Metin Karabaşoğlu
Türkiye toplumunda, özellikle de gençler arasında, dinden uzaklaşma, hatta dine karşı mesafelenme gibi bir olgunun varlığı aşikâr. Bir açıdan, tarih tekerrür ediyor. Geçmişte, Sultan Abdülhamid döneminde de benzer bir durum yaşanmıştı. Sözümona ‘ittihad-i İslâm’ siyasetini güden ‘dindar’ bir siyasetçinin elinde dinin istibdadı meşrulaştırma aygıtına dönüştürüldüğü bir zeminde, istibdada yönelik tepkiden din de nasibini alınca, Osmanlının yeni kuşakları içerisinde dine lâkayd, hatta açıkça din karşıtı eğilimler hatırı sayılır bir taraftar toplamıştı. Nitekim, Murtaza Korlaelçi’nin pozitivizmin Osmanlıya girişine dair kitabında, o tarihlerde İstanbul’u ziyaret eden bir Batılının vülger materyalizmin kaba örnekleri niteliğindeki üçüncü sınıf kitapların Mekteb-i Tıbbiye öğrencileri arasında nasıl birer kutsal kitap muamelesi gördüğüne dair müşahedelerine de yer verilir.
Siyasî istibdadın dini kendisi için kullandığı bir zeminde dine karşıtlık geliştiren bu kuşakların bir kısım mensupları, daha sonra yeni Cumhuriyetin kurucuları haline gelmiş ve bu defa din karşıtı bir otoriter siyasî anlayışı uygulamaya koymuşlardır. Diyebiliriz ki, bu din karşıtı politikalardan dinin gördüğü zarar, dinin siyasete âlet edildiği dönemden daha fazla değildi. Bilakis, siyasetin din karşıtlığı güttüğü o günlerin üzerinden yüz sene geçmesine karşılık, hem siyasal hem sosyal zeminde bazı akımların ve oluşumların o günlerde din aleyhine yapılanların bıraktığı izler üzerinden varlığını ve diriliğini koruduğunu söylemek mümkün.
Öyle ya da böyle, tarihsel tecrübenin bize gösterdiği yalın gerçek şu: Siyasetin elinde araçsallaşmak, dine asla yaramıyor. İster yüzyirmi yıl öncesi olsun ister bugün, ister Türkiye’de olsun ister İran, Mısır veya Pakistan’da, din siyasetler üstü olmaktan çıkıp belli bir siyasetin elinde bir araca dönüştüğünde, olan dine oluyor. Siyasete yönelik muhalefet ve hatta öfke, kendisini en ziyade dinden uzaklaşma, hatta ona karşıtlık suretinde dışa vuruyor.
Kendi namıma, bugünün Türkiye’sinde dinden uzak durma ve hatta dine karşı hizalanma türünden olguların varlığını bu zaviyeden okuyorum. Bu zeminde, kendisinin yaşadığı dinden uzaklaşma sürecini ve geldiği noktadaki din karşıtlığını derin bir varoluşsal çabanın dışavurumu olarak takdime çalışanlar yok değil. Fakat, istisnalar bir yana, genel durum bana esasen siyasetin elinde dinin araçsallaşmasına bir tepki olarak gözüküyor.
Başka türlüsü nasıl mümkün olabilir ki? Mekke şartlarından çıkıp gelmiş, bütün dünya onun karşısındayken hepsine meydan okumuş, en güçlü rakibi gözüken felsefî akımları bile içine alıp dönüştürmüş, Haçlılardan Moğollara bin türlü tehdide rağmen varlığını korumuş ve ikiyüz elli yıldır Batı merkezli küresel bir istilaya maruz kalmasına rağmen hem fikren hem fiilen ayakta kalmış bir dinin, en rafine cevapları müntesiplerince çok zaman önce üretilmiş sorular, şüpheler, itirazlar karşısında sarsılması nasıl sözkonusu olabilir? Kendi din karşıtlığını bir varoluşsal çabanın ürünü, dinden uzaklaşma tutumunu ise İslâm için bir ‘entellektüel kriz’ olarak resmetmeye çalışanlar olsa da, bu ülkede bugün İslâm açısından asıl mesele, dinin siyasetin elinde araçsallaşması, ardısıra dindar kişi ve kesimlerin büyük kısmının bu tutuma arka çıkarak ve dinin değerlerini bu uğurda kullanarak muazzam bir söylem-eylem tutarsızlığı ortaya koymaları olarak gözüküyor.
Bu meyanda, İslâm’ın vahyolunduğu ilk günlerden itibaren ortaya koyduğu iddia ile bugün bu ülkenin dindarlarının arzettiği manzara arasındaki çelişki çok açık.
