Murat BELGE
Türkiye toplumunda en köklü ve en yaygın ideoloji (en genel anlamında, bütün “zihnî formasyonlar” anlamında kullanıyorum) dindir. Osmanlı tarihi boyunca başka bir “fikriyat” oluşmadı. Bu çok şaşırtıcı değil; ama Cumhuriyet tarihi boyunca da durum pek değişmedi. Belki bir şeyler “oluştu” ama “olgunlaşmadı”. Yeni devlet, “yeni sadakatlar”ı yerine yerleştirmekle meşguldü: “padişah” yok “reisicumhur” var, “ümmet” yok “millet” var v.b. “En hakiki mürşit ilimdir, fendir.” Yani, örtük anlam, “din değildir.”
İyi, ancak düşünce, A yerine B karşısında “hazırol”a geçmekle değişmez. Değişmesi gereken “hazırola geçme” alışkanlığıdır. Bilimsel düşünce “eleştirel düşünce”dir. Ama Cumhuriyet düşünceyi eleştirelleştirmekten çok kendi dogmalarını egemen kılmakla uğraştı.
En önemlisi, bütün “laiklik” vurgusuna rağmen, seküler bir ahlâk (etik) yaratamadı. Bu durumda insanlar (devletin izin verdiği alanlarda) sorunlarını İslâm’dan aldıkları nosyonlar içinde anlamaya ve çözmeye devam ettiler. Dolayısıyla Türkiye’nin bu Cumhuriyet döneminde dinin rolü paradokslarla doludur: bir yandan, aslında, hâlâ egemendir; ama aynı zamanda da itilip kakılmıştır.
Çünkü bir yandan hızlı bir “toplum mühendisliği” faaliyeti devam ediyordu. Tanpınar Huzur’da, “Bu insanlara yeni hayat şekilleri hazırlamadan evvel, onlara hayata tahammül etmek kudretini veren eskilerini bozmak neye yarar?” (1940, s. 183) sorusunu sorar. Geleneksel hayatta yeri olmayan bir yığın şey tıka basa yeni hayata doldurulmaya çalışılmaktadır ama maddi düzeyde bir refah artışı, bir düzelme yoktur. Bu durumda eğitimsiz kitlelerin kendilerini mutsuz eden bir şeyi “Batılılaşma” için girişilen etkinlikten bilmeleri kaçınılmaz olmaktadır.
Böyle olduğu için yeni biçimlenen “İslâmcı siyaset”in de bunu kendisi için yararlı bir sermayeye dönüştürmesi kolaylaşmıştır. “Yoksulluk başta, bütün kötülükler, dinimizi terkettiğimiz için başımıza geliyor.” Tabii bunu tersyüz ettiğimizde, “Dine bağlı bir hayat yaşamaya başladığımız zaman kötü giden her şey düzelecek.”
Türkiye AKP’nin tek başına iktidar olduğu 2002’den beri bu ikinci önermenin yörüngesine girdi. Bu süreçte İslâm muhalefetten iktidara geçmiş oldu. Ama kötü giden her şey düzelmedi. AKP’nin iktidar süresinin başlarında görece iyi giden işler, örneğin ekonomi, ikinci döneme geçildiğinde bozulmaya yüz tuttu. Bu süreç, ilerledikçe, “İslâmcı bir iktidar”ın mucizevî başarılar yaratan bir şey olmadığını gösterecektir.
Her din ya da her ideoloji gibi İslâmiyet de toplam karakterini yalnız kendi söyledikleriyle değil, taraftarlarının, mensuplarının onunla yaptıklarıyla da edinir. İslâm dünyasında ve özellikle Türkiye’de bu durum Şerif Mardin’in “Volk İslâm” dediği karışımı yaratmıştır. Çeşitli yatır mezarlarında Diyanet’in koyduğu yazılar ve onların yanında bağlanmış çaputlar bunun somut bir örneğidir. Bu perspektiften bakıldığında, Müslüman ülkelerin genel koşullarının İslâmiyet’i oldukça biçimsel bir tarzda anlayan kişi ve çevreleri ön plana çıkardığını söyleyebiliriz. Dini “zühd” olarak kavrayanlarla tasavvuf ehli arasındaki gerilim İslâm tarihinin bütün aşamalarında hissedilmiştir. Bu gerilim Türkiye’nin Osmanlı geçmişinde de hep varolmuştur. Cumhuriyet döneminde dergâhlar, tekkeler kapatılınca, yarı gizli olarak çalışmaya devam eden pirler, şeyhler v.b. de öncelikle ibadete, kurallara yönelmiş, düşünceyi ve kültürü derinleştirmekten uzak durmuşlardır. Ramazan aylarında dinî otoritelere (Diyanet İşleri gibi) sorulan sorulardan, cemaatin neleri merak ettiği, neleri sorun ettiği anlaşılır. Oruçluyken ilâç almak, ağzına bir şey kaçması gibi biçimselliklerden başka bir şey pek sorulmaz.
