Ümit KIVANÇ
Türkiye’ye sığınmış Suriyeli aile, yani aralarından biri bir halt ettiğinde topluca sorumlu tuttuğumuz, halt etsinler etmesinler, her fırsatta aşağıladığımız üç milyonu aşkın insandan birkaçı, C.Ç.’nin anababasının evine kiracı girmişler.
C.Ç., 35’inde bir adam. Suriye ailenin kızını beğenmiş. Kız 13 yaşında. C.Ç. beğenmenin ötesine geçmiş. Kızı arzuluyor.
Otuzbeşinde değil yirmisinde de olsa, C.Ç.’nin 13 yaşında bir kızla yatmayı düşünmesinde tuhaflık var mı? Herhalde pek çoğumuza göre var. Anlatacağım, kızın babasına göre de var.
Şuradan başlayalım: bu toplumun C.Ç.’leri hayatta kimlere kulak verir? Kimlerin lafını kaale alır? Kimlerinkine aldırış etmez, dahası kızar, fena kızar? C.Ç. “büyüklerine” kulak verir. Ya da mahalledeki kankalarına. Bunların da kulak verdikleri vardır. Muhtemelen hepsi makbûl yurttaşlardır. C.Ç. tükenmiş Batı medeniyetinin usûllerine uyup kendisini cenderelere sokmak isteyenlere pek öfkeli olmalıdır. Zira onun kulak verdiği büyüklerinin kulak verdiği âlimler, 13 yaşındaki kızla her şeyin yapılabileceğini haykırıp dururlar. ‘Kızla’ değil de ‘kıza’ mı demeliyim? Sanırım daha doğru olur, kastedilen ilişkiyi daha isabetle anlatır.
Kızın babasına ise kimse kulak vermez. Hele bizim, misafir bulunduğu şu ülkedeki çoğunluğun isteğine karşı çıkarsa.
C.Ç. gitmiş, Suriyeli ailenin 13 yaşındaki kızını istemiş.
Baba ne demiş? “Benim kızım daha çocuk,” demiş. Böyle demiş Suriyeli baba.
C.Ç. ne yapmış? Dönüp kaderine küsmüş ve gece sokakta dolaşıp, sağa sola saçılmış boş meşrubat kutularını mı tekmelemiş? Kayaların üzerine ya da yamaca ya da parka, artık neresi varsa müsait, oturup bangır bangır arabesk eşliğinde ah mı çekmiş, küçük kızla ortak yaşantılarını hatırlayıp?
“Ortak yaşantı” da nereden mi çıktı? C.Ç. kızı görüyordu ya uzaktan; sonra vücudunda birşeyler oynuyordu ve sonra kendini yatıştırmaya uğraşıyordu ya. Erkeğin kurdukları, ortak yaşantıdır. Kız ötesine katılmazsa ihanet içindedir. Bu özgün destan unsurunu sayısız üçüncü sayfa haberi ve destanımızın soyluya yakışır gurur ambalajlarına sarıldığı birçok şarkıdan bilmiyor muyuz? Aşka karşılık vermeyen kız, engin arabesk edebiyatımızda neden “vefasız”dır? Neden başka şey değil de vefasız? Neye vefa göstermemiş? Vefa göstermemenin ikinci adımı, ihanet, bildiğiniz üzre.
C.Ç.’nin ve kendisiyle birlikte sürüklediği küçük kızın macerasında henüz bu aşamalarda değiliz. Çünkü kızcağızın vefasızlık edebileceği durum doğmadan C.Ç. gereğini yapmış. “Ortak yaşantı”yı geliştirmeye girişmiş. Anababasının evde olmadığı bir gün gidip kızı evden çıkarmış, arabaya atıp götürmüş. Nereye?
İKİNCİ SAFHA
Toplumumuz hiçbir olayı basit, tek rezillikle geçiştirmiyor. C.Ç., kızı “bir akrabasının” evine götürmüş! Independent Türkçe’den okuduğumuz, Can Bursalı’nın haberine göre. Suriyeli ailenin avukatı, muhabire, “ilk istismarın orada gerçekleştiğini” söylemiş.
Bu ikinci safhada bir duralım. C.Ç.’nin “akrabası” nasıl biridir? Muhtemelen makbûl vatandaştır o da. Makbûl vatandaşın suç yelpazesinden dışarı çıkmıyordur.
Akrabası, C.Ç.’ye, “N’oluyo lan!” dememiş. “Kim lan bu tıfıl?” dememiş? “Manyak mısın oğlum?” dememiş. “Lan oğlum, başına iş alırsın, akıllı ol!” dememiş. Evde yoktuysa, C.Ç.’ye anahtar vermiş olmalı. Evdeyse, C.Ç.’nin küçük kızı getirdiğine şahit.
Sonra ne olmuş? O “ilk istismar” nasıl gerçekleşmiş? Akrabası, “şu odaya geçin” mi demiş? C.Ç. kızı önüne katmış, “Geçiyoruz biz,” deyip göz mü kırpmış? Ses çıkarmamış da kaş mı kaldırmış? Onlar odaya geçtiğinde akraba ne yapmış? Kumandayı alıp televizyonu mu açmış? Yoksa kulak kabartıp neşelenmiş ve imrenmiş mi?
Başka senaryo mümkün: Akrabası bir çeşit “borç”tan ötürü C.Ç.’ye itiraz edememektedir. Sıkıntıyla evden çıkıp gider. Kahvede düşünceli halini görüp, “Hayrola?” diye soranlara, omuz silkip, “Yok yea bişey,” cevabını verir.
