hayran hayran bakışları çok da uzun sürmemişti.
80 yıl sonra verdiği röportajda bile hala içinde tuttuğu sınıfsal öfkesinin sebebi daha çok ideolojik gibi görünüyor.
O ideoloji, şimdi “Ankara Araştırmaları Merkezi” olan o evin ilk sahibinin adını bir yere yazamayacak kadar da hala güçlü…
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış, Demokratik Toplum ve Demokratik Sosyalizmin İnşası.. 31.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇözüm Süreci’nin künhüne vakıf kaç kişi var? 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUBir uğraktır sevgili… Bir durak olsa bile! 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSurvivor entelektüel! 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSıfır oranlı gelir vergisi neden uygulanmıyor? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANSiyaset kulislerinde konuşulan baskın seçim senaryosu… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAnkara neden huzursuz? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yol temizliği için harekete geçmeli 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokratların çilesi 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİTasarruf edilecek makam aracı bulunamamış mı yani? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluGerçekten “adrese teslim” kadro ilanı, memurken başka yerde okuma rahatlığı ve yandaş medyanın “ezbe 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Baba Evi’nde Yarenlik… 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİR"KILIÇ KININDAN ÇIKARSA!" 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİslam ülkelerinin liderleri de acaba bir gün utanır mı? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgünİsrail hedefine ulaşırken… 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKKM kasıtlı bir uygulamaydı, kastı da zengine servet transfer etmekti 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciTefeci faizi gerçek ama nedeni ne? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNHepimize Yetecek Evrensel Bir Utanç 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden çürüyor ve çürüme neden durdurulamıyor? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİsrail masasında HTŞ’ye Rus ruleti 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyolİslam düşüncesi nereye? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUAKP+MHP ‘koalisyonu’ da bozuluyor mu? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTKelbaşa Şimşir Tarak… 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRDünyanın temel düzeni sarsılıyor: Yeni bir ütopya, krizlerden çıkışın anahtarı olabilir 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞFAİLİ MEÇHULLER BİR “DEVLET POLİTİKASI” MIYDI? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKIlımlılar, İslamcılar, Fundamentalistler: “Batı Türkiye’ye Nasıl Bakıyor?” meselesi 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKGerçekten emperyalist güçler bölgede Kürdistan istiyor mu? Irak ve Suriye’de olanlar bu tezi yalanlı 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİller Bankası Genel Müdürü Recep Türk: Listemizde sadece Aydın yok 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNAK Parti’den yeni tarzı siyaset: seçmeni kazanamıyorsan seçileni kazan 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. Yılmazİpe un serme komisyonu mu? 21.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu17 Ağustos ve 6 Şubat niye akılları başa getirmedi? 18.08.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANBitmeyen CHP tartışmaları (II): Yelin kayadan toz koparması 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayEnflasyon raporu: Faiz, fiyatlar, sofradan eksilen tabaklar 17.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025
4.08.2025
2.08.2025