Bu din anlayışında “yasaklar” büyük önem kazanır. Günlük hayatın dokusu içinde büyük cinsel ayrımın kaçınılmaz olarak belirleyici bir yeri vardır ve bu bütün yasaklarda birinci dereceden bir rol oynar. “Günah” olarak kavranan şeylerin çoğunun temelinde bu cinsellik yatar. Sonuç olarak da geçenlerde görüldüğü gibi, asansörde bir kadınla kaç saniye yalnız kalmanın günah olduğunun hesabını yapan “din büyükleri” peyda olur.
İslâmiyet, “İslâm’da ruhban” olmadığını kıvançla ilân eder. Bu doğrudur. Ama ruhbanın varlığına duyulan ihtiyaç da tabandan, kitleden gelir. Dinî düşüncede bir derinleşmenin mümkün olmadığı bu düzeyde “amel” her şeyden önemlidir: ne yapmalıyım, ne yapmamalıyım? Herkes, bilgisine güvendiği bir kişiden, bu gibi sorularına karşı tavsiye, talimat almaya hazırdır. Toplumdaki bu beklenti, “yol göstermek” üzere hazır bekleyenler arasında, belirli özellikler taşıyanların daha fazla ön plana çıkmasının koşullarını hazırlar.
Bunda, Cumhuriyet’in (ya da onu kapsayacak şekilde bütün Batılılaşma hareketinin) şöyle bir payı olmuştur: ülkenin her anlamda selâmete çıkmasının yolunun Batılı gibi düşünmeyi öğrenmekten geçtiği kabul edilince (tabii, son derece heterojen olan Batı düşüncesi”nin neresini kabul edeceğimiz belli olmaksızın) dinî düşünce marjinalize olmuş/edilmiştir. Bu, özellikle sürecin daha erken aşamalarında, İslâm’a bağlı kalan kesimlerin gerçekleşmekte olan değişime karşı “tepkici” bir tavır takınarak değişimi reddetmelerine, genel gidişi durduramayınca da, bu akışa katılmayıp kendilerini izole etmelerine yol açmıştı. Bir zamanların “Radyo dinlemeyin. Radyonun içinde şeytan var” türü tavırları bunun örnekleridir. Bugün “radyo” gibi örnekler anakronik kalsa da, bu tavır büsbütün ortadan kalkmamış, kendi temposu içinde birtakım “yenilik”lere de adapte olarak devam etmiştir. “Ahir zaman pirleri” ve “kerameti kendinden menkul şeyhler” arasında böylelerini sık sık görürüz.
Ancak, dünya tarihinin bu aşamasında doğmuş gençlerden hiç değilse bir kısmının “din” kurumundan beklediği bu türden “pir”lerin vereceği dersler değildir. Onlar da “kılavuz” ihtiyacı duyuyor, ama manevi hayatın daha derin düzeylerinde karşılaştıkları çok daha çapraşık entelektüel ya da duygusal sorunlar karşısında onlara “insanca” yol gösterecek kılavuz arıyorlar.
Son zamanlarda sözü geçen, “Deist olan”, hattâ “ateist olan” gençler onların arasından çıkıyor. Deist ya da ateist olduklarını sanmıyorum (“çoğunluk” üstüne konuşuyorsak); ama şu anda “işte İslâm” diye sunulan öğretilerin onların arayışlarına uymadığını anlamak zor değil. Hıristiyan öğretisine kayanlar da var, çünkü İsa’yla ilgili anlatılan, “insan sevgisi”ne ilişkin meselleri daha sıcak buluyorlar.
