Ümit KIVANÇ
Bizimki gibi, ne haber alma ne ifade özgürlüğü takan baskıcı rejimlerde sosyal medya baştan öngörülmemiş ve kimi zaman hayatî olabilen işlevler edindi. Bu başlıbaşına sorun, ayrıca yarattığı bir dizi yan sorun var. Gelin görün ki, biz bu meseleler üzerine hiç zihin yormuyor, bunları tartışmıyor, çözümler çareler aramıyoruz. Kendilerine uçurum kenarındaki mezbaha bahçesinde tartışma imkânı verilmiş koyunlar gibi, kıpırdayabileceğimiz yerlerden uçsuz bucaksız gözüken o bahçenin sahiplerinin ve bekçilerinin bulunduğunu aklımıza getirmeden, bahçeden çıkarılırsak nerede dolaşabileceğimizi düşünmeden öylece takılıyoruz.
Bu sözlere hemen karşılık verilebilir: Ya ne yapalım?
Haklı soru. Çünkü sosyal medya üzerinden, illâ her konuda her haltı bildiğimizi göstermek, bilip bilmeden muhteşem fikirlerimizi serdetmek, ona buna çemkirmek, birilerine kapak yapıp puan toplamak zorunda değilsek de, haberleşmeye muhtacız. Muhtaç kalabiliyoruz.
27 Şubat’ta İdlib’de TSK mevzisinin hava saldırısına uğraması ve otuz altı askerin hayatını kaybetmesinin ardından olduğu gibi. Haber alma imkânımızı ve birileriyle birlikte kafa yormamızı sağlayan ağın girişini bir çırpıda kapayıverdiler. Bu tür engellere karşı, allahtan, en azından henüz, türlü dolambaçlı yollar yöntemler üretebilen yeryüzü internet ahalisinin icatları sayesinde bir kısmımız en azından ne olup bittiğine dair vakitlice bilgi edinebildik.
Bir yandan da, itiraf etmek gerekir ki, gayesi hakikate ulaşmak olanların çok daha büyük yer kaplar olduğu, görece sakin ortam pek de fena sayılmazdı! Ama ortam bundan ibaret olsa hiçbir büyük şirket sosyal medya yatırımları yapmaz, bu platformu aslî faaliyet ve kazanç alanı haline getirmezdi. Yalnız habercilerin, araştırmacıların, gerçeğin peşindeki insanların, birbirleriyle değil olguya bilgiye ulaşmakla uğraştığı ve tahlil, yorum, çıkarsama amacıyla tartışmak için birbiriyle iletişim kurduğu bir platform mümkün müdür? Belki. Ama biliyoruz ki, bugünün sosyal medyası gibi olmayacaktır. Bir zamanlar herkesin “doğal” gerçek saydığı, ama artık kimsenin pek hatırlamadığı “dördüncü kuvvet basın” esprisine uygun düşen, buradaki kamuoyu denetimi işlevini çağrıştıran, bir yanıyla bugünkü sosyal medya. Çünkü habercilerle, yorumcularla “kamuoyu” birarada. Ötekinde, profesyonel habercilik iletişimi ortamında işler başka türlü yürüyecek, edinilen bilgi veya sarf edilen sözden çok profil fotoğrafının çekiciliği veya kedisinin şirinlikleriyle “sahneye” çıkmayı isteyen kimse orada yeralmayacaktır.
“Güvenilirlik” neydi?
Yani aşağı yukarı bugünkü gibi bir sosyal medyayla yaşamamız gerekiyor. Henüz bu imkânın elimizde bulunacağını varsayarak. Ayrıca zaten bizimki gibi ülkelerde pek seçme şansı da yok. Dolayısıyla, sosyal medyalı hayat konusunda kafa yormalıyız. Ancak yormuyoruz.
Ümit Alan’ın Birgün’de “Peki, haber için sosyal medya kullanmak sorun değil mi?” diye sorduğu yazısı, istisnalardan biri. Şöyle açıyor konuyu Alan: “Şimdi başlığa bakıp diyeceksiniz ki, ‘Ne yani en kritik anlarda sosyal medyanın engellenmesi asıl sorun değil mi?’ Evet o elbette asıl sorun. Ancak, o aynı zamanda ‘ortalıkta güvenilecek ve herkese hitap eden bir geleneksel medya aygıtı bırakmadık’ itirafı sayılabilir.”
Meselenin elbette bir de bu yanı var: “Geleneksel” medya artık mümkün mü? Hangi özellikleri onu “güvenilir” yapıyordu? “Basın” iken “medya” oluşu, onda köklü birşeyleri değiştirmiş miydi? Sosyal medya büyük teknoloji şirketlerinin denetimindeyse, “geleneksel” medyanın, olabildiğince dürüst patronlar ve bazen, kimi yerde, daha geniş bir hak-adalet arayışının parçası olan, hem de etkili, vazgeçilmez olabilen gazeteciler dışında sözü edilmeye değer güvencesi neydi? Şu güvenilirlik meselesinin kaynağı yoksa basının kendisinde değil toplum hayatında basının tuttuğu yerde ve meşhur mevta kuvvetler ayrılığı ilkesinde miydi? Bunlara girmiyorum. Sosyal medya âleminde kalalım.
Alan, İdlib’de 36 askerin hayatını kaybettiği saldırı ertesinde insanların birşeyler öğrenebilmek için telaşla sağa sola hamle edişini hatırlatırken, “görülen o ki,” diye işaret etti, Türkiye’de artık gayet doğal saydığımız ama aslında hiç de doğal olmayan vakaya: “insanlar CNN Türk’ü, A Haber’i falan açıp izlemek yerine birbirlerine soruyorlardı”.
Önceki yılın sonbaharında, Kadri Gürsel’in Artı TV’de ana akımın gerekliliğine dair söyledikleri, İrfan Aktan’ın buna yönelik eleştirisi ve bilahare ikisinin tartışması, bunlar üzerine Artı Gerçek’te Mehveş Evin’in, Evrensel’de Fatih Polat’ın yazdıklarıyla devam eden tartışma akla geliyor: “Ana akım”ın gazetecilik mesleğinin standardı, seviyesi, “çıtası” bakımından anlamı-önemi nedir? Türkiye’de, başka pek çok benzeri gibi layıkıyla yapılamayan bu hayatî tartışma, uzak görünüyor ama, sosyal medyadaki gerçek arayışı ve aktarımı üzerine de “ilke koyucu”, yol gösterici olabilirdi. (Hepsinin linkleri için bu konuyu ele aldığım yazıma bakabilirsiniz. Ana akım medyaya dair iki yazımı daha anmak isterim: “Ana akım medyanın tekliğe ve yokluğa gidişi” ve “Mağdurlar ve ‘normal insanlar’dan uzakta gazetecilik”.) Hatırlatıp geçeyim.
Sosyal medya: Tek engel girişteki değil
Büyük kısmı doğrudan iktidarın propaganda aygıtına dönüşmüş, talimatla operasyon yürütür hale gelmiş gazete ve televizyon kanallarından alınamayacak bilgilere dair geniş bir katalog bugün haber okuru-izleyicisi sayılacak herkesin elinde. Hattâ zihninde, ezberlenmiş halde bulunuyor. Dolayısıyla, her kritik anda herkes kapağı sosyal medyaya atıyor; şaşılacak şey yok.
Orada da, devletin fiziksel engeli başta olmak üzere başka bir dizi engel var, hakikatle aramızda. İlkin, diyelim kaç askerin tam olarak nasıl ve kimin tarafından öldürüldüğünü öğrenmeye çalışan, öncelikle, her türlü ayrıntıyı “ne önemi var?”, “ne fark edecek?” cinsi sorularla ezip parçalamak isteyenlerin kurduğu barikatları yoldan kaldırmak zorunda. Evet, şehit hamaseti yapma peşindeki için önemi yok, ama Suriye uçakları mı Rusya jetleri mi vurdu, gazeteci için hayatî önemde.
Bahsettiğimiz, bir kirlilik ve gürültü sorunu. Bazen sosyal medyadan dişe dokunur bilgi almak hakikaten pahalıya mal oluyor; dikkati toplamak zor oluyor. Sağduyusunu koruyarak bilgi peşinde koşan herkesin kolaylıkla düşebileceği duygusal tuzaklar, insanı gerekli gereksiz tepki belirtmeye zorlayan ortam, o arada işitilen küfür ve hakaretlere, tehditlere aldırmamayı sağlayacak sabır ve tahammül ihtiyacı… Ortalıkta dolaşan sahte haber ve bilgileri sınamak için gösterilmesi gereken gayret de en önemli başlıklardan tabiî. Velhâsıl kolay iş değil o platformlarda bilgi peşinde koşmak.
Buna karşılık, başka yerden asla edinilemeyecek bilgilerin bulunabileceği yer de orası.
Yine sürat canavarı
Sosyal medya ortamının haber almaya çalışana dayattığı koşullardan gayri bir de haber verene dayattıkları var. Bunların başına gelene Ümit Alan şöyle dikkat çekiyor: “Sosyal medya (…) haber mecralarını da kendi temposuna mecbur tuttuğu için bozucu bir etki yarattı.”
Burada başlıca sorun, bilgi derleme ve anlamlı bir şekilde birleştirip sunma faaliyetinin karakteriyle çelişen etken haline gelmiş sürat. Zaman zaman konu ettiğim ve teslim olundukça mesleğin kalitesini azalttığına, gazetecilik faaliyetini sığlaştırdığına, değersizleştirdiğine dikkat çekmeye çalıştığım sürat etkeni, yalnız haberciliği her an hataya açık hale düşürmekle kalmıyor. Ümit Alan bu etkenin başka bir zararlı tesirini güzel özetliyor: “[Sosyal medya sürati]…hem gazetecilerin hem de okurun dikkatini dağıttı. Önceden tek parçada aldığımız haberi, onlarca parçaya ayırıp dağınık bir şekilde, yalan yanlış algılama riskiyle alıyoruz.”
Tutarlı bütünden kopmuş parçaların, alınan bilgiyle mantık bağına dayalı bütünlükler oluşturmayı, kavramayı, sonradan hatırlamayı zorlaştırdığı ortada. Yanlışlarla dolu olması artık ne yazık ki kanıksanan, ağır yaralı haldeki haberi, içinde huzur bulamayacağı bu süratli ve tahripkâr yolculuğa süreklediğinizde, hem yaşama gücünün hem itibarının azalması kaçınılmaz. Bizim zihinlerimizin idrak ve “öğütme” kapasitesinin de bu işten zarar gördüğü ortada.
Karşılıksız haber alma
Bahsettiğim yazısında Ümit Alan, meselenin içeriksel diyebileceğimiz yanının ötesinde, başlıbaşına güncel gazetecilik sorunlarından saymamız gereken bir duruma da dikkat çekiyor: “…sosyal medya, insanları bedelini ödemeden haber almaya da yatkın hale getirdi. Öyle ya, haber sosyal medyadan öylece akıp gidiyorsa kim onun için para ödemeyi düşünsün ki?”
Alan bu doğru ve haklı tesbitlerden sonra, katılmadığım bir sonuca varıyor: “…haber alma işini sosyal medya akışından bağımsız bir şey olarak düşünmenin vakti geldi, geçiyor.” Katıldığım bir gerekçeyle: “Çünkü sosyal medya akışı ve algoritmaları hem haberin şeklini bozuyor hem de haber kuruluşlarının sağlıklı bir gelir modeli kurmasına engel oluyor.”
İşin maddî boyutunu konuşacaksak öncelikle “şirketler” dosyasını masaya koymak gerekiyor: sosyal medya gerçekte kamusal alan-platform falan değil, birtakım dev şirketlerin mülkü. Oradaki her türlü faaliyetin getirisi ve faydası bu şirketlere. “Göstermelik bazı destekler dışında sosyal medya platformlarının haberciliği desteklemek gibi bir derdi olmadığını da biliyoruz,” diyor Alan. Bence bu kısmen doğru.
Bir yandan Twitter gibi, habercilik işlevi görece ağır basan mecradan bile basın kuruluşlarının kayda değer fayda sağlaması imkânsız. En fazla tanıtım imkânı bulunabiliyor. Ancak bu yolla da basın kendi kuyusunu kazan sosyal medya platformlarının sahibi dev teknoloji şirketlerine katkıda bulunmuş oluyor. Biz gazeteciler çoğu zaman orada bağımsız haber aktarıcıları olarak varoluyoruz ve kendi adımıza, karşılıksız habercilik yapıyor gibiyiz.
Öte yandan bu şirketler sözkonusu platformlarının haber alınabilir kaynaklar sayılmasından vazgeçemezler, bütün sosyal medyayı dünyanın okur-yazar kesiminin gözünde, bugün memleketimizde A Haber neyse, Akit neyse o duruma düşüremezler. Kazançlarından olurlar. “Ben güzelim” histerisiyle, kadınlara “yürüme” vaatleriyle, kedi şirinlikleriyle o koca çark dönmez.
Alan’ın eksik bıraktığını düşündüğüm iki noktayı bendeniz önemsiyorum. Bunlardan ilki, doğrudan kaynaklara hiç görülmemiş ölçüde ulaşabilme imkânı. Habere konu olayın faillerinin bizzat paylaştığı görüntüler, sesler ve ayrıntılara, kabul edelim ki, başka türlü ulaşma şansı olamazdı. Bütün dağınıklığına ve kandırmacaya açıklığına rağmen bu ortam haberci için müthiş bereketli tarladır. (Burayı ekip biçmek tabiî habercinin özel niteliklere sahip olmasını, kendini çok eğitmesini gerektiriyor - bu konuya da girmeyip sadece dokunmakla yetiniyorum.)
İkincisi, sosyal medya gibi bir iletişim ortamı haberciliğe, gazeteciliğe âdetâ geniş bir kolektif faaliyet özelliği katıyor. Gazeteciler burada, çoğu zaman paslaşır gibi iletişim halinde, bazen birbirlerinin eksiğini gediğini kapatarak, bazen yol gösterici, sorun çözücü, idrak artırıcı tartışmalara girerek, gerçekte yeryüzünün çok kaliteli az sayıdaki gazetesi dışında hiçbir yayın tarafından ulaşılamayacak içerikte habercilik yapabiliyorlar toplamda. Bütün manipülatif, dikkat dağıtıcı vs. kötü özeliklerine rağmen sosyal medyanın getirdiği, daha önce sahip olmadığımız bir imkân bu.
Nasıl eder de bunu daha güvenilir, daha işlevli hale getirir, büyük teknoloji şirketlerinin kâr hesaplarına tâbi olmayan benzer platformlar oluşturabiliriz, dünya artık bunu dört bir yandaki hakikat arayıcılarıyla tartışabileceğimiz kadar küçük.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024