Hilâl KAPLAN

Ak Parti ve Türkiye'nin geleceği
3.10.2012
3684

 Uzun vadede Türkiye'nin geleceğini Ak Parti kadar etkileme gücüne sahip olacak bir siyasî güç ortaya çıkacağa benzemiyor. O yüzden Ak Parti kongresi vesilesiyle gördüğüm tabloyu dört maddede özetlemeye çalışayım:

1. Cumhurbaşkanlığı yolunda anayasa

 

'Uzun, ince bir yol'un başlangıç noktası, Erdoğan'ın son kez genel başkan seçildiği kongre oldu. Çünkü Başbakan Erdoğan'ın kongredeki 'helallik' konuşması, bir nevi Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecindeki ilk net konuşmasıydı.

Ak Parti, öyle ya da böyle, yeni anayasayı yapacak. BDP ile konsensüs aramak telaffuz dahi edilmediği için muhtemelen 'yeni CHP' ile bir arayışa girecekler. Bu durumda da ilk üç madde, yani darbe anayasasının ruhu olduğu gibi muhafaza edilmiş olacak. Ancak CHP, Başbakan'ın arzu ettiği başkanlık, yarı başkanlık veya partili cumhurbaşkanı formüllerinden birisine destek vermezse, Erdoğan'ın 'tarafsız' ve dolayısıyla aktif politika ve yönetimden uzak bir makama razı olup olmayacağı önemli bir soru olarak karşımızda duruyor.

BDP, 'demokratik özerklik' yerine Ak Parti'yle ademi merkeziyetçi yönetim biçimi üzerinde bir anlaşmaya varırsa, başkanlık veya yarı başkanlığa geçmek hususunda herhangi bir itiraz geleceğini sanmıyorum. Üstelik, CHP ittifakıyla olacağından çok daha adil ve özgürlükçü bir anayasaya kavuşacağımız da kesin.

2. Referandumdaki demokrasi bloğuna dönüş

 

Ak Parti'nin yeni Merkez Karar Yönetim Kurulu'na (MKYK) baktığımızda, referandumdan bu yana gittikçe otoriterleştiği iddia edilen partinin, tekrar referandum zamanındaki birleştirici söylemine dönmeye çalıştığı anlaşılıyor. Referandum döneminde 'evetçi' cephede yer alanların, örneğin dönemin hızlı 'yetmez ama evet'çilerinden anayasa hukuku uzmanı Osman Can'ın, milli görüş çizgisinden çıkan bir diğer önemli parti olan Has Parti'nin başat isimlerinin ve Demokrat Parti'nin vesayetçi çizgisine itirazı sebebiyle partisini bırakmak zorunda kalan eski DP Genel Başkanı Süleyman Soylu'nun Ak Parti'ye katılım göstermesi bu tesbiti doğrulamaktadır.

3. Alternatifsizliğin rehaveti

 

Haziran 2011 seçimleri sonrası Ak Parti'nin aldığı %50 oy oranının, hükümeti daha reformist olmaya yönelteceğini umanlar yanıldılar. Böylesi büyük bir oy oranı, Ak Parti'yi cesaretlendirmekten çok korkuttu. Bu yüzden aşağı düşmek çekincesiyle zevahiri kurtarmak ve mevcut sistemi sürdürebilir-idare edilebilir bir noktada tutmak esas amaç haline geldi, en azından Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar... Aynı amaç halen güdülmüyorsa önümüzdeki süreçte 63 maddelik 'manifesto metin'de geçen reformların bazılarının hayata geçtiğini görebiliriz. Aksi takdirde, Ak Parti bir süre daha alternatifsizliğin tatlı rehavetini yaşamaya devam edecek; birkaç güzel söz ve birkaç güzel jestle gönülleri okşamaktan ilerisini hayata geçirmeyecektir.

Ne yalan söyleyelim, böylesi bir muhalefetle değil 2023, 2071'e kadar da siyasal alanı oyalayabilirler sanki...

4. Kürtlerle yeni bir sayfa

 

Başbakan Erdoğan, PKK meselesinin sadece askerî yöntemlerle çözülemeyeceğini uzun zamandır dile getiren bir lider. Öyle ki en sonunda mevcut Genelkurmay Başkanı'nın ağzından bile bu tesbitin doğrulandığını duyar hale geldik. Yani PKK 'askerî çözüm' diye diretse de, devlet aklı çoktan 'son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar' söylemini terk etmiş görünüyor.

Başbakan, kongre konuşmasında Kürt meselesine ilişkin hükümetin gerçekleştirdiği reformları sıraladıktan sonra, hatalar hususunda beraber özeleştiri yapıp yeni bir sayfa açmaya çağırdı. Üstelik bu sefer eskiden 'Kürt meselesi çözülmüştür' diyen Başbakan, meselenin devam ettiğini ve çözüme yönelik adımlar atacaklarını da ekledi. Ancak bunu yaparken sadece PKK'lılarla kucaklaşanları değil, tüm BDP'lileri dışlayıcı bir dil tutturmaya da özen gösterdi. Böyle olunca da mezkûr çağrı, 'Kürt sokağı'nda Başbakan'ın arzu ettiği türden 'milat' kabul edilecek bir makes bulmadı.

Kürt meselesini sanki PKK yokmuş gibi, hakları iade ederek çözmek iyi bir başlangıç olabilir. Yer isimlerinin iadesi ve yerel yönetimler reformu hayata geçirilirse PKK'nın sürdürdüğü taşeronluk daha çok göze batacaktır. Böylelikle, hükümetin muhatap olarak altını çizdiği Öcalan'ın da silah bıraktırmak için devreye girmesi hususundaki zemin de oluşacaktır.

Kaynak ve Yazarın diğer yazıları

 http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HilalKaplan/ak-parti-ve-turkiyenin-gelecegi/34319

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar