Alper GÖRMÜŞ
Önce benim bu yazıyı yazmama vesile teşkil eden taze hadiseyi kısaca bir hatırlayalım (bir de eski hadise var, ona da geleceğiz):
Ayasofya Başimamı Mehmet Boynukalın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, üst üste kadın cinayetlerinin işlendiği bir ortamda şöyle bir tweet attı.
“Cinayet cinayettir; cinsiyet değiştirmez; erkek, kadın, çocuk, büyük kimin başına gelirse gelsin ilkemiz: ‘Sizin için kısasta hayat vardır’ ilahi düsturudur. Sürekli ‘kadın cinayetleri’ vurgusu, kadını erkeğe düşman etmeye çalışan bir sloganik medya propagandasıdır.”
AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, bundan dört gün sonra, 12 Mart’ta katıldığı bir televizyon programında bu tweet kendisine hatırlatıldığında şöyle dedi:
“Kadın-erkek meselesine dair dini de referans yaparak katı, sert açıklamalar yapmayı problemli görüyorum ve bize fayda vermiyor. Tam tersine incitiyor, kadınları da incitiyor, bu alanda çalışanların yükünü arttırıyor. Ve daha önemli bu açıklamalar siyasetin yükünü arttırıyor. Siyaset çok ağır bir iş. O yüzden bence herkes kendi işini yapmalı diye düşünüyorum.”
Boynukalın bu eleştiriye bir gün sonra bir tweet zinciriyle cevap verdi. Özlem Zengin’in adını anmadı ama sözlerin kime gittiği hususunda hiçbir tereddüt hâsıl olmadı:
“(…) Tesettürü Allah’ın emri bilip bunu uygulayan kardeşlerimiz, siz bu davranışınızla İslam’ın bir şiarını/sembolünü yaşatıyorsunuz ve bizim için çok değerlisiniz; ancak Allah’ın dini bir bütündür ve biz erkeğiyle, kadınıyla dinin, Kur’an’ın hepsine iman etmekle yükümlüyüz.
“Aile toplumun, milletin, devletin en küçük birimidir. Kur’an-ı Kerim bu birimin yönetim hakkını erkeğe vermiştir (Nisa suresi 34). Dine, akla ve yaratılışa/fıtrata, insanın doğasına uygun olan da budur. Nitekim 2001’e kadar yürürlükte kalan eski medeni kanun ailenin reisinin erkek olduğunu kabul ediyordu.
“Yaratılışa/fıtrata ve adalete aykırı olan kanunların bir gün mağlup olması kaçınılmazdır. Yaratılışa, fıtrata, Allah’ın hükmüne karşı çıkanlar mutlaka bir gün yanlış yolda olduğunu anlayacaktır. Bizim amacımız bunun iş işten geçmeden anlaşılması.”
Diyanet İşleri Başkanı ve eşcinseller
Bu bakışın bir benzeriyle geçtiğimiz yıl bu aylarda Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın (Müslümanları eşcinsellikle “mücadele”ye çağıran yönüyle birlikte ele alınınca) eşcinselleri sadece dışlamakla kalmayan, onları hedefe de koyan Cuma fetvasında karşılaşmıştık:
“Ey insanlar! İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, Eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir, bunun hikmeti. (…) Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.”
Ali Erbaş’ın uyarısında da Adnan Boynukalın’ın ayar vermesinde de aynı şey oldu: İktidar sözcüleri tabir caizse söylenenleri duymazdan gelip geçiştirmeye çalıştılar (ikinci hadisedeki Özlem Zengin istisnası hariç), basındaki iktidar sözcüleri ise bu kişilerin din adamı olduğunu hatırlatıp “ya ne diyeceklerdi, inandıkları kitabın hükümlerini savunuyorlar” çizgisinde durdular.
Ali Erbaş’ın fetvasının gündemde olduğu günlerde ben de katılmıştım tartışmaya. Tartışmaya beni kışkırtan şey, işte şu yukarıdaki savunma çizgisiydi. Bugün, o tartışmaya bir kardeşin gelmesi vesilesiyle, “din adamlarının dinin hükümlerini hatırlatma hakkı” argümanının ilk anda göründüğü kadar masum olmadığı hususundaki görüşlerimi ve karşı argümanlarımı hatırlatmak istiyorum size.