Deizm’in tarihçesi
Dante ile Boccaccio’nun eserlerini verdiği, “hümanist” düşünce tarzının temellerinin atıldığı, Rönesans’ın hazırlandığı on üçüncü yüzyılda, Batı dünyası, doğayla ve varlıkla yeni bir biçimde ilgilenmeye başlıyordu. Bu yeni ilgilenmede İbn Sina gibi Müslüman âlimlerin de payı vardı. Bilginin tek kaynağı “Vahiy”ken, şimdi sözgelişi bitkiler, hayvanlar hakkında, herhangi bir vahiyde yeri olmayan bilgiler edinilebiliyordu.
Altın üretmenin ya da edebi hayat iksiri yapmanın yollarını arayan simyagerlerin de bilmeden önemli katkılarda bulunduğu bu tip arayışlar gitgide yoğunlaştı. Copernicus, ölümünden bir yıl önce, merkezde dünyanın değil, güneşin bulunduğunu ileri sürdüğü kitabını yayımladı. Tycho Brahe güneşin tutulacağı günü önceden bildirdi. Demek bilim de kendine özgü “mucize”ler yaratabiliyordu! Bilimin yolu açılmıştı; buluşlar birbirini izledi.
Newton bir dönüm noktası olarak alınabilir. 18. yüzyıla gelindiğinde, insanlar evrenin nasıl işlediğini anlamaya başladıklarına inanmışlardı. Aydınlanma Çağı’na girilmişti. Evren, sonu gelmez bir şaşkınlık kaynağıydı. Her yeni buluş, ne kadar şaşmaz ve aynı zamanda “akılcı” bir düzenin işlediğini gösteriyordu. Evren, kusursuz bir makinaydı. Ancak, kusursuz işleyen bu makinanın herhangi bir yerinde Tanrı’nın kendisini görmek mümkün değildi. Newton da bunu söylemişti. Şöyle bir örnek vereyim, basit bir örnek: Yağmur. Daha eskiden, her şey gibi yağmur yağdıranın da Tanrı olduğuna inanılırdı. Onun için, yağmur gecikince, “yağmur duası”na çıkılırdı. Ama 18. yüzyıla gelirken Batılılar yağmur olayının nedenselliğini çözmüşlerdi. Buna “ısı”, “buharlaşma”, yani yağmurun fiziksel ögeleri açısından bakınca, onlardan başka bir şey görülmüyordu. “Bana dua ettiler” deyip yağmur yağdıran bir Tanrı yoktu.
Ama bütün bu düzen nasıl kurulmuştu? Kim kurmuştu? Sıra bu sorulara gelince “Tanrı”dan başka cevap yoktu. Bu durum, Deizm’in ve 18. yüzyılın ünlü “saat yapımcısı Tanrı” metaforunu üretti. O tarihe kadar insanlar saatten daha doğru işleyen bir makinayla tanışmamışlardı. Dolayısıyla bu kusursuz evreni kuran Tanrı’nın da böyle bir “usta” olduğunu düşündüler. Ancak, usta saati yapıyor, sonra onu kendi haline bırakıyordu. Yanında durup kolunu çevirmiyordu. Tanrı’nın da yarattığı evrenle ilişkisi böyle olmalıydı.
Batı felsefesinin Ortaçağ skolastisizmi sonrası özgürleşme sürecinin erken kurucularından Hobbes Tanrı’nın evreni yarattığını ve kurallarını, yasalarını koyduğunu söyler. Bir kere koyduktan sonra kendisinin de bunları değiştiremeyeceğini ekler. Bu görüş, Avrupa’da, 17. yüzyılın başlarında doğa bilimleriyle uğraşan çevrelerde büyük ölçüde benimsenmiş ve böylece Deizm’in yolu açılmıştı. Bir süre sonra Spinoza Ethica adını verdiği kitapta ahlâk kurallarını incelemiş ve bunları böylece düzenleyen bir Tanrı olmasa da bunların böyle olması gerektiğini söylemişti – bunun için de Yahudi cemaatinden aforoz edilmişti.
Haritanın bu tarafında, 1900’lerin ilk çeyreğinde ölen Ahmed Midhat Efendi evreni yaratan Allah’ın evrenin yasalarını da değiştirebileceğini söylüyordu. Bu da insana, gerçeklik karşısında, gerçekliği anlamak için, “iman”dan başka bir ilişki biçimi bırakmıyordu.
Bugünün gençlerinin her şeyi dinin verili hükümleri içinde kabul etmeyen kesimlerinde Deizm’in tasarladığı Tanrı’yı daha anlaşılır bir Tanrı imgesi olarak benimsemek daha akla yakın geliyor olabilir. “İftar topundan beş saniye önce zeytin yedin” ya da “falan duayı yanlış okudun” ya da “yanlış elinle taharetlendin” diyen bir “Tanrı”ya göre, bireylerin içsel zenginliğine, duygularının sahiciliğine, buna benzer şeylere önem veren bir Tanrı onların “ulûhiyet” kavramına ve arayışına daha dolgun cevap veriyordur. Bu, doğrusunu söylemek gerekirse, bir “Deizm” de değil. Ardında Deizm’de olduğu kadar bir felsefi birikim yok; daha çok dünyada varolan düşünce ikliminin sağduyuya dayalı bir yansıması. Ateizm ya da agnostisizm de değil.
Türkiye siyasî-ideolojik tarihinin önemli ve kritik bir aşamasından geçiyor. Büyük bir gerilim yaşanıyor, büyük bir kutuplaşma yaşanıyor. Böyle bir ortamda serinkanlı gözlem yapmak güç, nesnelerin biçimlerini doğru seçmek de güç. Bunları, gerilim gevşedikçe, daha iyi seçebileceğimizi düşünüyorum.
Türkiye 2002’den beri açıkça İslâmcı bir partinin, AKP’nin iktidarı altında yaşıyor. Bu parti Necmeddin Erbakan’ın tartışılmaz önderi olduğu Millî Görüş hareketinden türemiş ama ondan (çağa kendini uydurmak bakımından) farklılaştığını ilân etmişti. İktidarının ilk yıllarında öteki önemli İslâmî siyaset olan Gülen hareketiyle yakın bir işbirliği içindeydi. İkisinin siyaset yapma biçimleri birbirinin karşıtıydı. AKP parlamenter düzen içinde herhangi bir siyasî parti gibi seçmenden alacağı oyla iktidarı kazanmak üzere siyaset yapıyor, Said-i Nursî’nin başlattığı Nurcu ideoloji ve hareketin bir yorumuna dayanan Gülencilik ise devlet aygıtını içinden fethetme amacını güden bir “sızma” taktiği uyguluyordu. AKP iktidarında bu taktiğini çok daha elverişli koşullarda uygulama imkânını buldu. Bilindiği gibi bir noktada bu uyum bozuldu ve kıran kırana bir çatışmaya dönüştü.
Böylece toplum, Abdülhamid’den beri görülmemiş bir şeyi, “iktidar olmuş İslâmcı siyaset”i, varolan iki önemli akım çerçevesinde görmüş ve deneyimlemiş oldu. Ayrıca, AKP çerçevesinde, iki karşıt “İslâmî siyaset”i de gözlemledi (2013 öncesi ve sonrası AKP bambaşka iki parti görünümü verir).
Bu deneyimler siyasetin “İslâmî” olanının herhangi bir ahlâkî üstünlüğü olmadığını gösterdi.
“Çalıyorlar ama çalışıyorlar” sözü bu dönemin bir buluşu. Olanı savunmak üzere söylenmiş bir söz ama aynı zamanda pek çok şeyin itirafı gibi. “Kim kimin efendisi” kavgasının da İslâmcı olanı veya olmayanı arasında önemli bir farklılık yok.
Siyasetteki kavga (şimdi İslâmcılar ile “laikler” arasındaki çekişmeyi kastediyorum) “kültür” alanına da yansıyor, “Siyasî İslâm” özellikle buraya gelindiğinde çok güçsüz ve yetersiz, sanat alanında ciddi bir boşluk var. Bu kültürel sığlık kaçınılmaz şekilde “din anlayışı”na da yansıyor ve zaten gençlerin “deizm”e kaydığı gibi gözlemler de bu kaynaklara dayanıyor. Bugüne kadar başını örterek üniversiteye gitme hakkı için mücadele etmiş kadınlar yarın erkek dava arkadaşlarının onlara tanıdığı yerden mutlu olacaklar mı?
Böyle sorunlar, bugünün ortamında, siyaset kavgasının yarattığı sisli ortamda açık seçik görülemiyor. Ama ortalığın durulacağı bir zaman da herhalde gelecek.
BİRİKİM
Yazarlar
-
Bekir AĞIRDIRVerilerle toplumsal sıkışma: Kredi limiti artık yaşamı belirliyor, halk borçlanarak hayatta kalıyor 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları


























































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.08.2025
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025