Markar ESAYAN

Hakikat ruhunun yörüngesinde
19.10.2014
1538

 Uygarlık bir gün daha müspet bir yöne doğru direksiyon kıracaksa, bölge bölge yeşeren ve umulur ki gittikçe küresel düzeyde kabul gören 'nihai çözüm' takıntısının gözden düşmesiyle olacaktır bu... Dünyayı olduğundan daha zor bir yer yapan şey, 'otantik' kötülüğü ortadan tamamen kaldıracak bir yöntemin var olduğuna inanılması oldu. 'İyilik' adına girişilen bu aşkın çaba, kötülüğü, eylemin doğasındaki bozulmadan (günah) daha aşkın bir yere taşıdı sanki. Daha gizli işleyen, daha korumasız bırakan, iyilik ordusuna katıldığını zannedenleri kötücül elçiler yapan bir 'bilginin' kurbanı oluyor insanlık.

Ortadoğu 'bataklığına' cenneti indireceğini iddia eden ABD ve Ortadoğu'yu ABD'nin yarattığı cehennemden kurtaracağını duyuran IŞİD'e hakim kibir de ikiz kardeşler gibi geliyor bana.

Bunun açık sonucu şudur: Hakikati tüm veçheleri ile kapsadığı kibrine düşen ve bunu bir güç eşliğinde gerçekleştirmeye hevesli olanlar dünyayı 'tek tipliliğe' doğru itmeye çalışıyorlar. 'Çünkü Allah bunu akledemezdi veya yapamazdı' ve onlar artık Yaradan'ın bu 'zaafını' giderebilecek güce sahiptirler. Dağınıklık toparlanmalı, birliğe tehdit olan çoğulculuk giderilmeli, nihai çözüm bulunduğuna göre herkes kendi iyiliği için ona boyun eğdirilmeli. Eğmeyenler, hem kendi, hem de diğerlerinin iyiliği için tedip veya yok edilmeli… Cennet varsa, cehennem de olmalı değil mi? Sahte cennet yaratmanın maliyeti yeryüzü cehennemlerine ulaşmakla ödenir çünkü.

Bu nedenle, hakikat yerine, hakikat ruhunu elde etmeyi arzulamak had bilen ve gerçekçi bir durumdur. Kimse hakikati tam bildiğini, tamamen hatasız olabileceğini iddia edemez. Ama hakikat ruhuna sahip olabilmek mümkündür. Bizzat kendi kelamına, eylemine, tespit ve reçetelerine karşı insan teyakkuzda olabilir. Hatasından dönme basiretini gösterebilir. Bu insana mutlak hakikati kavratamaz tabii, ama bizi hakikat ruhunun yörüngesinde tutar. Hakikatin yerçekimine kapılmanın sanırım reçetesi budur: Had bilmek, kibirden uzak durmak ve yanılmanın ne kadar değerli bir supap olduğunu kabul etmek… Böylelikle dünyanın bizim kibrimizden, çöken projelerimizden ibaret bir yer olmadığı gerçeği ile rahatlarız. İnsanları kurtarma takıntısının üstesinden gelmek, insanın kendisini kurtarmasını sağlayacak reçeteye dönüşür. Kusurlarımız bizi aciz hissettirmek ve öfkelendirmek yerine, alçakgönüllü bir ruhun kuluçkasına dönüşür.

Kant'a göre, insan Aydınlanma ve Hümanizmin iddiasının aksine duyusal, içgüdüsel bir akla da sahiptir. Kant hümanistlerin aksine aşkın kategorileri de içine alan bir bilgi kuramı geliştirmişti. Buna göre 'İnsan' olmak doğal bir bağış değil, ahlaki zorunluluğun sonucudur. Yani insan hayvanlardan düşünme yetisi ile ayrılmaz, ahlaki bir varlık olmakla kendi farklı kategorisini yaratır. Ahlakla kendini yonttuğunda insan halini alır.

Bu yaklaşım haliyle rasyonaliteyle hem çakışır, hem de onu daha yumuşak bir hakikat fikrine davet eder. Hakikati kavramak için vahye karşı olanlara da bilgisel kanıtlar sunar. Seçilmiş bilgilerden oluşan ve o anın muktedirlerinin yazdığı tarihsel anlatıya bakarak, 'insan güçlünün ayakta kaldığı bir uygarlık yaratan varlıktır' önermesinden böylelikle korunmuş oluruz.

Hasılı, geçmişte yaptığımız şeylerden, yapmamız gereken şeylere ulaşamayız. Ulaşırsak, hep başarılı olan stratejiye, güçlünün tercihlerine kapılanmış oluruz. Bir davranışın kendisini tarihte teyit ettirmiş olması onun ahlaken iyi olduğunu göstermez; bize tek yönlü ve arkasında kemik yığınları dolu bir 'başarı' hikâyesi anlatır sadece. Marksizm gibi otoriter ideolojilerin tarihin kendisini tekrarlayan süreçlerini kural diye takdim edip salık vermeleri, Stalinizme ve Nazizme yol açtıysa, bu nedenledir.

Ahlakı doğadan izleyerek de edinemeyiz. Bu bizi ancak konuşan hayvanlar yapar ve hatta akıl ve kibirle dolu olduğumuz için hayvanlar âleminden aşağıda bir yerde sürünürken buluruz kendimizi.

Kant'ın, iyi ve kötünün doğayı izleyerek edinilemeyeceği ve geçmişin, çevre şartları ile oluşan münferit hadiselerden zuhur etmediği tespiti.. Aydınlanma'nın somut insanı karşısına soyut insanı koyması.. böylelikle iyi ve kötünün, zaman ve mekana bağlı bütün vakalardan evvel ve onları aşan bir mantıkla var olduğu inancı her kültürün sigortası olmuştur.

Beynimiz neden yüzde onla sınırlı ki? Belki geri kalan yüzde doksanı maneviyata ayrılmıştır da, yanlış tanımladığımız için onu kullanamıyoruzdur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar