Kerem ALTAN

Kongre yalanları
11.10.2012
1775

 Başbakan Erdoğan’ın pazar günkü kongre konuşmasından önce hükümete yakın gazeteler ve yazarlar öyle bir ortam yarattı ki sonunda özlediğimiz, inandığımız Erdoğan o meşhur balkon konuşmalarından birini daha yapacak “sanrısı”na kaptırdık kendimizi.

Ben, özellikle son bir yılda yaşanan sayısız hayal kırıklığına rağmen çok ümitlendim. Hem medyanın estirdiği özgürlük rüzgârları, hem de Başbakan’ın hafta içi televizyonlarda anlattıkları nedeniyle artık öyle veya böyle “duraklama dönemi”nin bittiğini, “gerileme dönemi”nin de henüz başındayken bu yoldan dönülmesi gerektiğinin artık fark edildiğini umdum.

Fakat günün sonunda kaybeden tarafta buldum kendimi. Anlaşılan hükümete yakın medyanın her zamanki hayal dünyasına biraz hızlı dalmıştım.

Konuşmasına, televizyondaki yarışma programlarına katılanlar gibi fırsat bu fırsat dört bir yana selamlar yollayarak başladı Başbakan. Kendisi tersini iddia etse de o selamların hemen hemen hepsi doğuya gitti.

Sonra şarkılar, türküler, alıntılar, şiirler, beraber üzülmeler, beraber gülmeler eşliğinde ve bol bol hamaset yüklü laflarla devam etti ve bitti Başbakan’ın o “tarihî manifestosu”.

O günden beri de medyada Başbakan’ın o “tarihî” konuşmasıyla, Meclis açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün söyledikleri kıyaslandı.

Bana kalırsa, Cumhurbaşkanı Gül’ün elindeki metni eğer Başbakan okuyabilmiş olsaydı bugün bambaşka bir atmosfer hâkim olurdu ülkeye.

Ama bu defa da olmadı ne yazık ki.

Başbakan’ın Kürt sorunuyla ilgili söylediği “Kürtçe savunma” gibi “yenilikleri” devrim gibi gören de oldu, “Kürt kardeşlerimizle beyaz bir sayfa açalım” sözlerini her pazartesi rejime başlamaya karar verenlerin motivasyonuyla karşılayan da oldu. En olmadı, bugüne kadar dağıtılan kitapçıkları, seçim bildirgelerini unutup, “konuşma beklentileri karşılamadı ama siz bir de dağıtılan o ‘sihirli’ kitapçığı görün” gibi yorumlar yapan da oldu.

Başından sonuna dinledim Başbakan’ın konuşmasını.

Yetmedi, hafta başından beri yazılanlar, çizilenler nedeniyle konuşmanın bütünü elimde, acaba ben mi bir şey kaçırdım, ben mi duyduklarımı yanlış yorumluyorum diye dolaşıyorum etrafta.

Ve evet kaçırmışım..

Bugüne kadar siyasilerin göz göre göre söyledikleri yalanlara o kadar alışmışız ki “çıplak kulakla”(tamamen ev yapımı bir deyim) bu yalanların hemen farkına varabilmek güç oluyor.

Daha fazla uzatmadan açıklamaya çalışayım.

Örneğin Başbakan’ın şu cümlesi bana kalırsa gerçeği pek yansıtmıyor: “Bizim yolumuz, sevginin, kardeşliğin, tevazuun, kucaklamanın, birleştirmenin yoludur.”

Eğer o yol Başbakan’ın dediği gibi bir yol olsaydı bugün ne bir dakika bile yanından ayırmadığı Akitgazetesinin yayın koordinatörünün işlediği sayısız nefret suçu gözardı edilirdi ya da bu suçlara dolaylı veya dolaysız ortak olunurdu ne de İdris Naim Şahin gibi bir İçişleri bakanı olurdu bu ülkenin. O bakanla Başbakan’ın sözünü ettiği o yolun yürünemeyeceği artık çok açık çünkü.

“...Bu çınarın gölgesinde ayrım yoktur, baskı yoktur, ötekileştirme yoktur, zulüm yoktur. Bu çınar kılıcın değil, silahın değil, sevginin, kardeşliğin, kalemin gücüne inanan, bilgisayarın tuşlarına inanan bir medeniyet çınarıdır.”

Eğer kalemin gücüne gerçekten inanan bir medeniyet çınarı olabilseydik ne tarih boyunca bu coğrafyada eli kalem tutan onlarca insan o kadar zulüm çekerdi ne de Başbakan’ın on yıllık iktidarı döneminde özellikle son yıllarda basına karşı artan baskıdan bahsederdik bugün. Başbakan kendisi veya partisi hakkındaki eleştirileri olması gerektiği gibi saygıyla karşılar, kimseyi de işinden gücünden etmezdi.

“Yüzde 99’la bile iktidar olsak, yüzde 1’in hakkını, hukukunu, tercihlerini korumak bizim boynumuzun boynu olarak kalacaktır. Hiç kimsenin hayat tarzına karışmadık, hiçbir baskının tarafında olmadık. Tam tersine, herkesin hayat tarzına her zaman saygı duyduk.”

Öyle anlaşılıyor ki Başbakan’ın boynundaki o borç bir süre daha orada kalacak. Üniversite kampusunda düzenlenen bir etkinlikte içki (alkollü) içilmesine karşı yaratılan baskı ve bu da yetmezmiş gibi kendisinin rektörlüğü arayarak buna izin verilmemesi gerektiğini söylemesi bu sözleriyle pek örtüşmüyor Başbakan’ın. Taksim Meydanı’nı perişan edecek bir projeyi, bu işte söz sahibi olabilecek insanlarla tartışmadan, “ben yaptım oldu” dayatmasıyla hayata geçirmesi de o laflarla pek bağdaşmıyor. Ya da bu sözlerin üzerine “Hadi o zaman Alevilerden bahsedelim biraz” dediğiniz zaman işler karışıyor. Kürtaj konusu açıldığı zaman da...

“Kıbrıs’tan Ermeni meselesine, ekonomiden teröre kadar her konuda ayrıntılara, münferit hususlara değil, meselelerin bütününe baktık, bu doğrultuda çözümler ürettik.”

Bu meselelerle ilgili sağlıklı bir çözüme yaklaşıldı da bir benden mi saklanıyor diye merak ediyorum ister istemez. 

Milletin önünde cereyan etmeyen, seçkinci, statükocu, vesayetçi eski siyaset, AK Parti ile bizzat millet tarafından tasfiye edilmiştir.

Suriye’nin düşürdüğü uçakla ilgili gerçek nedir, Afyon’daki patlama gerçekten Başbakan’ın açıkladığı gibi sadece insani bir merak sonucu mu meydana geldi, Uludere’nin asıl sorumlusu kim, Sayıştay’ın askerî harcamalar üzerindeki denetimi neden hâlâ sağlanamıyor, Şemdinli’de haftalarca neler oldu gibi sorular hâlâ yerli yerinde duruyor oysa.

Bu ülkede artık hiç kimse sırtını devlete dayayıp işkence yapamaz, faili meçhullerin üstünü örtemez. Hiçbir memur, hiçbir bürokrat, hiçbir siyasetçi benim vatandaşıma tepeden bakamaz, üstten konuşamaz.

İşkenceciliği kanıtlanmış Sedat Selim Ay’ın İstanbul Terörle Mücadeleden Sorumlu Emniyet Müdürlüğü’ne getirilmesini, İçişleri Bakanı’nın her fırsatta vatandaşına tepeden bakan hakaret dolu sözlerini ve tabii ki faili meçhul deyince de 34 hayatın sonlandığı Uludere katliamını hatırlatmak gerekiyor Başbakan’a.

Yine de Başbakan’ın söylediği gibi, bu hükümet Cumhuriyet tarihi boyunca en cesur, en samimi adımları atmıştır. Bu doğru.

Fakat yetmez. Yetmiyor işte. Daha acilen atılması gereken çok adım var ama Başbakan’ın kongredeki konuşmasından anlaşılıyor ki artık kimsenin o adımları acilen atmaya niyeti yok.

Öyle olmasaydı bu kadar “tarihî” bir kongrede tek kurtuluş reçetemiz olan Avrupa Birliği’ne üyelik konusunda yapılması gerekenler öncelikli olarak anlatılır ve bu kadar çok yalan söylenmesine de ihtiyaç kalmazdı. 

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar