Tuncer KÖSEOĞLU
Son yıllarda itiraz içeren her olayda olduğu gibi, İkizdere İşkence vadisinde yaşanan katliama direnen köylüler ve onlara destek veren insanlar da artık klasikleşen devlet diliyle karşılaştı; ulaştırma bakanı buyurdu: Onlar marjinal gruplar!
Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu taş ocağına direnen köylüler için “marjinal gruplar” demekte çok haklı. Bence de onlar ‘marjinal’. Dedelerinden kalan toprağa sahip çıktıkları, son derece zor doğa koşullarına direndikleri, her şeyden önemlisi o güzelim yerleri günümüze kadar doğal halleriyle getirdikleri için marjinaller. Orada yaşayan insanlar her şeyden önce o zor koşullarda yaşamayı, ekip biçmeyi yüzyıllar boyunca atalarından öğrenerek geldiler. Göçler nedeniyle bir avuç kalsalar da gelecek kuşaklara bırakacakları, okul kitaplarından öğrenilemeyecek bir yaşam deneyimi bu.
İşkence vadisinde taş ocağı açmak sadece ağaçların kesilmesi, suların eskisi gibi akmaması demek değildir, aynı zamanda bir yaşam kültürünün de yok olması demektir. Bakanın ‘laf olsun torba dolsun’ misali, “Kesilen her 10 ağacın yerine 100 ağaç dikeceğiz” sözleri ise ayrı bir tuhaflık. Oradaki ağaçlar, günümüze kadar kesilen ağaçların yerine yenileri dikildiği için değil, orada yaşayanların doğayla kurdukları denge sayesinde günümüze kadar geldi. Bilir oradaki insan o dengeyi koruduğunda eskisinden daha gür ağaçların yeşereceğini.
Rahmetli dedem ve babam atalarının İkizdere’den göç edip Rize’ye yakın şimdiki köyümüze yerleştiklerini söylerdi hep. Aynı soy ismi taşıdığımız çok daha kalabalık bir nüfus var hâlâ İkizdere’de. İkizdere Petran yaylasından göç eden başka aileler de var şimdiki köyümüzde. Ağaçlarla ilişki kurmayı, o zor doğa koşullarında hayatta kalabilmeyi dedemden öğrendim. Arazi sarp ve dik olduğu için toprak aynı oranda kıymetlidir. Bir metrekare yer için bile cinayetler işlendiğine geçmişte tanık oldum. Dedelerimizin ormanı dengeli bir şekilde tahrip etmeden kullanmasına; nenelerimizin, annelerimizin her boş buldukları yere lahana, fasulye, mısır ektiklerine tanıklık ettim. Yol kenarlarında kalan yerler bile çok kıymetlidir. Dışarıdan gelen biri bu gördüklerine anlam veremese de orada yaşayanlar için hayat kadar değerlidir, o fasulye sırığından birkaç öğün yemek yapmak. Bir evde ateşin yanması, kazanın kaynaması hayatın ta kendisidir. İşte tam da bu yüzden anlıyorum orada taş ocağına karşı direnen kadınları. Yüzlerinde nenelerimizi annelerimizi görüyorum. Öfkeleri de aynı, biliyorlar o taş ocağı gelirse yaşamlarının yok olacağını…
Dedem de tam böyle bir adamdı, ölene kadar ormanda bulunan yabani fındık ağacından sepetler yaptı. Ondan öğrendim kestane ağacının ne kadar değerli olduğunu. Karadeniz’de yüzyıllardır ayakta kalan ahşap evler kestane ağacındandır. Çivi bile çakılamaz ağaçlardan yapılan evlerin tahtaları birbirine geçmedir. Bir keresinde amcam bana dedemin dağdan kestiği ağaçları sırtında taşıyarak şehre götürdüğünü, onun karşılığında eve ekmek ve kumanya aldığını anlatmıştı. “Babam bunu günde birkaç kez yapar, 10 km’lik yolu sırtında ağaçla gider gelirdi. 2. Dünya Savaşı kıtlık yıllarıydı. Babam bizi bu şeklide büyüttü” diye övünerek anlatmıştı amcam. Dedemin fazladan tek bir ağaç dalı kestiğine bile tanık olmadım. Kestiği ağaçların mutlaka kökünü bırakır, birkaç yıl sonra genç fidanlar olarak büyümelerini izlerdi. İkizdere’de taş ocağı yapılmak istenen yerde ağaçlar kesilmiyor, kökünden koparılıyor. Taş ocağına atılacak binlerce ton dinamit yeraltı sularını yok edecek, insanın bakmaya kıyamadığı o vadi bir daha asla eski haline gelmeyecek, çölleşecek. Kendi söylediğine bile inanmayan bakanın, “Kesilen ağaçlar yerine ağaçlar dikeceğiz” sözü de günü kurtarmaktan ibaret, artık ne kadar kurtarırsa!
