Yıldıray OĞUR
31 Ekim 1999 Pazar günü. Saat 16:00-19:00 arası. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda üç adam oturmuş konuşuyor. Adamlardan biri KKK Kurmay Başkanı Org. Necdet TİMUR . Diğeri silahsız kuvvetler teorisinin mimari Emekli Orgeneral Doğu AKTULGA ve 3. isim bir gazeteci.
Sohbeti Orgeneral açıyor:
“Ne oluyor, nereye gidiyoruz, duruma nasıl bakmak gerekir, ne yapmak gerekir bir konuşalım dedik. Toplumda bir umutsuzluk var... Ne yapmalı, mesela 28 Şubat benzeri bir girişim mi olmalı?..”
Orgenerale aşağıdaki sözleri söyleyenin emekli orgeneral mi yoksa gazeteci mi olduğunu tahmin edin:
“28 Şubat devam ediyor deniyor ama... Durum da ortada... Bence irtica o günlerden daha fazla mesafe aldı.. 28 Şubat benzeri durum diyorsunuz, ama bu kez atılacak adım sonuç alıcı olmalı, süreye yayılınca görünen ortada.”
Bunların hepsi gazetecilik işte. Ama gazeteci pek öyle düşünmüyor. Bu kez 15 Ocak 2000 Salı günü. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla ATEŞ, Kurmay Başkanı Orgeneral Necdet Timur, Emekli Orgeneral Doğu AKTULGA ile öğle yemeğindeyiz.
Gazeteci söz alıyor: Hassas bir konu ama... Herhangi bir kulis bilgisi alma kaygısıyla da sormuyorum... Biz yalnız kalmış gibi görünüyorsunuz... Kıvrıkoğlu, öteki Kuvvet Komutanları elbette laiklikte çok hassas. Ancak siyasilerin de TSK'yı ikinci plana itme planı dikkati çekiyor... Demirel, Kıvrıkoğlu'nu konuşma kürsüsünün arkasına alıyor, şık bir fotoğraf çıkmıyor... Dışarıdan görünen bu... Siz ne dersiniz?
Genelkurmay Başkanı’nı kürsüde arkasına alıp ikinci plana atan Cumhurbaşkanı. Gerçekten hiç şık değil.
Hep laf yok icraat da var.
8 Kasım 2002. Saat 10:15... 3 Kasım seçimlerinden beş gün sonra. Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’la görüşme. Gerisini gazetecinin notlarından okuyalım: “Bugün yayınlanacak bildiriyi okudu. 10 Kasım nedeniyle ilk kez, Atatürk’e rahat uyu ve bize güven... diye bitiyor bildiri bana da bazı ekler yaptırdı.”
Hükümete karşı konuşma yazan bir Kara Kuvvetleri Komutanı’nın konuşmasına ekler yapmak. Gazetecilik gerçekten zor bir meslek…
Ve son. 10 Şubat 2004 Salı günündeyiz. Etimesgut Jandarma Eğitim ve Spor Tesisleri. 17:15-20:00 arası...
Adı en şahin darbeciye çıkmış Jandarma Komutanı açıyor toplantıyı:
Şener Eruygur: Arkadaşlar şöyle bir araya gelelim, ne oluyor, ne yapabiliriz, enerjimizi nasıl birleştirebiliriz, bir konuşalım dedim... hepimiz farklı yerlerde aynı şeyleri düşünen insanlarız ama, gücümüzü birleştirmediğimiz için bir sonuç alamıyoruz... öte yandan da bu iktidar yapacağı her şeyi yapıyor...
Bu bir istişare toplantısı. Eruygur dışında en az iki kişi daha var. Biri yine o gazeteci. Gazetecilik merakı işte, soruyor: Nedir, nasıl bir şey düşünüyorsunuz?
Eruygur: Benim düşüncem şu... Birçok dernek var, gazeteciler var, memlekette olup bitene duyarlı insan var... Bunları bir araya getirmek gerekiyor... Mesela siz öncülük etseniz, burada üç kişi bir araya geldi, bu on olur, sonra 20 olur... Derneklere yön verilir... toplumu biraz duyarlılığa sürüklemek lazım..
Peki ne diyor gazeteci bu teklife? Bu bizim işimiz değil mi? Yine yanlış tahmin:
“Valla Paşam bu dediğiniz zor. Bu kuruluşları, kişileri bizlerin bir araya getirmesiyle alınacak bir sonuç göremiyoruz biz... Bir de bu iş gazete anlamında yazarlardan çok gazete yönetimlerinin işi... O zaman çoğalır bu iş... Geçmişte de böyle olmuştu... 28 Şubat döneminde mesela..”
Paşa anlatmaya devam ediyor. Top yine gazetecide:
-Paşam sizi çok iyi anlıyoruz. Belki bizimle her şeyi bütün açıklığıyla paylaşamayacaksınız ama, şöyle bir gerçek var ortada; sizin bir numara ile sizin kafanızdakileri yapmak çok zor... önce orada bir şey yapmak..
“Önce Genelkurmay Başkanı’nı halledin” diyen gazeteci, karışmasın. Paşa bile bu netlik karşısında temkinli:
Eruygur: Öyle mi görüyorsunuz?..
Gazeteci: -Evet... Bu bir tek bizim görüşümüz değil. inanın buna. Sokakta her yerde insanlar böyle konuşuyor….
Cumhurbaşkanlığı adaylığıyla tavladılar deniyor... Hükümetle anlaştı deniyor..
Eruygur: Bütün bunlar söyleniyor öyle mi?
Gazeteci: Evet. Siz tamam, bütün kuvvet komutanları tamam, bloksunuz, ama üstünüz olmayınca olmuyor..
Eruygur: Benim sizi çağırdığımdan, şu andaki sohbetimizden öteki arkadaşların haberi var... Türk Silahlı Kuvvetleri sizin kafanızdaki şeyleri düşünüyor. İnanın buna... Öte yandan şu da var; yüzde 1, yüzde 99'a uymak zorunda. Uyar... Öyledir... uymak zorunda..
Gazeteci bir türlü tatmin olmuyor. En sonunda patlıyor:
“Zorunda da, öyle olmuyor işte... En tepe böyle olunca, altındakiler ne yaparsa yapsın, işte öyle bir çıkış deniyor... Olmuyor, istenen sonucu vermiyor. Biz yıllardır ülkede olup bitenleri izliyoruz. Bir genelkurmay başkanının değil yüksek sesle görüşünü anlatması, şöyle kaşını çatması yeter. Biz darbe falan yapın demiyoruz ama, şöyle bir duruş Paşam... o yok, o kalmadı... o zaman da her şey havada kalıyor...“
İşte dün o gazeteci Meclis’te yemin etti.
Önce geçmiş olsun, sonra da hayırlı olsun. 4 yıl 9 ay süren bir tutukluluk. 8 aylıkken bebek olarak bıraktığı oğluyla kucaklaştığı anlar…Adaletsiz olduğunu o adaletsizliğe karşı açılan her yargı paketine “Ergenekoncuları bırakacaklar” diye direnenler bile teslim etti. Zaten memleket bugünlerde Godfather filmi gibi. Adamı öldürenler cenazede de en önlerde saf tutuyor.
Ama bu kadar. Demokrasi kahramanlığı, gazetecilik şampiyonluğu, özgürlük savaşçılığı… Durun orada, o kadar değil.
Demokrasi, Balbay’ın karşısında askere kaşını çat, bir duruş diye yalvardığı şeydi. Gazetecilik ise seçimden beş gün sonra seçilmiş iktidara bildiri yazan komutanın konuşmasına ek yapmak değil, onu manşet yapmaktı. Özgürlük, eğer Balbay’ın komutanları başarsaydı, ortadan kalkacak olandı. Siyaset ise cumhurbaşkanı konuşurken arkasına Genelkurmay Başkanı’nı almasının şık bir görüntü olduğunu düşünenlerin işiydi.
Dün Balbay’dan Meclis kürsüsünde milli egemenlik üzerine yemin ederken eski Balbay’a karşı şöyle bir duruş, bir kaş çatmasını bekledik. O yok, o kalmadı, o zaman her şey de havada kalıyor işte.
Zamanlar, ittifaklar değişiyor adli mahkemeler tahliye ediyor, etsin, adalet yerini bulsun ama gazetecilik mahkemesi o kadar kalender değil. Bu deliller ışığında, sanığın en ufak bir pişmanlık duymamasını da göz önüne alarak tahliye kararını yine reddediyor ve bu tarz gazeteciliği müebbet utanca mahkûm ediyor…
Yazarlar
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUOtoriterliğe dair bir hukuk manifestosu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Enflasyon düşüyor, müsterih olun’ 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUNe de çabuk unutuluyor… Hatırlatıyorum… 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANDavalar, mahkemeler ve siyasi dizayn 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet, nasıl “devletimiz” olur? 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKABD’nin “özeleştiri” yapacağı günlerden korkalım 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluTonlarca hurdanın akıbeti belirsiz, ihaleler tartışmalı, işlem yok: Karayolları kimleri zengin ediyo 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.06.2025
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025