Akrabanın içerideki varlığında veya yokluğunda, “ilk istismar” gerçekleşir. Yani 35 yaşındaki C.Ç., Suriyeli kiracılarının 13 yaşındaki kızına tecavüz eder.
Bunu yaparken herhangi bir rahatsızlık, suçluluk duyar mı? Belli ki duymaz. Muhtemelen aksine, erkeklik gururuna benzer birşeyler dolaşmıştır bedeninde, şehveti takviye eden.
ÜÇÜNCÜ SAFHA
C.Ç. halden memnundur. Kızı alıp Sinop’a götürür. C.Ç. maalesef, memleketimizin en güzel ve medenî şehirlerinden olan Sinop’tandır. Avukata göre C.Ç. “Suriyeli çocuğu orada 15 gün boyunca alıkoyar”.
“Orada” ne demek? Sinop’ta nerede? Elbette bir evde. Başka akraba var mıdır, olaya şahit? C.Ç., yanında bulunması elbette pek tuhaf gözükecek, 13 yaşındaki Suriyeli kızla, mahalleye, sokağa, bahçeye, eve, apartmana… artık nereyeyse, kimseye görünmeden mi girip çıkmıştır? Görenler kimlerdir? Ne düşünmüşler, ne demişler, niye dememişler? Dağbaşında mı C.Ç.’nin küçük kızı götürdüğü yer?
Sorular anlamsız, biliyorum, ama bizi şuraya ulaştırıyorlar: Elindeki market torbasından kazara sarı, kırmızı, yeşil üç paketin uçları gözükse, İstanbul’dan kalkıp Sinop’a varamazsın, oysa 13 yaşındaki küçük kızı akraba evine götürüp cinsel istismarın en ağırını ediyorsun, 700 kilometreden fazla şehirlerarası yolculuk yaptırıyor, 15 gün alıkoyuyorsun ve hiçbir engelle karşılaşmıyorsun. (DAİŞ “emiri”nin yıllarca önce kaçırdığı Ezidi kızı Ankara’daki!!! evden daha yeni kurtardılar.)
Tabiî olayın kahramanlarını ânında “milletimiz”le “Suriyeliler”e dönüştüren, iğdiş edilmiş zihinlerimiz derhal şu soruyu ortaya sürecektir: “Kız neden sesini çıkarmamış?”
Oysa, bütün o zihinlerden elbette soruyla aynı anda geçen ve Türk Millî Eğitimi’nden edinilmiş refleksle derhal hasıraltı edilen cevap gayet basit: Buraya sığınmış bir ailenin çocuğu olduğu, C.Ç. kendisini olabilecek en zayıf yerinden vurduğu için. Kaba kuvvetin süreç boyunca oynadığı rolü, şehvetle gözü dönmüş koskoca adamın kendisini kararlı şekilde sürükleyişi karşısında duyduğu korku ve eli ayağına dolanmışlığın kızı ne hale getirdiğini bilemiyoruz haliyle. Bunlara ilaveten, C.Ç., elbette kızı, haydi, hep beraber söyleyelim, “aileni sınırdışı ettiririm” diye korkutmuş.
Başka nasıl olabilirdi?
Nitekim C.Ç.’nin anababası, yani küçük kızları ağır cinsel istismara uğrayan Suriyeli kiracıların evsahipleri, oğullarının bu küçük macerasını -“kaçamak” mı deseydik?- öğrendiklerinde hemen aileyi arayıp, “Sessiz kalacaksınız,” diye ihtar etmişler. “Kimse duyarsa sizi sınırdışı ettiririz.” Ve bakın peşine ne eklemişler: “Bizim arkamız sağlam. Akrabalarımız polis.”
Demişler ki: Arkamız sağlam, polis akrabalarımız var, sizi sınırdışı ettiririz.
Var mı sahiden? Polis akrabaları. Varsa, ne diyorlar bu işe? Bir şey diyorlar mı? Burası sahiden, küçük kızını istismar ettiğin mülteci ailesini, devlet görevlisi yakınların aracılığıyla sınırdışı ettirebileceğin bir yer mi?
DÖRDÜNCÜ SAFHA
Ve tabiî Suriyelileri filan katmadan, son soru: Küçük kızlara yönelik şehveti körükleyen, mütemadiyen küçük kızlarla “evliliği”, yani küçük kızların cinsel amaçla istismar edilmesini “acaba ne kadarı caizdir?” gibi sinsice, puştça sorular eşliğinde gündeme getiren düpedüz sapıtmış kötü ruhlu heriflere düpedüz siyasî nedenlerle tepki gösterilmeyişi, muazzam ahlâkî rezalet ve sefalete yolaçmadı mı? Veya: yeterince açmadı mı? Yetmez mi yani bu kadarı?
Üstelik, böyle bir suçu işleyen, karşısındaki sığınmacı diye, “sizi ister severiz ister kovarız” demeye getiriyor. İşte, böyle yazınca da olmuyor. Bunun adı odur aslında. Deneceği diyemiyoruz. Şu son beş-on yılın ahlâkî çöküntüsünü ortalık yerde tasvir etmek de tam bu nedenle, adı konması gerekenin adı ortalık yerde konamadığı için mümkün olamıyor.
Peki, severiz de kovarız da, anladık da “biz” neyiz, nasıl bir şeyiz bu durumda? Size de soruyorum, profiline içki kadehli fotoğrafını koyan ve sığınmacılara iyi davranılmasını isteyen herkese, “O kadar seviyorsanız, alın evinizde besleyin!” diye çemkiren, küçük kızlara düşkün din tâcirlerine nazaran pek yüksekteki bir insan modeli olduğunu vehmeden modern büyükşehir ahalisi.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024