Şahin ALPAY

İsrail politikası ne olmalı?
29.07.2014
1574

 İsrail’in Filistinlilere karşı sergilediği son hunharlıklar karşısında yeniden tetiklenen soru, Ankara’nın İsrail’e yönelik nasıl bir politika izlemesi gerektiği.

Doğrusu bu, cevaplanması kolay olmayan bir soru. Niye? Çünkü İsrail, Filistinlileri işgal ve boyunduruk altında tutmakta ısrarlı. Yahudilere karşı işledikleri günahların kefaretini Filistinlilere ödetmesine göz yuman Batı’nın verdiği cesaretle Filistinlileri ezmeye devam ediyor. “Anti–semitizm, Yahudi düşmanlığı” deyip her eleştiriye kulaklarını tıkıyor. Almanya Başbakanı Bayan Merkel, “İsrail’in kendini savunma hakkı vardır!” buyurmuş... Ona ve benzerlerine sormak lazım: “İsrail’in vardır da, işgal ve boyunduruk altında tutulan Filistinlilerin kendilerini savunma hakları yok mudur?!” Sizlerde zerre kadar hakkaniyet duygusu yok mudur?! Utanmıyor musunuz?!

İsrail’in Türkiye’ye karşı izlediği politika da başlıktaki sorunun cevabını güçleştiriyor. Halkının Filistin davasına büyük yakınlık duymasına rağmen kendisine kuruluşundan itibaren dostluk elini uzatan Ankara, 2008’de Suriye ile barış yapması için çaba harcarken İsrail gitti Gazze’ye hunharca saldırdı. 2010’da uluslararası sularda bir Türk gemisine saldırıp 10 Türk’ü öldürdü. İlişkiler buna rağmen normalleşme yoluna girdiğinde, Gazze’ye bir kez daha gaddarca saldırmakta.

Evet, İsrail’e karşı izlenmesi gereken politika, cevaplaması güç bir soru. Zira Ankara’nın, İsrail’i ya da başka herhangi bir bölge devletini “zalimdir, darbeyle gelmiştir, gayrimeşrudur, vesaire” diyerek yok sayma imkânı bulunmuyor. Zira dış politikayı sadece ahlakî–vicdanî ilkelere değil, aynı zamanda ulusal çıkarlara bağlı olarak yürütme zorunluluğu var. İsrail, maalesef, bölgenin hem de önemli bir gerçeği.

Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerini sürdürme gereği sadece ticari çıkarlardan kaynaklanmıyor. Güvenlikle ilgili çıkarlar, İsrail’in düşmanlığını üzerimize çekmeme gereği de ortada. Gerçekte Filistinlilerin haklarının savunulması da Ankara’nın İsrail’le diyaloğu her şeye rağmen sürdürmesini icap ettiriyor. Ankara’ya yakışan, İsrail ile askeri nitelikte ilişkilerden kesinlikle kaçınmak; benzer düşünen ülkelerle, örneğin BRICS ülkeleriyle birlikte İsrail’i iki-devletli çözüme zorlayacak bir uluslararası kampanya için seferber olmak. Ne var ki, Erdoğan hükümeti tarafından içine sürüklendiğimiz uluslararası yalnızlık buna fazla elvermiyor.

Arap Baharı ertesinde Suriye ve Mısır’la olan ilişkilerimizde yaşananlar, bunlardan çıkarılması gereken dersler de dış politikada ahlakî–vicdanî ilkelerle (idealizmle) ulusal çıkarları (realizmi) dengeleyen politikalar izlenmesi gerektiğini gösteriyor. Suriye’de kısa sürede devrilecek sanılan Beşar Esad diktatörlüğü ayakta kaldığı gibi, adeta azınlıkların koruyucusu, İslamcı vahşete karşı güvence haline dönüştü. Baş destekçileri İran ve Rusya ile kuzu sarması ilişkilerimiz var, ama Şam’la konuşamıyoruz.

Mısır’da kalıcı olacağı sanılan Müslüman Kardeşler iktidarı devriliverdi; hem de maalesef yaptığı yanlışlar yüzünden halktan geniş destek gören bir askerî darbeyle. AKP iktidarının, daha doğrusu Tayyip Erdoğan’ın sadece İsrail’e karşı değil Şam’a, Kahire’ye ve Bağdat’a yönelik politikayı sadece ahlakî–vicdanî ilkelerden hareketle ve yoğun demagojiyle yürüterek ulusal çıkarlarımıza verdiği zarar giderek büyüyor. Filistinlilerin haklarını savunma konusunda oynayabileceğimiz rol de giderek güçleşti.

Kısacası, evet bölge devletlerinin (tüm devletlerin) politikaları ahlakî–vicdanî ilkeler açısından eleştirilmelidir. Ama ulusal çıkarlar İsrail dahil hepsiyle, her şeye rağmen diyaloğu sürdürmeyi emrediyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar