Akdoğan Özkan
Okuyanlar olmuştur, 22 Ocak günü “Amerika’nın Sesi Haber” (VOA News) sitesinde Jamie Dettmer imzalı bir yazı yayımlandı. “Putin, Büyük Petro’nun izinden mi gidiyor?” başlığını taşıyan yazı, “Ukrayna Başkenti Kiev’in 340 km doğusunda Poltova şehri uzanır,” cümlesiyle başlıyor ve o coğrafyada Rusya’nın zaferiyle sonuçlanmış 18. yüzyıl tarihli bir savaşı hatırlatıyordu: Poltova Muharebesi.
Temmuz 1709 tarihli bu muharebenin muzaffer kumandanı, Rus Çarlığını (ve tabii sonradan Rus İmparatorluğunu) 1682'den 1725'teki ölümüne kadar yönetmiş olan Çar I. Petro idi. Gözünü Rus topraklarına çevirerek, dönemin büyük stratejik öneme sahip Poltova Kalesi’ni kuşatan İsveç hükümdarı XII. Charles’ı bozguna uğratan I. Petro, Avrupa’nın doğusunun hâkimi unvanını pekiştirdiği bu zaferle “Büyük Petro” oluyordu. Savaşta yaralanan İsveç kralı ise maiyetiyle birlikte Osmanlı topraklarının son sınır kalesi olan Bender Kalesi’ni sığınıyordu. Geçmişi bu şekilde hatırlatan yazar için şimdi soru şuydu: Acaba Putin, Dinyeper’in sol kolu da diyebileceğimiz Vorskla Nehri üzerindeki Poltova’da Rus tarihçilerinin “Büyük Petro,” Osmanlı ile Türk tarihçilerinin ise “Deli Petro” diye andığı Çar I. Petro’nun izinden giderek, ondan tam 319 yıl sonra Batı’ya Ukrayna topraklarında bir ders vermeye hazırlanıyor olabilir mi?
Diğer bir deyişle, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, “Çar Deli Petro”nun yolundan giderek bugün Ukrayna topraklarının bir parçası olan bu bölgeyi yeni bir savaşın sahnesi yapacak mı? Aslına bakarsanız, deneyimli İngiliz gazeteci bu soruyu Britanya Kraliyet Deniz Kuvvetleri'nin eski komutanı Sir Robert Fry’ın Londra merkezli haber analiz sitesi “The Article”da 20 Ocak 2022 tarihinde yayınlanmış “Putin needs to tread carefully in Ukraine” başlıklı yazısında değindiği tarihsel perspektife referans vererek sormuştu.
Bir zamanlar Irak’taki işgal kuvvetlerinin Genel Komutan Yardımcılığını da yapmış bu emekli Korgeneral söz konusu yazısında, Orta Çağ ve Erken Modern Çağ dönemlerindeki tarihi gelişmelerin yanı sıra I. ve II. Dünya Savaşı dönemlerini de hatırlatıyor ve ardından da bir savaş olması durumunda, Poltova’nın Ukrayna’nın doğusundaki Rusya hakimiyeti altında olan bölgelerden Kiev’e kadar yapılabilecek herhangi bir Rus kara harekâtı ekseninin ara hedefi olacağını belirtiyor ve “Burada Ruslar, Çar I. Petro’nun izinden yürüyeceklerdir” diyordu. Bir başka deyişle, Robert Fry, Petro’nun “Büyük” lakabını almaya doğru en önemli adımı attığı Poltova Savaş ile Avrupa’nın doğu ve kuzeyinde Rusya’nın başat güç haline gelişine gönderme yapıyordu.
Emekli Korgeneral, Batı’nın Afganistan’daki ve Irak’taki başarısızlığından dersler çıkardığını söylediği Rusya’nın sınırlı bir “arazi gaspı” planlaması halinde bunda başarılı olmasının muhtemel olduğunu savunuyordu. Ancak ona göre, Putin Ukrayna’nın tam ölçekli işgalini ve pasifize edilmesini planlamaya kalkarsa, “Avrupa'nın en büyük ikinci ordusu tarafından savunulan ve 40 milyonluk nüfusunun büyük bir kısmı tarafından desteklenen ikinci büyük ülkesine” dair gelişmelere “açıkçası dikkatini iyice vermemiş olacak,” yani bir anlamda başarısız olacaktı.
Fry’ın da yazısında askeri tarih perspektifinden yaklaşarak somutlaştırdığı üzere, son haftalarda Batı basınında en çok karşı karşıya bırakıldığımız soru, “Rusya Ukrayna’yı işgal eder mi” sorusu gibi görünüyor. Benim, yazısının başında Robert Fry’ın ifade ettiği gibi, “Rus kuvvetlerinin Ukrayna'yı işgal edip etmeyeceği hakkında hiçbir fikrim yok. Vladimir Putin'in tepsisindeki stratejik seçenekler hakkında konuşabilmek için daha fazla ayrıntıya ihtiyacımız var.”
Ama olası bir “işgal” için şunları söyleyebilirim… Başından beri Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik tam ölçekli bir işgal planlamadığını düşünüyorum. Hatta böyle bir senaryonun en büyük taliplisinin Putin’den ziyade Biden olabileceği kanaatindeyim. Ne güzel (!) olurdu, Rusya kendisini yıllarca çıkmakta zorlanacağı böyle bir bataklığa atsa, ABD ve Avrupa’nın bitmek bilmeyecek ekonomik ve siyasi yaptırımlarına maruz kalsa, Nord Stream II doğalgaz boru hattı temelli rafa kalksa, Moskova uluslararası finans sisteminin belkemiği sayılan elektronik mesajlaşma sistemi SWIFT’ten çıkarılsa, Washington’un otoritesi karşısında direngen gibi duran Fransa ile Almanya’nın iradeleri de teslim alınsa, Avrupa’nın sınırları ve nükleer başlık taşıma kapasitesine sahip füze bataryalarının bu sınırlardaki konuşlandırılma hattı Washington’dan çizilse… Ne güzel (!) olurdu, değil mi!
Ancak gelişmelerin böyle bir seyir izlemeyeceğine ve ABD ile NATO’nun krizin belirli bir aşamasında, Rusya’ya arzu ettiği yazılı güvenceleri de tam vermeden hafiften geri vitese takmasıyla krizin akut niteliğini kaybedebileceğine, ama geçen haftaki yazımda da ifade ettiğim şekliyle, hibrit savaşların kalıcı hale geçebileceğine inanıyorum.
Tabii şunu da belirtmek lazım ki, çoğu kez tarihe cevap yetiştirmekten çok ona doğru soruları sorabilmektir aslolan. Dolayısıyla, bu krizin şu aşamasında “Rusya Ukrayna’yı işgal eder mi” şeklinde bir soru sormak, yanlış değilse bile, her şeyden önce gerçeğin büyük kısmını gizlemek anlamına gelecektir. Rusya’nın Ukrayna meselesinde her zaman çok da masum olmadığını düşünmekle beraber, bu krizin derinleşerek bu hale gelmesinde birinci derecede sorumluluğu olan tarafın ABD ve NATO olduğunu söylemek için uzman olmaya bile gerek yok. Bir ülkenin kendi topraklarındaki askeri hareketlilik bir “tehdit” olarak okunabiliyorsa ve bunun üzerine kurgulanan muazzam bir dezenformasyon kampanyasıyla o ülkeyi kuşatacak silahlanma çabalarına girişmek meşru hale gelebiliyorsa, dünya nasıl bir yer haline gelir bu şekilde, bir düşünün. Bir de bunun karşısına ABD’nin uluslararası alandaki askeri hareketliliklerini (!) koyup, sonra bir daha düşünün.
Aslına bakarsanız, bu krizde Rusya’nın başından beri belirsizliğe pay bırakan bir tutumu olmadı. Moskova kendi sınırlarına birlik yığmadan önce Ukrayna ordu birlikleri Donetsk ve Lugansk Halk cumhuriyetleri sınırlarında askeri hareketliliğe başlamıştı. Bu neredeyse tamamen atlanıyor. Ukrayna cephelerinde Neo-Nazi bağlantılı eski Amerikan ordusu mensupları cirit atıyor. Ayrıca görebildiğim kadarıyla, Rusya başından beri aynı şeyleri söylüyor, diyor ki, “Biz Ukrayna hükümeti ile aramızda akdedilmiş ve barışa açılan yol haritası niteliğindeki Minsk anlaşmalarına sadığız, Ukrayna’yı işgal etmek gibi bir niyetimiz yok. Onlar da sadık kalsın ve Ukrayna topraklarındaki yabancı birlikler ve silahlar geri çekilsin. Eğer Kiev’in 2015 tarihli Minsk Anlaşmasına uyması yönünde bir şey yapmazsanız, biz Donetsk ve Lugansk cumhuriyetlerine yönelmiş bu tehdidi kendi bildiğimiz şekilde nötralize edeceğiz!”
Ukrayna meselesinde gelinen noktada, Rusya’nın sorun olarak gördüğü pürüzlerin aşılmasında Türkiye gibi İsrail gibi “arabulucuya” da ihtiyacı yok. Ukrayna’nın “Minsk Anlaşmalarına” uymasının sağlanması yeterli.
Rusya’nın Avrupa’nın güvenliği ile ilgili meselelerde de ne düşünüp planladığını biliyoruz. Zira o düşüncelerini yazıya dökerek belirli hususları taahhüt altına alan iki güvenlik anlaşmasının taslak metnini hem ABD’ye hem de NATO ülkelerine iletti Moskova. Ve bu anlaşmalarda, “Taraflar, anlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren nükleer silahların kendi ulusal toprakları dışında konuşlandırılmasını reddediyor ve ulusal topraklar dışında konuşlandırılan bu tür silahları geri çekiyor,” şeklinde bir ifadeyi baz aldılar. Ve dedi ki Lavrov, bir itirazın, bir ilaven, bir revizyon talebin, tashih talebin varsa, gel bunu yazılı metinler üzerinden konuşalım halledelim.
Dolayısıyla hakikate “Rusya Ukrayna’yı işgal eder mi” gibi bir sorudan değil de doğru soru(lar)dan başlamak istiyorsak, ona şuradan ulaşabiliriz belki: İki kutuplu dünyanın yıkılmasından ve ABD-SSCB ideolojik kutupsallığının ortadan kalkmasından sonra, Varşova Paktı da lağvedilmiş olmasına rağmen, Avrupa’nın doğusuyla batısının güvenliğini temel alan doğru dürüst bir uzun vadeli güvenlik anlaşmasından kaçınan, bu arada doğuya doğru genişlemeyi sürdüren bir NATO, Rusya’nın sınırlarına daimî bir şekilde silah ve asker yığarak, onu füzelerle çevreleyerek bir barış hesabı içinde olduğuna kimleri nereye kadar ikna edebilir? Dünya böyle bir yaklaşımla daha güvenli bir hal gelir mi? Asıl soru budur. Bir başka deyişle asıl soru aslında şudur:
NATO, Avrupa’nın güvenliğini ikrar eder mi?
Yazarlar
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.08.2025
28.07.2025
21.07.2025
14.07.2025
7.07.2025
30.06.2025
23.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
2.06.2025