Ümit KIVANÇ
Türkiye’nin siyasî hayatında ve bütün kötülüklerin anası devlet-toplum ilişkisinde herhangi bir değişim olacaksa, bunu kimler nasıl gerçekleştirecek?
Gaz müjdeleri, daha doğru ifadeyle müjde gazları bir yandan, “Takviye Hazır Kuvvet” teşkilatlanması karşı yönden, hazırlıklara işaret. Biri seçim çağrıştırıyor, öbürü çok fena şeyler. “Gâvur izi” görülen bütün binaların camiye çevrilmesi gibi müjde gazları azıcık da ittirip kaktırmayla sağlanacak seçim zaferlerini garanti etmezse, herhalde, kaleşnikofla helikopterden inen, çelik yelek giymiş Belarus başkanını hatırlatır hallerle karşılaşacağız. Bu ihtimali konuşmak gereksiz, çünkü böyle bir yola girilirse zaten birçoğumuz bir daha hiç konuşamayacak.
Biz yine kandırık ortamlarda bir türlü dalaverayla hurdahaş edilecek olsa da seçim ihtimalini gözönünde tutalım. Zira mevcut iktidar yapısı, anlayabildiğimiz kadarıyla, sadece kaba ve açık zorla varlığını sürdürebileceğine güvenemiyor, seçime ihtiyaç duyuyor. Seçim ihtimali bütünüyle ortadan kaldırılırsa toplumun oyuna katılımı ne yönde nasıl etkilenir, emin olamıyorlar herhalde. Zaten bizim elimizde de başka araç yok. Üstelik, şu şartlarda, dürüst seçim hayatî demokratik talep niteliği kazandı.
İktidar değişimi seçimle gerçekleşecekse, bu mutlaka karakteristikleri belirgin bir süreçle olacak. Yani öyle bir ortam doğacak ki, iktidar koalisyonu, seçimi önlemekle, seçim sonucunu tanımamakla konumunu sürdürebilme imkânını yitirecek. Gemi, en haşin, en hilekâr muhafızlarınca terk edilmeye başlanacak, seçim gibi meşru bir mekanizma, doğal olarak “hukuk” da çağrıştırdığı için, iktidarı kaybedecek olanlar açısından belki güvence olarak görülecek; çünkü yarattıkları hukuksuzluk ortamı potansiyel “rövanş”ı onlar için daha tehlikeli kılabilecek. Yine de bu iktidar koalisyonu, bugünkü hukuksuz iktidar yapısının sağladığı korumadan yoksun kalmayı göze alabilir mi? Bunu ve bağlı sorulara şimdilik takılmıyoruz.
İktidarı devirecek atmosfer nasıl oluşacak? Herhalde en basit tarif şöyledir: İktidar koalisyonuna karşı, kısmen ittifaklar, kısmen fiilî yan yana gelişler, etkiyi tabana yayan faaliyetler, iktidar destekçisi cepheden kazanılacak geçici yol arkadaşları vs. ile, sıkılığına-gevşekliğine göre, bir cephe ya da güçbirliği meydana gelecek. Bunun için, Selahattin Demirtaş’ın belli ki bir süredir düşünüp geliştirdiği, kısa süre önce de duyurmaya başladığı “ittifak modeli”ndeki gibi, asgarî ortak noktalar, belki ilkeler, ortak hedefler tanımlanması gerekecek. Ve partiler, siyasetle ilişkili her türlü örgüt, sivil toplum kuruluşları, fikir ve siyaset üretebilen her türlü kurum, topluluklar, bireyler, topluca, bir kuvvet, bir irade yaratacak.
Böyle bir heterojen güçbirliğinin ilk elde, temel önemde ama asgarî, sınırlı hedefler, talepler arkasında biraraya gelebileceği açık. İkincisi, buna katılan hiçbir unsur burada bütünlüklü yaklaşımı, eleştirileri, hedefleri ve siyaset tarzıyla temsil edilemez. Herkes ötekilerle üzerinde anlaşabileceği taleplerini ve yöntem önerilerini ortaya sürüp gerisini cebinde tutacak. Aksi halde böyle güçbirlikleri kurulamaz.