Bu yaklaşıma benim temel itirazım, din adamlarının dinin kesin hükümlerini hatırlatırken takındıkları ‘seçmeci’ tavırla bağlantılı… Şöyle sorularım var:
Din memurlarının, dindar siyasetçilerin ve çoğu ilahiyatçının dinin hükümlerine sahip çıkarken takındıkları seçmeci tavrın hükmü nedir? Neden bazılarını tevil edip görmezlikten gelirken başka bazı hükümleri vurgulayıp duruyorlar? “Dinin, inananların taşıyamayacağı birer yük haline gelmiş bazı hükümlerini” (Dücane Cündioğlu), toplumsal hayat içinde pratikte uygulanması imkânsız ama dinin kesinlikle emrettiği bazı hükümlerini neden hiç hatırlamıyorlar ve hatırlatmıyorlar? Dert, dinin ‘zamandan ve mekândan âzâde’ hükümlerine sahip çıkmaksa, bunların tümüne sahip çıkmak, hatırlamak ve hatırlatmak gerekmez mi?
Bu sorular ortadayken, “Dinimizin hükümlerini hatırlatmak” için söz alan memur-imamların aklına hep toplumun en savunmasız kesimlerinin hak eşitliği mücadelesinin gelmesi, buna karşılık “inananların taşıyamayacakları yükler”i ihtiva eden hükümleri nedense hiç hatırlamamaları ilginç değil mi? Anlamak güç değil: Birincisi ne kadar risksiz ve kolaysa ikincisi o kadar riskli ve zor.
Dokunması ‘cız’ alanlar
Peki, kadınlar ve eşcinseller söz konusu olduğunda, onlara Kuran hükümlerini hatırlatmalara doyamayan memur-imamların, Kuran’ın en az eşcinseller ve kadınlar hakkındaki hükmü kadar sahih olan hangi hükümlerinin üzerinden atlıyorlar ve onları görmezlikten geliyorlar?
Bu noktada sizi, Dücane Cündioğlu’nun 2016-2019 arasında Marmara İlahiyat’ta verdiği seminerlerden derlediğim örneklerle baş başa bırakacağım. İşte Diyanet İşleri Başkanı’nın ve Ayasofya Camii Başimamının “dinimizin hükmü” diyerek bazı insanların hak eşitliği taleplerine karşı çıkarken üzerinden atladıkları, görmezlikten geldikleri başka bazı Kuran hükümleri:
“İtikat alanında kalındığı sürece fazla zorluk yoktur, fakat hukuki-sosyal alana, yani fıkhın alanına girildiğinde işler çok zorlaşır. Bir fakih düşünün, laik bir hukukçuyla konuşuyor. Hırsızın eli kesilir mi, kesilmez mi? Hırsızın hükmü nedir İslam’da? Diyecek ki kesilir. (…) Ahirete inanıyorum dersen kimse umursamaz seni. İnanabilirsin. Fakat hırsızın elini keseceğiz dediğinde canına okurlar. Hop, neredeyiz derler yani. Neye inanıp inanmadığın dünyayı ilgilendirmez, ama uyguladığın hukuk ilgilendirir.”
“Zina edeni ne yapalım, sopayla dövelim. Olur mu bu çağda? Bir de recm var. Recmi savunabilir misiniz? İlahiyatçılar recmi savunamayacak duruma getirilmişlerdir zaten.
“Kısas… Gözünü çıkaranın gözünün çıkarılmasını adil bir ceza olarak görür müsünüz?
“Kur’an’da ikişer, üçer, dörder eş alabilirsiniz diyor. Bunu dörde kadar diye yorumluyorlar. Neden bir sınırlama anlamında kullanılıyor da dörtten sonrasına da imkân veren bir teşvik manasında kullanılmıyor. Arapçada ‘dörde kadar’ denemiyor mu? Nitekim Peygamber’in, Kur’an’ı en iyi yorumlayan insanın en az dokuz eşinin olduğu biliniyor. Peki, 9 yaşında bir kızla evlenilebilir mi? E, Peygamber evlenmiş.”
Bunlar da Kuran’ın hükmü. Kuran hükümleri arasında hiyerarşi mi var ki memur-imamlarımız bazılarını ikide bir vurgularken öbürlerinden hiç söz etmiyorlar?
Hal böyle olunca, bu iki örnekte, dini hükümlere topluca sahip çıkma kaygısı içindeki memur-imamlardan çok, onların arasından ustaca çektikleri bazı hükümleri araçsallaştırılıp siyasi kullanıma sokan memur-imamlarla karşı karşıya olduğumuzu söylemek, onlara yapılmış bir haksızlık sayılmamalı.
Özlem Zengin, bu türden açıklamaların dindar siyasetçileri zora soktuğunu, kadınları incittiğini, siyasetin yükünü artırdığını söylerken sonuna kadar haklı.
Fakat o da kendine sormalı: Bu işler neden bu dönemde oluyor? Ve: Bu işlerin bazı siyasetçilerin bazı tutumları ile bağlantısı olabilir mi?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025