Etyen MAHÇUPYAN
Fransa'daki yasa ile birlikte Türkiye yeniden 1915'i ve Ermenileri hatırlamak zorunda kaldı.
Çünkü gerçek şu ki yabancılardan gelen olumlu veya olumsuz bir dürtü olmadıkça bu konuyu hatırlamamak için elden gelen yapılıyor. Söz konusu yasa ile birlikte çok sayıda okuyucudan uzun yazışmalarla sonuçlanan yüzlerce mesaj aldım. Ahlakî açıdan bakıldığında karşımda geniş bir yelpaze vardı. İyi niyetli, anlamaya yönelik bir tutumdan, ezberci milliyetçiliğin kötücül yüzünü sergileyen, gizli ırkçı mesajlara kadar... Ama neredeyse hepsinin ortak yönü geçmişle ilgili akıl almaz bir bilgisizlik ve bu bilgisizliği bir tür anlatı formatında sunan ideolojik klişe bağımlılığıydı. O nedenle bu konuyu ufak ve serinkanlı adımlarla irdelemekte yarar var... Önümüzdeki yazılarda bunu yapmaya çalışacağım ve okuyucular alınmasın, bitene kadar kimseye cevap yazmayacağım.
Normalleşme de aynen kriz gibi bulaşıcı bir süreç... Gerçi her iki toplumsal dinamik de saf süreçler değil ve içlerinde kendi karşıtlarını barındırıyor. Örneğin bugün 'Kürt meselesi' de bir normalleşme döneminde. Toplumun giderek daha geniş bir kesimi şu an yaşananın devam edemeyeceğini, normal ve meşru olmadığını düşünüyor. Buna karşılık aynı zamanda da aktör düzleminde çatışma devam ediyor ve taraflar iletişimsizliği sürdürmeyi bir strateji olarak benimsemiş durumdalar. Ancak normalleşme bulaşıcı bir sosyal eğilim... Normalleşmenin bizatihi 'doğru' olduğu fikrinin yaygınlaştığı ve kendisine gerçekçi bir küresel zemin bulduğu dönemlerde, herhangi bir sorunun normalleşmesinin engellenmesi de mümkün olmuyor.
'Ermeni meselesi' diye adlandırılan olgu da aynı sınavdan geçiyor. Çatışmayı bir kimliksel beslenme aracı haline getiren kesimlerin çabalarına rağmen, bu mesele de normalleşiyor. Hatta söz konusu engelleyici çabalar normalleşmeyi daha da hızlandırıyor, çünkü bunlar zihniyet açısından 'gayrimeşru' olan pozisyonun afişe olmasını sağlıyor. Öte yandan bu tür 'meselelerde' çatışmayı taşıyan aktörler esas olarak devletler... Buna karşılık normalleşmenin taşıyıcıları toplumun içinden gelen birey ve gruplar. Dolayısıyla normalleşme toplumlar arası giderek çeşitlenen, yaygınlaşan ve derinleşen insanî ilişkileri ifade ederken, ilgili ülkelerde de toplumla devlet arasında bir mesafe oluşuyor. Buna paralel olarak iki toplum arasındaki normalleşme, iki devlet arasındaki krizi daha da görünür kılarken, devletlerin bu krize yapışmalarına ve böylece 'makbul kimlik' savunuculuğuna soyunmalarına yol açıyor. Bu ise toplumlar arası ilişkinin devletler nedeniyle tıkanmasını ifade etmekte. Sonuçta toplumlar arası normalleşme bizatihi devletler üstü bir itaatsizlik siyasetine dönüşüyor. Devletler ise bizzat kendi toplumlarının derin algısında, birer arkaik mantıksızlık ve şuursuzluk müessesesi olarak yeniden şekilleniyorlar.
Zaman, devletleri bir yana koyma, hatta onları yok sayma zamanı... Çünkü devletler aslında bizlere babalık taslayan birer çocuk... İnsandan anlamayan, olgunlaşamamış, çiğ bir mekanik bakışın temsilcileri. Dolayısıyla bu tür meselelerin devlet perspektifi içinde çözümü mümkün değil. Dünyada da bu tür çatışmalar ancak devletlerin ehlileşmesiyle normalleşebilmiştir. Bunun ilk adımı ise söz konusu gerilimin adının doğru konması. Türkiye'de bu konu 'Ermeni meselesi' olarak geçiyor ve sanki bugünün Ermenilerinin neden olduğu bir sorundan bahsediliyor. Diğer bir deyişle 'Türk' algısına göre sanki Ermeniler 'yanlış' tutumlarını değiştirirlerse mesele de ortadan kalkacak. Tabii Ermeniler de Türklerin 'yanlış' tutumlarını değiştirmelerini bekliyor...
Ancak soruna bu kısır döngünün dışından daha nesnel yaklaşmak da mümkün. Kaçınılmaz gözlem, bu meselenin Türklerin tek meselesi olmadığını görmektir. Türklerin bugün (salt etnisite temelinde bile) Kürtlerle, Rumlarla, Yahudilerle, Süryanilerle ve Romanlarla da 'meselesi' var. Yani aslında epeyce genel bir 'Türk meselesi' ile karşı karşıyayız. Bu nedenle de söz konusu meselelerin adını koyarken önce 'Türk' kelimesi kullanılmalı. Bu kimlikler arası bir üstünlüğü değil, aksine bir zaafı işaret etmekte. Türk/Ermeni meselesi dendiğinde Türklerin birçok meselelerinden birini anlamak durumundayız ve çözüm enerjisinin asıl muhatabının da Türkler olduğunu söylemiş olmaktayız. Ancak bu meselenin bir yönü daha var: Karşımızda son derece girift, çok katmanlı ve psikolojiden ideolojiye uzanan bir yelpazede, sürekli araçsallaştırılan, üzerinden siyaset ve kimlik üretilen bir mesele var. Yani birbirinden bağımsız iki taraftan değil, iç içe geçmiş, birbirini etkileyen ve tetikleyen iki algı ve tutum dünyasından söz ediyoruz. Bu nedenle bu tür meselelerin tire işareti ile ayrılması, örneğin bir karşıtlığı ima ederek 'Türk-Ermeni' meselesi olarak tanımlanması yanıltıcı olduğu gibi, çözümü de engelleyicidir. Meselenin doğru adı 'Türk/Ermeni' olarak konmalı ve bir geçişlilik içinde düşünülmeli. O zaman sorun sanılan şeyin sorun olmadığı, çözümün yanlış yerde aranırken bir yandan zaten oluşmakta olduğu da belki görülebilir.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2025
25.10.2025
15.03.2025
20.02.2025
15.10.2024
24.09.2024
19.09.2024
10.09.2024
2.09.2024
13.04.2024