Buraya kadar anlattıklarım, değerli okurlar, çoğunuzda online ilköğretim izlenimi yaratmış olabilir. Oysa meselemiz de tam burada başlıyor. Online ilköğretime ihtiyacımız oluşunda. Çünkü insanlığın yayıldığı cümle yeryüzü alanında siyaset dendiğinde anlaşılan şey, şimdi büyük kısmı beton duvarlarla çevrili TC sınırlarından içeri giremiyor.
Bizde sağ siyasî faaliyet, eline iktidar imkânları geçirip çıkar ağı kurmak demek. Başlıca siyaset yöntemi din-vatan-bayrak istismarı. Siyaset söylemi çift çekirdekli. Biri gelişme-kalkınma, öbürü dış düşmanlarla bağlantılı iç düşman motifi.
Sol siyasetse, bütün soruların bütün cevaplarına sahip olma iddiasına dayanıyor. Temel yöntemi, kime ne kadar ulaşacağına bakmaksızın “doğruları” tekrarlamak. Söylemin çekirdeğinde “emperyalizm” var. Bundan da bir çeşit “dış düşmanların içerideki uzantıları” motifi türüyor ve hayli ilginç şekilde, bir kısım solun milliyetçiliğini ambalajlamasına yarıyor.
SOL SİYASET YAPIYOR MU?
Sol siyasetin değiştirici rol oynayabilmesinin önündeki en büyük engel, kendini ve “siyaset yapma” eylemini algılayışı. Öncelikle, en derin bölünmelerin tarafı haline gelmiş parçaları dahil bütün farklı grupları biraraya geldiğinde oy potansiyeli olarak aşağı yukarı yüzde birlik bir topluluktan bahsettiğimiz, hemen her tartışmada üzerinden atlanan vahim gerçeklik. Bu bir yandan gerçeklikten kopuşun da ifadesi. Memleketin dört yanında meydana gelen kendiliğinden direniş ve itiraz hareketlerinin otomatik olarak solla bağlantı kurması gibi bir “doğal” kanalın varolmayışı ve bunun sol tarafından dert edinilmeyişi, aynı olgunun öbür yüzü. Dindar olanı “gerici” diye nitelerken işçi sınıfının büyük bölümünü gözden çıkarabilen ana akım sol, “fikrimiz doğru, ama halka anlatamıyoruz” gibi bir inanca sahip.
Bu fikir hep tam teşkilatlı, hiç değişmeyen doğru olarak miras alındı, gelecek kuşaklara devredilmek üzere orada tutuluyor ve değişen zamana-koşullara göre yeni yeni yaklaşımlar, çıkarsamalar, siyaset önerileri doğurması gerekmiyor.
Yoksa ana akım sol, ülke siyasetinde, gidişatı asla etkileyemeyecek ufacık köşe işgal edip bu köşedeki -adıyla sanıyla- iktidar mücadelesiyle uğraşmayı esas varoluş gayesi mi sayıyor? Manzara, istisnalar içerse de, böyle görünüyor.
Gelişmelere müdahaleyi varoluş gayesi saymayan edilgen sol tavır âdetâ kurumlaştı. Buna karşılık ana akım sol hep, gelişmeleri belirleyecek konumda görülmek istiyor. Oysa değil. Ne yazık ki, bu sayıca azlıkla, güçsüzlükle açıklanabilir olmaktan uzak. Çünkü sol gerçekte siyaset yapmıyor. O köşeden doğrularını tekrarlamak siyaset değil. Herhangi bir duruma dair yanlışlık tesbiti ilan etmek değil siyaset.
Siyaset işin “nasıl”ında. Bu da, gerçek hayat içerisinde faal olmayı gerektiriyor. Dolayısıyla, şu iş için şununla, bu iş için bununla yan yana gelebilmeyi, birini karşına alırken ötekiyle işbirliği yapmayı, bütün bu değişkenlik içerisinde, ilkelerini, kimliğini oluşturan ideallerini kaybetmemeyi, neyi niye yaptığını açıklayabilmeyi vs. gerektiriyor. Siyasî kimliği yıpratmayayım derken eylemsizliğe sürükleniyorsan yanlış içindesindir. En doğru laflar bile hayat içinde herhangi bir değişiklik yaratmaksızın, aslında pek de işitilmeksizin bir köşeden tekrarlanıyorsa doğruluklarının anlamı kalmıyor, eğer siyasetten sözediyorsak.
DEVAM EDECEK…
Yazarlar
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları





























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024