Bu din dürüstlüğü, güvenilirliği ve yüksek ahlâkı sebebiyle düşmanlarının bile el-Emîn dediği bir peygamberin elinde yükselmişken, bu ülkede bugünün dindarlarının birçoğu ne yazık ki o peygamberin tarif ettiği ‘elinden ve dilinden emin olunan insan’ özelliklerini üstünde taşımıyor. Bilakis, taraftarı olduğu siyasetin sonuç almak adına ürettiği her türlü yöntemi, dinin ilkelerine uymasa da ‘lehimize’ diye onaylayan bir anlayış ile bugünlere geldik. Elbette bunun bir bedeli olacaktı ve şimdi o bedeli ödüyoruz.
Diğer taraftan, İslâm’ın kendini değil zorla kabul ettirmesi, ilk mü’minlerce uğradıkları zora rağmen kabul edilmişti. Oysa bugün, en basit bir farklı düşünce ve uygulama karşısında ‘polis çağırmayı,’ ‘tutuklama talep etmeyi’ hamiyet zanneden ucube devletçi dindarlık kimde kabule meyil uyandırabilir, kimi neye ikna edebilirdi ki?
Ayrıca, inen ilk âyetlerinden itibaren Kur’ân yaptıkları adaletsizlikleri, bilhassa zayıflara, özellikle de yetimlere karşı irtikap ettikleri haksızlığı Kureyş müşriklerinin yüzüne vurduğu, servetin sadece zenginlerin elinde toplandığı bir düzene tavır koyduğu, bütün haksız kazanç yollarını haram kıldığı halde, ‘dindar siyasetçiler’ eliyle siyaseten ve iktisaden muazzam bir adaletsizliğin oluştuğu bir zeminde buna en ufak bir itiraz bile geliştiremeyen bir dindarlığın genç kesimler nezdinde nasıl bir karşılığı olabilirdi?
Şahsen, mevcut durumu esasen bu manzaraya bir tepki olarak okuyorum. Böyle okuduğum için de, dine karşı üretilen söylemlere verilecek en doğru karşılığın münazara ve muarazalar değil, dinin vazettiği değerlerle uyumlu bir temsil olduğunu düşünüyorum. Daha açık konuşursak, özü ile sözü bir olma hali… Dili ahiret derken eli dünyanın dibini kazıyan bir tutarsızlık kime sıcak ve inandırıcı gelebilir?
Velhasıl, bugün bu ülkede bir iman-küfür gerilimi yaşanıyorsa, bu öncelikli bilişsel düzlemde bir meseleden ziyade, dinin istismarı sebebiyle ortaya çıkan bir mesele… Dinin siyaset için, ticaret için, dünyalık için, hatta kişisel tahakküm arzuları için istismarı… Gözümüz önündeki manzarada din adaletin, hürriyetin, hakkâniyetin değil; haksızlığın, baskıcılığın, kayırmanın sebebi, âleti, gerekçesi gözüktüğü için dinden uzaklaşma ve hatta dine karşı mesafelenme dalgası bu ülkede güç ve ivme kazanıyor.
O yüzden, din adına bir derdi olanların, din ve inanç aleyhine üretilen söylemlerden rahatsız olanların öncelikle yapması gereken şeyin, bu söylemlere tek tek cevap vermeye girişmek olduğunu düşünmüyorum. Bilakis, öncelikle dinin siyasetten özgürleşmesini temin etmek ve dini bir siyasî çatışmanın âleti olmaktan azade kılmak bana din için en öncelikli mesele olarak gözüküyor.
Diğer taraftan, dindarların şunu farketmeleri şart: Eylemleriyle tutarlı olmayan söylemleri tekrarlamakla dine hizmet ediyor değiller. Bilakis “Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” (Saff, 3) âyetindeki uyarıyla ve “Din samimiyettir” hadisindeki dersle çelişen bu tutarsız söylemler, insanları en fazla ‘tebliğ yorgunu’ yapıyor ve samimi bir tebliğin de işitecek kulaklara ulaşmasının önünde bir engele dönüşüyor. Bilinmeli ki, eylemiyle tutarsız bin söylemle dine edilmeyen hizmet, söylemiyle tutarlı tek bir eylemle mümkün olabilir ve olmaktadır.
Bütün bunlar olmadan, dilerseniz en derin hakikati en yüksek entellektüel kapasiteyle ortaya koyun, işimiz zor…
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.10.2025
25.09.2025
19.09.2025
11.05.2025
28.03.2025
26.12.2024
24.12.2024
12.12.2024
23.10.2024
26.09.2024