Ümit KIVANÇ
Ve sanık avukatları. İlk duruşmada tutuklu sanıkların avukatlarına söz verilmesi, öbür sanık avukatlarının mahkemenin ara kararından sonra, bir sonraki duruşmada konuşması kararlaştırılmıştı. (Duruşma için 18-19 Temmuz’a gün verildi.) İlk sözü Osman’ın avukatı Köksal Bayraktar aldı. Ve Osman’ın on altı ay boyunca iddianamesiz hapiste tutulmuş oluşunu “kişilerin adil yargılanma, belgelere ulaşma, masumiyet hakkını ihlal eden bir durum” diye niteledi. (Ben bunu bu sükûnetle ifade edemezdim.) “Bir yıl dört ay boyunca,” dedi, “müdafiileri olarak yirmi defa müracat ettik, ama taleplerimiz reddedildi.” Yirmi defa! (Bunu da böyle diyemezdim.)
Bayraktar şunları sıraladı: Burada Ceza Yasası 312. maddeye (“Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs”) girecek suç yok, çünkü cebir ve şiddet yok. Sonra, savcının esas aldığı olaylar, sanıkların eylemleri arasında kronolojik bağ yok. Sonra, “hükümeti tehdit” eyleminin işlerlik kazanabilmesi için gerekli mekânsal yakınlık yok; eylem İstanbul’da, bakanlar kurulu Ankara’da. “Elverişlilik kriteri” yok; yani “hükümeti devireceğim” diyenin bunu becerebilecek konumda olması gerekir. “Ben kalkıp ortalık yerde ‘hükümeti devireceğim’ diye bağırırsam beni yargılamazlar, akıl hastanesine götürürler,” dedi Bayraktar.
Bayraktar, “dolaylı fail” kavramı etrafında hukukî tartışmaya da girdi biraz. Bu iddianameye kulak verilirse herkes her yerdeki her türlü eylemden ötürü suçlanabilir, diye izah etti. Sanıkların Türkiye’nin her yerindeki eylemlerden nasıl, neye dayanarak sorumlu tutulabileceğini sordu. İstanbul’daki adamı Ankara’da kırılan camdan sorumlu tutmak, azıcık izan ve idrak sahibi herkesin kabul edeceği üzre, imkânsızdı. Peki savcı neden böyle davranmıştı? Zira, sanıklara atılan suçun 312. madde kapsamına sokulabilmesi için cebir-şiddet unsuru gerekliydi ve bunun abartılı şekilde tasviri ancak sanıkları Mersin’de taş atılan araba farından İzmir’de indirilen vitrine -hattâ biber gazı salvosundan ötürü can veren sokak hayvanlarının başına gelene- kadar her şeyden sorumlu tutmakla mümkün olacaktı. Böyle ucuz dümenler yargı sisteminin tesisatında tıkanıklık yaratmaz mı? “Ağırına gitmez” mi cübbeli kimsenin?
Bayraktar, son olarak en olmayacak şeyi yaptı, akla hitap etti: “Eğer Gezi olayları hükümeti düşürmeye elverişli olsaydı, dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bizzat parka gelip, parktakilerle konuşup ‘mesaj alınmıştır’ der miydi?.. Dönemin başbakanı Erdoğan bırakıp Kuzey Afrika seyahatine çıkar mıydı?”
Velhâsıl, iddianame, yaşadığımızdan değil, başka bir gerçeklikten, daha çok da masal âleminden sözediyor, baştan aşağı geçersiz, demiş oldu yılların avukatı.
‘BUNUN GİBİSİNİ GÖRMEDİK’
Söz Yiğit Aksakoğlu’nun avukatı Turgut Kazan’a geçtiğinde Kazan anlatacaklarını sıraladı; başlıbaşına savunma konuşmasıydı. Fakat önce şöyle dedi: “Bunca yıllık avukatım. 12 Mart, 12 Eylül iddianamelerini gördüm. Hepsi hukuka aykırıydı, ama hiçbiri bu kadar uçuk değildi.”
“Tapeler”, yani telefon dinlemesi kayıtlarının “hangi kirli ilişkilerle sağlandığı”, Kazan’ın anlatacaklarından biriydi. Anlattı. Fethullahçı polisler, teşkilatlarından olan yargıçların nöbetçi olduğu günleri kolluyor, hazır dosyalar getirip imzalatıyorlar, Fethullahçı yargıçlar hazır dosyalara elle numara ekliyorlardı, vs.. Kurulmuş işte bir tezgâh.
