Yıldıray OĞUR
Kaç siyasetçiden duyduk acaba, kaç konuşmada, mitingde heyecanla söylendi, hep hatırlanmak için çerçeveletilip duvarlara asıldı, asla unutmasınlar diye devlet adamlarına hediye edildi, devletimizin kurucu belgesi ilan edildi, ecdadımızın büyük devletler kurup yüzyıllarca yaşatmasının sırrı onda bulundu.
Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e nasihatinden ya da vasiyetinden bahsediyorum.
“Ey Oğul” diye başlayan, “Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana..” diye devam eden, kamyon arkalarında bile görebileceğiniz meşhur metinden.
Bundan üç yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu metni okuduğu bir klip bile hazırlanmıştı.
Aslında Şeyh Edebali’nin böyle bir vasiyeti ya da nasihati yok.
Hatta Şeyh Edebali’nin Osman Bey ile aynı çağda yaşadığı, Osman Bey’in onun damadı olduğuyla ilgili bilgiler de hiç sağlam değil.
Karar’da Hakan Erdem haftalarca bu mitin peşinden gitmişti.
Bazı tarihçiler bu metnin bir benzerinin 19’uncu yüzyılın sonlarında İttihatçılar tarafından üretildiğini söylüyor.
Bugün tarihten geri gelen Kayı Boyu bayrakları, Göktürk alfabesiyle “Türk” yazılarıyla kurucu mitlerin yeniden dirilmesiyle benzer sebeplerden, İttihatçılar da üst üste yenilgilerle yeise kapılmış halkı heyecanlandırmak için Osmanlı’nın kuruluş mitlerine sığınmışlardı. Bu vasiyetnamenin o atmosferde üretildiği söyleniyor.
Ama esas olarak bu vasiyetin ya da nasihatin bugün her yerde duvarlarda hatta kamyon arkalarında görülebilen, köşe yazarların sık sık alıntıladığı, siyasetçilerin konuşmalarında kullandığı versiyonunu 1983 yılında yayınladığı Osmancık romanında Tarık Buğra yazmıştı.
Roman, 80’lerde TRT’ye “Kuruluş” adında çok tutan bir dizi olunca da bu metin popülerleşti.
Şeyh Edibali’nin damadı Osman Bey’e, babasının yerine bey olunca sıraladığı tavsiyelerinin orijinalini Tarık Buğra’nın romanından okuyalım:
“- “Ey oğul, Osmancık; şeyhim Ede Balı’nın sana diyecekleri var. Dinle. Eyi dinle. Beni dinlermiş gibi dinle. Deden Süleyman Şah’ı dinlermiş gibi dinle. Dedene söyleyenler söylermiş gibi dinle. Benim dedeni dinlediğim gibi dinle. Dedenin dedemi dinlediği gibi dinle.”
Başını eğerek susuyor.
Bütün başlar da eğilmiştir.
Şimdi Osmancığa bakan, camlaşmış gözleriyle ve kenetlenmiş dudaklarıyla bakan bir tek kişi vardır: Amucası Dündar beğ,
Osman onu görmüştür.
Ve Ede Balı.. Ede Balı değil, Domaniç’teki, Sivrikaya’daki ses konuşmaya başlıyor:
- “Ey Osmancık; Tanrı gözünü, gönlünü ve yolunu ışıtsın; bileğinin, yüreğinin gücünü pekiştirsin; haktan, adâletten, merhametten, azimden, sebattan garib komasın.
“Ey Osmancık; beğsin. Beğliğini bil, beğliğini unutma.
“Ey Osmancık; beğsin. Bundan sonra öfke bize, uysallık sana; güceniklik bize, gönül alma sana; suçlama bizde; katlanma sende; bundan böyle, yanılgı bize, hoşgörmek sana; aciz bize, yardım sana; geçimsizlikler, uyuşmazlıklar, anlaşmazlıklar, çatışmalar bize, adâlet sana; kötü göz bize, şom ağız bize, haksız yorum bize, bağışlama sana.
“Ey Osmancık; bundan böyle, bölmek bize, bütünlemek sana; üşengenlik bize, gayret sana; uyuşukluk bize, rahat bize, uyarmak, şevklendirmek, gayretlendirmek sana.
“Ey Osmancık; yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı. Tanrı yardımcın olsun; beğliğini kutlu kılsın; hak yoluna yararlı kılsın; ışığını parıldatsın, uzaklara iletsin; sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürtmeyecek akıl versin.”
“Bütün başlar eğikti. Osman ayakta idi, dimdik duruyordu, yontma taş gibiydi.
Neden sonra, Ertuğrul beğ gazi’ye doğru adım adım yürüyen Osman, diz çöktü el öptü. Ertuğrul beğ gazi de öbür elini onun omuz ardına koydu:
“Ey Osmancık, oğul; kıvancımdın, övüncüm ol; sevincimdin, güvencim ol. Var şimdi ananın duasını dile.”
Harika yazılmış, çok gerçekçi, çok etkileyici, keşke 13’üncü yüzyılda söylenmiş, bütün devlet geleneğimiz bunun üzerine kurulsa dedirten ama maalesef büyük bir romancının ededi maharetinin eseri olan bir metin bu.
Hatta Tarık Buğra’nın yazdığıyla da yetinilmemiş, daha sonra bu vasiyetnamenin aralarına parçalar da atılmıştı.
Mesela, her yerde Şeyh Edebali’nin vasiyetnamesinden diye geçen “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” sözü Tarık Buğra’nın romanında yok.
Herhalde her şey bu kadar sahte olunca, o vasiyetnamedeki tavsiyeler de havada kaldı.
Bu vasiyetnameyi çokça okuyan, duvarlarına asan nice devlet adamları gördük ama “öfke bize, uysallık sana, güceniklik bize, gönül alma sana; suçlama bizde; katlanma sende, yanılgı bize, hoş görmek sana; aciz bize, yardım sana; geçimsizlikler, uyuşmazlıklar, anlaşmazlıklar, çatışmalar bize, adâlet sana; kötü göz bize, şom ağız bize, haksız yorum bize, bağışlama sana” tavsiyelerine uyanını görmedik.
Herhalde uydurmanın da uydurması olduğu için “insanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışına sahip bir devletimiz de hiç olmadı.
Tarık Buğra, 1983’de Osmancık’ı yazana kadar, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışının tam zıddı bir anlayışının hakim olduğu erken Cumhuriyet döneminin hikayesini romanlarında Demokrat Parti iktidarına kadar yazmıştı.
Edebi değeri kadar, resmi tarihle hesaplaşan cesur romanlardı bunlar.
1954 yazdığı Küçük Ağa’da Kurtuluş Savaşı’nın savaştan sonra dışlanan, horlanan kahramanlarının hikayesini yazmıştı. Romanın ana kahramanlarından biri olan Reis Bey, romanın da geçtiği Akşehir’de ağır ceza reisliği yapmış, daha sonra Serbest Fırka, Demokrat Parti kuruculuğu yapmış babasıydı.
Romanın bir sahnesinde Reis Bey’in sofrada doktor Minas Efendi’ye iç dökerek yaptığı Türkiye tahlili hala güncelliğini koruyor:
“Bütün bunları düşündükçe beynim çatlayacakmış gibi oluyor Minas efendi. Ve bunları düşünmeden yapamıyorum.
Beynimi ne kadar zorlasam da şu söylediğimden başka sebep bulamıyorum. Bütün bu insanlar yetersizliklerini anlıyor
yanıldıklarını anlıyor, acizlerini anlıyor, böylece de alttan alta kendilerini hor görüyor, kendilerine düşman oluyor, sonra
da kendilerine hor bakan insanlar vehmedip onlara düşman kesiliyorlar. Tek avuntuları tek gururları bu düşmanlıklar
ve düşmanlık etrafında gruplaşmalar. Bakmayın siz onların kendilerini haklı saymalarına ve hak naralarına bakmayın
kendilerini üstün sayıp elaleme tepeden tepeden bakmalarına Hepsinin içinde de içlerinin ta derinliklerinde ne irin
sızıntıları var... İyi yetişmemiş insanların ülkesinde düzen bir bozuldu mu mağara devri taş devri hortluyor Minas efendi.”
1976’da yazdığı Firavun İmanı romanında Birinci Meclis’teki İkinci Grubu, grubun lideri Hüseyin Avni Ulaş üzerinden anlatmıştı.
Hüseyin Avni Bey, Atatürk’e suikast davasında yargılandığı İstiklal Mahkemesi’nde yine bize çok tanıdık gelecek bir biçimde beraat almıştı:
“Habercinin pusulayı götürüp cevabı getirmesi bir saate yakın bir zaman aldı. Gazi, karar için bir isteği olmadığını, mahkemenin gerekeni yapmakta serbest bulunduğunu ama kanaatince bu adamı beraat ettirmenin doğru olacağını bildiriyordu. Hüseyin Avni serbestti, neşesizdi, şevksizdi ve beş parasızdı, yalnızdı, yapayalnızdı. Sırtında bir evin yükü vardı. Mahkeme salonunda, gülümseyerek mazisinin ve hatıralarının beyinin en kuytu köşelerinde hapsedileceğini düşünmüştü, Şimdi ise onların tamamen kaybolup gittiklerini görüyordu.”
Tarık Buğra, Beşir Ayvazoğlu’nun olağanüstü biyografisi ‘Büyük Ağa Tarık Buğra’da anlattığı gibi yalnız, bağımsız bir entelektüeldi.
Milliyetçi çevrelerde bulunmuş ama hamaset ve siyaset rüzgarlarına kapılmamıştı. Belki ortada kalmış bir yazar olduğu için bugün kitaplarının bir kısmını Ötüken’de bir kısmını İletişim Yayınları’nda bulmak mümkün.
Muhtemelen romanlarının İletişim Yayınları’nda basılmasına vesile olan yayınevinin kurucularından damadı Osman Kavala olmuştur.
Ne hazindir ki kızı Prof. Ayşe Buğra’nın 1988 yılında evlendiği damadı Osman Kavala, onun erken cumhuriyet dönemini anlatan romanlarındaki gibi haksızlıklarla boğuşuyor 1000 gündür.
Üstelik onun kaleminden çıkmış nasihatleri kendilerine rehber ettiğini söyleyen siyasetçilerin iktidarında.
Bir beraat, iki tahliye, bir AİHM kararına rağmen, 15 Temmuz darbesinden, Gezi olaylarını planlamaya, Kızıl Sorosluktan en son da casusluğa kadar sürekli onu içeride tutacak bir bahane bulunuyor.
Aslında ülkenin en zengin ailelerinden birinin veliahttı olan Osman Kavala’nın üzerine bütün suçların yakıştırılmasına neden en büyük suçu, ülkedeki burjuva stereotipine uymaması.
Yani siyasi krizlerde sessizce bir kenarda bekleyip, bütün iktidarlarla iyi geçinmeye çalışıp, bakan beylerin toplantılarında görünüp, en fazla kendi menfaatine olan demokrasi, hukuk can çekişirken ağzını açmayıp, parasını hedonistçe harcamaması, ısrarla ve naif bir biçimde sürdürdüğü aktivist, hayırsever, muhalif profili.
Hakkında uçuşan iddialar, beraat kararı sonrası Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla görev yerleri değiştirilen hakimler...
1000 günün sonunda artık söylenecek çok az söz kaldı.
Belki son bir ümitle Şeyh Edebali’nin damadı Osman Bey’e nasihatlerini, Tarık Buğra’nın damadı Osman Bey için devleti yönetenlere hatırlatabiliriz;
“Bundan sonra çatışmalar bize, adâlet sana; kötü göz bize, şom ağız bize, haksız yorum bize, bağışlama sana.”
Yazarlar
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSiyasetin altın kuralını unutanlara hatırlatırım 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Öcalan misyonu” 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLU31 Mart’tan 19 Mart’a neler değişti? 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları










































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025