Murat BELGE
Bir yılı aşan bir süredir tutuklu bulunan, ama niçin tutuklu olduğu bu süre içinde bir iddianameyle açıklanamayan Osman Kavala’nın beklenen iddianamesi—beklenen şekilde, yani baştan sona havada kalan iddialarla dolu olarak—ortaya çıktı.
İddianamenin altı yüz bilmem kaç sayfa olması içinde söylenenlerin inandırıcı olmasına yol açmıyor. Bizim hukuktan etkilenmeyen “adli” sistemimizde, böyle sayfalar süren bir iddianamenin daha “inandırıcı” olduğuna dair bir inanç ve bu inanca dayalı bir uygulama hep olmuştur. “Adam bu kadar yazmış, demek ki bir bildiği var” dedirtmeyi amaçlayan bir teknik…
Bu iddianameyi incelemeye başladılar; “inceleme”ye ve “ince eleme”ye devam edilecek. Yargılanan bütün sanıkların kendileri ve avukatları bu işi sürdürecekler. Ama bunu yalnız onlar yapmayacaklar. Çünkü merkezinde Osman Kavala’nın yer aldığı bu dava, şu anda Türkiye’de egemen olan rejimin bir özeti ya da bir fotoğrafı işlevini görüyor. Rejimin bütün özelliklerinin uzantıları, bu davanın çeşitli ayrıntıları olarak orada duruyor. Onun için de öncelikle bu iddianamenin “teşrih”i kolay kolay tamamlanamaz.
Bu yazıda ben olayın basit bir yönü üstüne birkaç şey söylemek istiyorum: “komplo teorisi mantığı.”
Türkiye’de (ama yalnız Türkiye’de değil) pek revaçta olan bir düşünce biçimidir bu: Bu dünyada olan hiçbir şey göründüğü gibi değildir; her olayın arkasında birtakım karanlık güçler vardır; çok zaman bunların daha da karanlık “ortak”ları olur ve bütün bu “şer odakları”nın niçin ve nasıl bir araya gelip “ortak bir iş” yaptıkları kolay kolay anlaşılmaz. “İş”in şaşırtıcı olması zaten kuraldır.
“Sıradan” halk önünde cereyan eden olayı zaten anlamaz, ama “komplo okuyucuları” vardır. Bunlar anlarlar. Anlar ve anlatırlar. Çok zaman, birden fazla “komplo okuyucu” aynı olayı birbirinden farklı senaryolar yazarak anlatabilir. Ama kimi zaman da “Şu senaryo yazılacak” diyen bir merkezi otorite bulunabilir. Şu dönemde Türkiye’de böyle bir “merkezi otorite” var. Zaten bu Kavala davasında da önceki suçlama Henri Barkey ile Temmuz darbe girişimini hazırlamaktı. Belli ki—bizim bilemeyeceğimiz nedenlerle—Kavala’nın “Gezi” olaylarını planlaması tercih edilmiş.
“Bugünkü rejimin fotoğrafı” diyorum. “Komplo” mantığı, dünya tarihinin bir “komplolar dizisi” olarak okunması bunun bir yanı; egemen “dünya görüşü” böyle çalışıyor.
İkinci bir özellik ise önce “suçlu”yu bulmak ve sonra da “suçlu”nun hangi “suç”u işlediğini tesbit etmek. Adalet sistemi bugün bu anlayış be bu teknik üzerinden işliyor. Teknik kolaylığı var. Adam rejime muhalif olduğunu söylüyorsa, zaten “suçlu”dur. Bunun gereğini yerine getirirsin (adamı tutuklayarak); sonra neler yaparak bu “suç”u somutlaştırdığına bakarsın. Bu da işte şu gördüğümüz türden bir iddianame yazılmasını gerektirir. Yazacak kişi de bulunur.
Neyse, ben geleyim “komplo” mantığına. “Komplo okuyucuları”nın anlamadığı ve anlamamak üzere direndiği konu, toplumların tarihinde önemli dönüşümler yaratan türden olayların, kimse tarafından planlanamaz türden olaylar olmasıdır. Fransız Devrimi’ni birilerinin planladığını düşünebilir misiniz?
Böyle bir olay bir kere gerçekleşti mi, insanların zihnine kazınır. Bu gibi işlerle uğraşan kişilerin taklit etmeye çalıştığı bir model haline gelir. Yani bu aşamada “plancılar” devreye girer, diyebiliriz. Ama ilginç olan, bu amaçla planlanan hiçbir şeyin tutmamasıdır. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: toplumsal tarihin yatağını değiştirecek kadar güçlü toplumsal olaylar zorunlu olarak “kendiliğinden” (“spontane”) olaylardır. Zaten yatak değiştirecek gücü elde etmelerinin sırrı da “kendiliğinden” olmalarıdır. Filistin’de “intifada”yı planlayan oldu mu? Herhangi biri planlayabilir miydi?
Bu gibi olayların bir “planlayıcısı” varsa bu toplumun kendisidir. İşlemesinin biçimi de “yeraltı suları”nın işleyişini andırır. Bu sular belirli doğa yasaları çerçevesinde akar, birikir v.b. Ve genellikle bir olay, olurken kimseye “olacakları” düşündürmeyen bir olay, bu kendiliğinden hazırlığın sonuçlarının patlak vermesine yol açar. Bu da genellikle o “patlak verme” anını engellemek amacıyla başvurulan bir uygulamanın başvuranın düşünemediği bir biçimde ters tepmesi biçimini alır. “İntifada”da kol kıran İsrail askerleri, “My Lai”de tutsağa sıkılan kurşun, Fransız Devrimi’nde “Tenis Kortu Yemini”ne yol açan “Salon Kapama Kararı” bu dediğim olayın örnekleri arasında sayılabilir. “Gezi”de aynı işlevi parka gelip çadır yakan güvenlik görevlileri yerine getirdi.
Peki, bu çadır yakmayı böyle bir patlamanın sebebi haline getiren süreç, birikim, hazırlık neydi? Nelerden kaynaklanıyordu?
Bugünkü rejim bu soruyu duymak, bunun üstüne düşünmek istemediği, bu sorunun geçerliliği olduğunu reddettiği için sözünü ettiğimiz davayla karşı karşıya gelmiş durumdayız.
Siyaset, belirli görüşler çerçevesinde üretilmiş düşüncelerin, uygulamaların yürürlüğe konmasını gerektiren, o şekilde ilerleyen bir pratiktir. Ancak bu görüşlerin ve o çerçeve biçimlenmiş projelerin doğruluğunu ölçebileceğimiz –cetvel gibi güvenilir sonuç veren—araçlarımız yok. Dolayısıyla toplumdan gelecek tepkileri bu işlevi gören bir araç olarak kabul eden bir siyaset anlayışı da olabilir (ve böyle bir siyasetin adına da “demokratik” denir). Bu, “sibernetiğin” de temeli olan “feed-back” anlayışına uygundur. Bir merdivenden iniyorum; basamaklar arası diyelim yirmişer santim olarak hesaplanmış. Beynim bunu kavrıyor ve ben buna göre adımlarımı ayarlayarak merdivenden iniyorum. Ama bir noktada ustalar şaşmış, iki basamak arası 18 ya da 25 santim olmuş. 20 santime göre attığım adım beklediğimden önce ya da sonra geliyor. Bu ne yapar? Beni tökezletir. Gereğinde düşürebilir de, ama normal olarak beynim beklediği yerde basamağı bulamamanın karşılığında bu “feed-back”i değerlendirerek adımımı uzatır ya da kısaltır ve bir tökezlemeyle arızayı atlatırım. Siyasette de böyle davranmak mümkündür.
Kabaca tanımlayacak olursak, toplumdan gelen “feed-back”i değerlendirerek yürümeyi öğrenmişsek, bu “demokrasi”dir; böyle uyarılara kulak asmadan “dayatma yöntemi” ile yol almaya kararlıysak, bu da çeşitli “diktatoryal” rejimlerden biri içinde davranmak demektir.
İktidar, bugün bu iddianameyle bu davayı başlatmakla bu yöntemlerden hangisine daha yakın durduğunu ilan etmiş oldu. “Osman Kavala” davası, bu ülke için, Osman Kavala’nın vermeye çalıştığı iddia edilen zararlardan çok daha fazlasını verecek bir olaydır.
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
28.07.2025
22.07.2025
30.06.2025
16.06.2025
9.06.2025
23.05.2025
21.05.2025
12.05.2025
5.05.2025