“Tapeler”le ilgili tuhaf ayrıntılar sepet sepet. İlk dinleme kararı, 29 Haziran 2013 tarihinde alınmış; Gezi Parkı boşaltıldıktan on üç gün sonra. Dinleme kararlarıyla tapeler dosyada yok, dedi Kazan, şaşkınlığını salona yayarak, üstelik savcılıkta da yok; Emniyet’ten istemişler. “FETÖ”cü davalarından birinde tanıklık yapan zabit katipleri, bazı kararların Adliye’ye Emniyet’te yazılıp getirildiğini anlatmışlar.
Fethullahçıların olağan yargı sistemi işleyişini altüst etmiş oluşu kimsede sıkıntı yaratmış mı? Fethullahçı savcı Muammer Akkaş’ın hazırladığı dosya, diye anlattı Turgut Kazan, “dört yıl on ay rafta duruyor, sonra soruşturma açılıyor”. Birileri gitmiş, eserlerinden yararlanılıyor.
Protesto hakkı, gösteri-yürüyüş özgürlüğü olmaksızın ifade özgürlüğünün güdük kalacağından hareketle, Turgut Kazan, AİHM’in kararlarını hatırlatıyor: Beraatle sonuçlansa bile gösteri hakkında dava açılması hak ihlalidir, çünkü başkaları bu yüzden korkup haklarını kullanamayabilirler. İnsan özeniyor.
Kazan, ortada 312’lik suç olmadığını, az önce Bayraktar’ın söylediklerini destekleyerek izah ediyor. Hangi cebir-şiddet, hangi hükümeti devirme girişimi?.. İddianame sahiden de, aklın, izanın ve vicdanın yön verdiği herhangi bir ortamda kendisini savunmaya kalkanı pek zor hallere düşürecek nitelikte. Turgut Kazan, Gezi eylemiyle hükümeti yıpratma, istifaya zorlama, “en iyi ihtimalle” erken seçime sürükleme “suçlarının” icat edilmesi ve bunlardan meydana gelen, lastikleri patlak, derme çatma aracın “hükümeti cebir kullanarak devirme, çalışamaz hale getirme” suçunu cisimleştirebilmek için ortaya gelişigüzel sürülmesini gizlemediği esef duygusuyla dile getirdi.
Turgut Kazan yaklaşık bir buçuk saat konuştu. Köksal Bayraktar da o da memleketin en tecrübeli, en bilgili hukukçularından. İkisi de aslında söyledikleriyle esef duygusuna kan-can verdiler. Mahkeme heyetine muazzam bir yükten kurtulma yolu gösterdiklerini söyleyebiliriz. Onların öne sürdüğü gerekçelerden sonra böyle bir davanın hemen oracıkta düşmemiş olması ne tuhaf!.. Bunu hiçbirimizin yadırgamıyor oluşu da öyle. Sıcağı insanı asfalta yapıştıran, soğuğu kemikleri sızlatan Silivri otoparkını öyle arasıra gidilip gelinen yer diye benimsedik. “Yana yeni mahkeme binası yapılıyor” dedi oraya alışkın muhabir arkadaşlardan biri. Acaba mevcuda kat çıkılsa daha mı iyi olur? Adalet yücelir mi bir kat yükselince?
İnsanları ağırlaştırılmış müebbet baskısı altında ezmeyi ve hayatlarını söndürmeyi amaçlayan davanın üzerine kurulduğu her şey gerçekdışı. Ve her türlü yükselme fikrine ve duygusuna düşman.
Sonunda savcı konuştu. Hazır metni okuduğu hissine kapıldık. Sanıklar ve avukatları ne istediyse reddedilsin, tutuklular tutuklu kalsın, dedi. Vekalet işlemi yapan noter katibinin heyecan dozu daha yüksektir.
GERİLİM…
Ve dışarı çıktık ve bekleyiş başladı. Herkes iki gündür gözüne kulağına takılan en ufak ayrıntıdan iyi habere işaret çıkarmaya azimli, kimimiz susup uzağa kaçarak, kimimiz alâkasız mevzulara dalarak bekleyiş geriliminden kurtulmaya çalıştık. Sonunda gazeteciler ve sanıkların “birinci dereceden yakınları” içeri alındı. Bekledik. Gerildik. Heyet geldi. Mahkeme başkanı, yine yumuşak, anlayışlı ve nazik tonda, Yiğit Aksakoğlu’nun bırakıldığını, başka her türlü talebin reddedildiğini açıkladı.
Kafamdan tercüme ettim: İki gündür sanıkların ve avukatlarının sayıp döktüğü onca mânâsızlık, onca temelsizlik, onca acayiplik, onca çelişki Türk yargı sistemi için sorun yaratmıyor. Fethullahçı tezgâhlarıyla kotarılmış rapor ve ona dayanan iddianamede “sıkıntı yok”. Üzerine suç atılan insanların o suçlarla uzaktan yakından alâkalarının bulunmayışı rol oynamıyor. Oyun olmayacak yerde oyun oynanıyor, ama kurallarını da kimse takmıyor. Acımasız bir oyun bu. Düşüncesizlik oyunu. Düşünce, bağlantı kurar, sonuç çıkarır. Varacağı sonucu önceden bilenlerinkine düşünme denmez.
Bu da işte, hukuk değil.
Ve bu tür davalar, Türkiye için muazzam bir geri dönüş. Bir polis-savcı ekibi, kimi isterse -üstelik cezası ağır suçlarla- suçlar ve yargılatır, demek bu. Muktedir birileri, kimi isterse içeri atar, yıllarca yatırır, demek.
Çok kısa süre ders vermiştim. Sınav yapmak istemediğim ama yapmaya mecbur olduğum için, öğrencilere ödev vermiş, bunu evde hazırlamalarını, sınıfta resmî sınav kağıdına aktarmalarını söylemiştim. Meraktan kağıtların hepsini okudum. Üşenmeyip ödevi hazırlamış olanlar, vardı, çoğu onlardan kopya çekmişti. Nasıl olsa hoca sahici sınav yapmıyor, diyerek bayağı saçmalamış olanlar da vardı. Konumuz medya dili, habercilikti, verdiğim ödev Fatih Terim’in İtalya macerasının neden başarısız olduğuna dair üç-beş kelam etmelerini istemekten ibaretti. Yani kimsenin oturup çalışması gerekmiyordu, sınıfta azıcık düşünüp birkaç cümle karalamaları yeterli olacaktı. Fakat bazıları bunu da yapmamış, birisinin kağıdını önüne alıp aynısını yazmıştı. Üstelik beş-altı, bazen sekiz-on kişi, tek bir kağıttan kopya çekmişlerdi. Yine üstelik, varolan yanlışları da olduğu gibi aktarmışlardı.
Oturdum, karardım. Çok moral bozucuydu. Ağırıma gitti. Yaptıklarını kendime saygısızlık olarak almak aklımın ucundan geçmedi, çünkü zaten derse gelen yaklaşık yirmi öğrenciyle sorunum yoktu, sınava gelen yüzü aşkın öğrenciyi tanımıyordum bile. Onlar adına çok utandım. İnsan bu şekilde sunulmuş sınavda yanındakinden kopya çekebilirdi, ama konu hiçbir özel okuma, çalışma vs. gerektirmediğinden, kendinden, o sırada aklına gelecek birşeyleri de katmak istemez miydi? Kopya metni kendisinin kılmak için araya üç-beş kelime sıkıştırmaz mıydı? Yanlışıyla bilmemnesiyle yanındakinin yazdıklarını aktarırken hiç mi sıkıntı duymazdı?
Tekdüze konuşmasıyla ‘o da reddedilsin, bu da bırakılmasın’ diyen savcıyı dinlerken aklıma bu sınav hikâyesi düştü. Dönüş yolunda, hikâyenin bütün bir yargı sistemine uyarlanabileceğini, maalesef, düşündüm.
Evet, Fethullahçıların kurduğu tezgâhın “yeniden kıymetlendirilmesi” sonucu arkadaşım yirmi aydan fazla zamandır hapiste. Ve yargı yeniden çok ama çok kötü bir rolde.
Dört yazıya bölebildiğim bu uzun metni büyük ölçüde şunu söyleyebilmek için yazdım: Ağırına gitmez mi insanın? Bakın, hiç işlemediği suçtan ötürü eziyet çeken sanık, “yapmayın” diyor, “ağırıma gidiyor”. Toplum hayatında bunca önemli makam işgal eden, cübbelerini görünce kenara çekildiğimiz hukuk insanları, bu çok ağır durum, sizin nasıl ağırınıza gitmiyor? Biz koruyamayız ki yargının ağırlığını!
“Uzun zamandır Türkiye’de hukukla ve adaletle yurttaşlar arasında örülen yüksek duvar” demişti Yiğit Aksakoğlu. Mahkeme mahkeme koşturan muhabir meslektaşlarımın hoşgörüsüne sığınarak, duvarın dibinden bildirdim. Şimdilik burada sona erdi.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları








































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024