Süleyman Seyfi Öğün
Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkiler hiçbir zaman çok dostâne ve sıcak olmadı. Ama son günlerdeki gelişmeler, zâten koyu tonların hâkim olduğu bu tabloyu daha da karartıyor. Almanya artık anti-Türkiye siyâsetlerindeki dozajı maksimum bir noktaya taşımış, alenî hâle getirmiş durumda. DHKP-C odağında kullanılan, şiddet ile harmanlanmış bir tür “Alisiz Alevîciliğin” baş destekçisi olduğu; PKK'yı kanatlarının altına aldığı bilinen bir gerçekti. Buna son zamanlarda, 15 Temmuz'un komplocu-darbeci kadrolarını da kattığı anlaşılıyor. O kadar ki, Almanya'nın şu aralar baş gündem maddesini Türkiye'deki seçilmiş hükümet ve özellikle de seçilmiş Cumhurbaşkanını düşmanlaştıran, şeytanîleştiren bir söylemle yazılan ve söylenenler oluşturuyor.
Bu durum enine boyuna yorumlanmayı gerektiriyor. Almanya'yı anlamak sâdece Türkiye ile olan ilişkileri üzerinden yapılırsa eksik kalacaktır. Önce Almanya'nın târihsel konumuna bir bakmak gerekiyor.
Siyâsal teoride, Almanya'nın modernleşme târihi “gecikmiş” bir modernleşme örüntüsü olarak anlatılır. 19. asırda Almanya topraktan kentlere kaynak aktarımını sağlamış; yâni sermaye birikimini tamamlamış; lâkin henüz toplumsal plânda “ulusal” ve modern devlet temelinde “kurumsal” dönüşümünü tamamlayamamış bir güçtü. Yerelliklere dayalı dağınık bir manzara sergiliyordu. Bu niteliğiyle dünyâya kapalı kalıyor; meselâ denizaşırı sömürge paylaşımından nasiplenmesini engelliyordu. Bu tıkanıklıklar Bismarck'ın “Kan ve Demir” siyâsetleriyle aşıldı. Ama gecikmenin kaybettirdiklerini yeniden kazanması mümkün olamadı. Bu kayıpları telâfî edebilmek adına “aşırılaştırıcı”, “zorlayıcı” sâikler kazandı. Almanya'da 19. asrın muazzam felsefe ve bilim okulları, sanat ve edebiyat birikimini, etkin organizasyon, üretim ve çalışma tekniklerini hep bu kayıpların telâfisi olarak değerlendiririm.
1870'lerde Birleişk Krallığın dünyânın başat hegemonik gücü aşınmaya başlamıştı. Onun yerini almaya aday iki güç vardı: ABD ve Almanya. Almanya bu târihsel fırsatı kullanamadı. Bunda en büyük etken onun kıt'asal bir birikimi olmasıydı. Yâni Almanya'nın bir deniz veyâ “okyanus” gücü olmadığını; ufkunun aslında çok dar olduğunu vurgulamak gerekiyor. (Hoş; bir başka gecikmiş olan Japonya, elbette adalar memleketi olarak denizle çok temastaydı. Ama adaların Japonlara biçtiği mukadderat “açılmak” değil; “kapanmak” olmuştu) .Yâni onca felsefî, bilimsel ve organizasyonel kapasitesine rağmen Almanya bir kısırlığın pençesindeydi. Zihinsel ve kültürel “derinlikleri” aslında bir sığlıkta düzleşiyordu. Alman düşüncesi, sanatı, evet derin olmasına derindir; ama nedense onun ürünleriyle temas eden herkeste “kekremsi” bir tad bırakır. Schiller'in “Neş'eye Övgü” şiirine bakmayın. Alman kültür havzası bir “neş'e” üretememiştir. Hep bir kasvet, hep bir karanlığa çarpar insan... Bir başka Kıt'a kültürü olan Fransa da biraz öyle değil midir? Belki de bu iki kıt'a gücü arasındaki fark; Fransa'da olumsuzluğun “inceltilmesi” ile Almanya'da derinleştirilerek “kabalaştırılmasıdır”.
Almanya önüne çıkan târihsel fırsatı, birikimlerini militarize etmek yolunda kullandı. Belki de bütün yapabileceği buydu. Nazizm bunun zirve noktasını oluşturur. Kara savaşlarında olağanüstü başarılar kazandı. ama denizde o kadar başarılı olamadı. İhtiraslarıyla giriştiği karasal-militarist mâcerası; yâni Sovyetlerin işgâli ise onu bitirdi.
II. Genel Savaş sonrasında sahneye çıkan ABD oldu. Hemen hemen hiç yıpranmamış; bütün kaynaklarını devasâ kapasitelerde harekete geçirmiş ABD dünyanın yeni hegemonik gücü hâline geldi. Üstelik ardına kültürel düzeyde akrabası olan Birleşik Krallığın birikimini alıyordu. Ama daha mühimi; basitlemeci, iş bitirici Anglo-Sakson kültürel birikimini, “Amerikan Rüyâsı” olarak bilinen bir refah ve tüketim ideolojisine dönüştürüyor; bütün dünyâyı zihnen ve rûhen teslim alıyordu.
II. Genel Savaş sonrası Japonya ile birlikte Almanya'ya kesilen cezâ; Euro-Dolar ve enerji bağımlılığı ile baskılanarak “üretim toplumu” olmaya mahkûm edilmesiydi. Almanya'da üretim patladı; ama tüketim hep düşük kaldı. Bu bir bakıma Almanya'nın kendi kapasitesine mahkûm edilmesiydi. Bütün yapabildiği, nüfuslarını sıkı bir şekilde çalıştırmak; emekli olduktan; yâni posasını çıkardıktan sonra turizmle ödüllendirmek oldu. Ren kapitalizmi diye anlatıla anlatıla bitirilemeyen hikâyenin aslı budur.
Almanya bu baskılara direndi; direnmesine. AB bunun meyvesidir. Ama bütün bu gayretler nâfile sonuç verdi. Soğuk Savaş sonrasında Doğu Avrupa üzerinden sağladığı nüfuz alanı artışı, Almanya'da bastırılmış emperyal ihtirasları bir dereceye kadar açığa çıkardı. Ama Ukrayna'da ne kadar çuvalladığı görülüyor. Geçmiş olsun..
Evet bugün Almanya elbette bir üretim devidir. Ama belirsizlik mühendisliğinde, bilişimde sözü geçmez. (Meselâ Japonya burada bir çıkış yolu buldu). Makina ve kimyada takılı kalmıştır. Nüfusu ise Ren Kapitalizmin tasarrufçu etkileriyle yaygın bir egosantrizme dönüşmüş, yaşlanmış ve hırçınlaşmıştır. Almanya'da yaşlı olmak olgunlaşmaya delâlet etmez. En hırçın ve egosantrik hâliyle yaşanan ikincil çocukluktur bu. Yabancı düşmanlığı da buradan neşet eder zâten. Bugün Alman kamuoyu, kültürel olarak bu tarz bir çocukluğun etkisi altında görülüyor.
Ortadoğu'da Türkiye'ye diz çöktürerek bir şeyler elde etmeye çalışıyor.. Bunu başaramayacak.. Almanya'nın böyle bir kapasitesi yok.. O hâlde, onların bildiği dilden şöyle diyelim: Diren Türkiye…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2021
29.04.2021
22.04.2021
4.06.2020
22.04.2019
4.02.2019
14.02.2019
11.02.2019
4.02.2019
28.01.2019