İkizdere vadisi neden önemli
Liman yapılmak istenen İyidere ile taş ocağı arasında yaklaşık 30 km var. Buradaki tek amaç dolguda kullanılacak kayaları ucuz yoldan sağlamak. Bunun için Türkiye’nin en doğal kalmış bitki örtüsüne sahip yerlerinden biri olan İkizdere vadisini gözden çıkardılar. İyidere’den Ovit yaylasına kadar olan bir alandan bahsediyoruz burada. İkizdere, adını Cimil yaylası ve Anzer yaylasından akan derelerin birleştiği yerde kurulu olmasından alıyor. İlçenin 7-8 kilometre aşağısında bulunan Varda (Güneyce) çok daha eski bir yerleşim bölgesi. Bu nedenle Vardalılar hâlâ her fırsatta kendilerine haksızlık yapıldığını, ilçe olmayı asıl kendilerinin hak ettiğini dile getirirler. Bu açılmak istenen taş ocağı da Varda’ya yakın bir yerde. Ayrıca bu vadi uzun yıllardır ‘doğal tarım’ alanı. Çaylıklarında, meyve ve sebze bahçelerinde kimyasal gübre kullanılmıyor. Binlerce ton dinamitin kullanılacağı, kayaların çıkarılacağı bir alanda nasıl doğal tarım yapacaksınız.
İkizdere, Rize’nin en az nüfusa sahip ilçelerinden birisi. Gerek yerleşim gerek ulaşım zorlukları vadiyi ‘vahşi’ bir doğal alan olarak bırakmış. Rize’nin çok az insan eli değmiş, doğallığını korumuş ender yerlerinden. Turizm konusunda da şanslı; yaylaları henüz bir fırtına vadisi gibi talan edilmemiş. Bu anlamda yeni yeni gelişiyor. Rize’ye her gittiğimde mutlaka uğradığım yerlerden biridir. O doğallık insanı büyüler, içine alır bir şekilde.
Türkiye’nin ilk hidroelektrik santrallerinden (HES) biri TEK tarafından İkizdere’deki Kalapotomoz deresi üzerinde kurulmuştu. 1960’lı yıllarda kurulan bu santral, dereye ve doğaya zarar vermediği gibi, ilçenin gelişmesine de katkıda bulundu. Şimdilerde o dere üzerinde başka santraller kurulunca yörenin insanları derenin sularını çelik borularda görür oldu, derelerini kaybetti. Bu yetmezmiş gibi ikinci bir darbe de bu taş ocaklarıyla vuruluyor. İşte Ulaştırma Bakanının ‘marjinal’ dediği insanlar bu yok olmaya seyirci kalmamak için direniyor günlerdir.
Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu, önceki gün mahiyetindekilerle birlikte onlarca araçlık konvoyla taş ocağı yapılmak istenen İşkencedere vadisine gitti. Burada gece gündüz nöbet tutarak taş ocağının yapılmasına engel olmak isteyen köylüler, sorularına cevap alamadı. Bakanın etrafı beraber geldikleriyle sarılıydı. Karaismailoğlu, köylülerin sorularına cevap vermese de “iki yılı doldurmadan buradan çıkmayı taahhüt ediyoruz” açıklamasını yaptı. Dinleyen de onu bu memleketin bakanı değil, işgal kuvvetleri komutanı sanır. İki yıl içinde alacaklarını alacaklar, çekip gittiklerinde bir daha asla geriye dönmeyecek, eskisi gibi olmayacak çorak bir araziyle o bölgede yaşayanlar kalacak. Birçoğu da bu süre zarfında evini barkını, yaşadığı yerleri terk etmek durumunda kalacak.
Bizim oralarda “Ala kametuni versun” diye bir deyim vardır, rahmetli babaannem Nafiye beddua olarak çok sık kullanırdı. Bana da öfkelendiğinde söylemiştir. Anlamı ‘Allah seni bildiği gibi yapsın’ demek. İkizdere’de yaşananları, bu nobranlığı gördükçe, içimden babaannemden miras kalan bu sözü tekrarlıyorum sık sık, “Ala kametunuzi versun.”
İyi bayramlar dilerim.
Yazarlar
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.12.2023
20.05.2023
7.03.2022
1.03.2022
14.02.2022
28.01.2022
24.01.2022
12.01.2022
29.12.2021
20.12.2021