Osman CAN
Türkiye’nin tarihi bir karar aşamasında olduğu çok açık. Sanki toplum darbeci Anayasal düzenin “değiştirilemezliğin” özgürlükleri sınırlama için kullanılan manivela olduğunu bilmiyor. Darbe anayasasının değişmezlerini yeni anayasaya aktarma çabasındaki siyasetçi Ankara Sendromu yaşıyor.
12 Haziran seçimleriyle birlikte Türkiye hızla kendi tarihindeki ikinci yeniden inşa aşamasına geçiyor. Yeni Anayasa ortak paydasında buluşan toplumsal kesitlerin oranı %80’lere dayanıyor. Yeni anayasal düzeni inşa edecekmeclisin meşruiyet debisi ise %95,5’lere vuruyor.
Daha önceki seçimlerde birçok “sistem içi” denge ortaya çıkmıştı. Ancak 12 Haziran seçimleriyle ortaya çıkan denge oldukça farklı. Tek partici ve cuntacı iktidar yapılanmalarının denetiminden bütünüyle kurtulmuş toplumun, sistem içi oyun kurallarını bir kenara itip, ilk defa sistem hakkında karar vermeye başlamasıyla ortaya çıkan bu denge “sistem içi” değil, “sistem üstü” bir denge aslında. Statüko-değişimdengesi olmaktan çok, statükonun dahi kontrollü tavize razı olmaya başladığı bir değişim ağırlıklı dengedir bu. Belki bu dengeyi en iyi tarif edecek kavram “kurucu denge” kavramıdır.
Anayasa’yı tetikleyen gerçekler
Bu kurucu dengenin yeni bir anayasal düzen inşa edileceği beklentisiyle gidilen bir seçimin ardından gerçekleştiği ortada.
Peki, yeni Anayasa beklentisini tetikleyen gelişmeler ve gerçekler nelerdi?
1. Türkiye 100 yıllık vesayet sisteminde, 50 yıllık da darbeci düzende yaşamaya devam edemezdi.
2. 100 yıldır bastırılan kimlikler artık özgürlük temelli olarak var olmak, siyasal işleyişe inkâr edilmeksizin katılmak ve kurucu olmak istiyor. Bunu engellemenin imkânı kalmadı.
3. 100 yıldır bu ülkenin büyük bir kesitini oluşturan dindarlara “gerici” diyen sistem ve onun temsilcileri “gericileşti”. Onların dayandığı gerici ideolojilerin meşruiyeti tükendi.
4. Türkiye toplumu tek partici veya
cuntacı çetelerin kontrol edebilecekleri basitlikten uzaklaştı.
5. Feodalitenin ve feodal üretim ilişkilerinin sonlanması,Türk ve Kürt orta sınıflarının siyasette belirleyici olmaya başlaması, artan işbölümü, farklılaşma ve dünya ile ekonomik bütünleşme, demokrasiyle bağdaşması imkânsız darbeci düzenin ayakta kalmasını imkânsızlaştırdı.
6. Teknolojide ve bilişimde ulaşılan düzey, eğitim, adalet, ekonomi, savunma ve benzeri sektörlerde ortaya çıkan yeni gelişmeler, 19. ve 20. Yüzyıl siyasal ve idari yapılarının 21. Yüzyılı karşılama yeteneklerini ortadan kaldırmış durumda.
Değiştirilemez madde psikolojisi
Bu bağlamda birçok başlık daha sıralamak mümkündür. Kimi küresel gelişmelerle bağlantılı, kimi ise Türkiye’nin 100 yıllık tek partici ve darbeci vesayet rejiminin demokrasi karşıtı yapısından kaynaklanan yeni Anayasa ihtiyacı toplumun ezici çoğunluğu tarafından fark edilmiş du
rumda.Türkiye’nin tarihi bir karar aşamasında olduğu ve bu kararın eskiye ait siyasal referans ve kabullerle zedelenemeyeceği çok açık. Türkiye çapında toplumsal düzeyde yürütülmüş tek anayasa çalışmasının rapor sonuçları bu gerçeği gözler önüne seriyor. Rapora http://www.yenianayasaplatformu.org/foto/acg_ararapor_25052011.doc adresinden ulaşılabilir.
Ancak hâlihazırda Türkiye kurucu bir denge yaratarak yeni Anayasa sürecine kilitlenmişken, siyasal aktörlerin bir kısmının eskiye ait bir dil ve referanslarla konuşmaya devam etmesi oldukça problemli. Ornegin 1982 Anayasanın değiştirilemez maddeleri kırmızı çizgi olarak nitelendirilebiliyor. Toplumun “yeni” bir anayasadan değil, anayasa değişikliğinden söz ettiğini zannetmiş olsalar, talep mantıklı. Ancak “yeni Anayasa” ve “yapma” kavramlarını kullandığına göre durum biraz farklı. Dert farklı, psikoloji farklı gözüküyor.
Zira bu siyasetçiler, darbe anayasanın ilk üç maddesini korumanın, darbeyi ve
tek parti diktatörlüğünü korumak, dolayısıyla her daim şoven, militarist, Kemalist darbe girişimlerine meşruiyet sağlamakla eşdeğer olduğunu bilebilecek durumdalar, öyle varsayılır.
Bu gerçekle hesaplaşma yerine tek parti diktatörlüğü ve darbe düzeninin siyasal referanslarına tutkuyla bağlılık, ister istemez onları anakronizme mahkûm ediyor, çelişkiden çelişkiye sürüklüyor. Geçeklik duygusundan uzaklaşıyor, örneğin Türkiye tarihinde esaslı bir değişimi zorlayan ekonomik ve siyasal dinamiklerin tüm derdinin 1982 Anayasasında revizyon yapmak olduğu “kabül”üne sarılmaya başlıyorlar. Sanki Türkiye 21. Yüzyıla hazırlanmıyor, değiştirilemezlerin “mimarı” olan 12 Eylül Darbecilerinin iradesine sadakat yemini yarışına giriyor. Sanki toplum darbe Anayasasındaki “değiştirilemezliğin” demokratik talepleri ve özgürlükleri sınırlama, boğma ve anlamsızlaştırma için kullanılan manivelalar olduğunu bilmiyormuş gibi yapılıyor. Şunu kabul etmemiz isteniyor herhalde: Refandumda Darbecilerin yargılanmasını sağlayan halk, aslında bunu darbe düzeninin korunması için yapmış!
Türkiye toplumunun yeni bir Anayasal düzeni inşa uğruna verdiği tarihi mücadelesini, darbecilerin keyfince takdir ettikleri ilk üç maddeye dokunmama talebi biçiminde okuma sevdası, tek parti diktatörlüğü ve darbelerin karanlık siyasal referanslarını tahkim etme sevdasından başka bir şey değil. Ve Turkiye’ye yalnızca zarar veriyor.
Çöpe atılacak olan darbe Anayasasının değişmezlerini, milletin demokratik iradesinin ürünü ve geleceğinin vesikasıolacak yeni bir anayasaya aktarma çabasındaki siyasetçi için “Stockholm sendromu” ifadesini kullanmak herhalde yeterli gelmez. “Ankara Sendromu” demek daha doğru...
Yeni Anayasa’ya doğru darbe dilinden kurtulmak
Darbeciliği üreten dil ile demokrasi üretilemez. Bu nedenle hiçbir bürokratik ve kurumsal gelenek refleksi, referans tayininde dikkate alınmamalı. Hukuksal değerler, gelenekler, teamüller, olması gerekenler ve benzeri siyasal kültür kodları, mevcut yapıların yüz yıllık vesayet yapısından türettikleri değerler ve kodlardır. Bunun aşılmasının mücadelesi, bunları kabul etmekle ve bu kurumların “duyarlılıklarını” meşru görmekle kazanılamaz. Toplumu merkeze almak ve yalnızca toplumsal eksende var olana ve evrensel değerlere referans değeri biçmek, yeni siyasal kültür demektir. Bunun dilinin üretilmesi ve çalışmaların bu yeni dil üzerine inşa edilmesi, “yeni” bir Anayasa yapımının ön şartıdır.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları


















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2021
9.01.2021
20.07.2020
12.07.2020
23.06.2020
20.06.2020
20.06.2020
24.04.2019
18.01.2017
1.02.2015