Ümit KIVANÇ
Üç yıl önce The Atlantic’de yayımlanmış yazı, benim için, devâ arayanın kapısına bırakılmış ilaç gibi oldu. (Twitter’da paylaşanı ne yazık ki not etmemiştim, burada teşekkür edemiyorum.) Yazının konusunu görünce linke çabucak tıkladım, sıçradım. Epey zamandır kafayı taktığım bir konuda, meselenin can alıcı yerinden tutulduğu yazı, çoğumuzun bin türlü başka ifadeyle, kimimizin azıcık tereddütle, kimimizin kesin dille ortaya sürdüğü tezi, dört kelimede, kesin hüküm halinde toparlayıvermişti: “İktidar Beyin Hasarına Yolaçıyor”.
The Atlantic’in Temmuz/Ağustos 2017 sayısında yeralan yazıyı Jerry Useem kaleme almıştı. Birçok biliminsanından görüşler ve araştırma sonuçları aktarıyordu. Başlığın altına konan spot, “hasar” hükmünü azıcık açıklıyordu: “Liderler, yükselişleri için hayatî olan zihinsel kapasitelerini, özellikle başka insanları anlama yeteneklerini nasıl yitiriyorlar…”
Useem, tarihçi Henry Adams’ın iktidar hakkındaki yargısını aktarıyordu: “sonunda kurbanın duygudaşlık kabiliyetini yok eden bir tür tümör”dü iktidar, Adams’a göre. (Muktedire “kurban” denebilecek olması da matrak!) İktidar ya da kudret diye adlandırıyoruz, muktediri kısmen felç eden, kurban konumuna iten etkeni. Useem, hemen bunun arkasına, Berkeley Üniversitesi’nden psikoloji profesörü Dacher Kaltner’in saha ve laboratuvar deneyleriyle ulaştığı sonucu ekliyordu. Yirmi yıllık süreye yayılmış araştırmalar göstermişti ki, iktidar (kudret) sahipleri kısmen “beyin travması geçirmiş insanlar gibi” davranıyorlardı. Düşüncesiz davranıyorlar, riskleri daha az seçebiliyorlarve -araştırmacıların esas kritik bulduğu nokta- olayları başkalarının bakış açısından görmeyi beceremiyorlardı.
Kibirin karakter haline gelişi
Davranışları inceleyen biliminsanının ulaştığı sonuçları, beyin üzerinde çalışan bir başka biliminsanı doğrulamıştı. Ontario McMaster Üniversitesi’nden nörolog Sukhvinder Obhi, manyetik uyarım yöntemleriyle beyindeki bazı tepkileri ölçmüş ve deneyin ortaya koyduğu gerçeği şöyle özetlemişti: iktidar, “yansıtma” ya da “ikizleme” diye adlandırılan sinirsel süreci bozuyordu. Halk arasında psikolojideki “projeksiyon”a karşılık kullandığımız “yansıtma” değil burada kastedilen. Başkasının zihnindekini olduğu gibi görebilme, kavrayabilme yeteneğinden sözediliyor. (Kavramlarda yanlışlık yapıyorsam alanın uzmanları uyarır, düzeltirim diye umuyorum.)
Dananın kuyruğu şurada kopuyor ki, bu süreç, empati kapasitesinin de temeli! Yani iktidar (kudret) kazandıkça bireyin başkalarını anlama ve onlara duygudaşlık gösterme kabiliyeti yok oluyor. Ve bu sadece tercihlere bağlı davranış sorunu değil, düpedüz, beyindeki maddî süreçlere dayanan, somut bir değişim. Dışarıdan bakana, evet, ilk başta kibir olarak gözüken insan hali. Yazar veya görüştüğü biliminsanları öyle dememiş, ama bendeniz, izin verirseniz, beynin aşka, tutkuya, hicrana, hüsrana asla yakıştırılamayacak şahsiyetsiz elektronlarca yürütülen sevimsiz maddî süreçler âlemine azıcık edebî derinlik de katarak, durumu ‘kibirin karakter haline gelmesi’ diye tarif edeceğim. Bütün karakter ağını sarıp ele geçirmesi, kendine tâbi kılması.
Kibrin insanı görmez-duymazlaştırdığı özellikle sanatta çok çeşitli şekillerde ifade edilmiş, işlenmiş hakikat. Ancak tılsımı bozma pahasına hatırlatmalıyım ki, bu karakter değişiminin basbayağı elektrikli, kimyasal vs. maddî temeli var. Karakterini ne idüğü belirsiz elektron hareketleriyle ilişkilendirmeyi zül sayanlar, burada sözü edilen “maddî temel” etkenini görmezden gelebilirler. Ancak arkamızı dönmekle maddî temeli ortadan kaldıramıyoruz ne yazık ki. Yine, açıkça maddî olanla bizim manevî saydığımız, ruhuna düşkün biz hassas insanları tedirgin edecek tarzda içiçe geçiyor, tekinsiz durumlara sebep oluyor. Davranışlar üzerine deneyler yürüten psikoloji profesörü, “kudret ikilemi” diye bir durumdan sözediyor: İktidar elde edince, onu elde edebilmemizi sağlayan bazı melekelerimizi kaybetmeye başlıyoruz.
E’yi nasıl çizeceğiz?
Useem 2006’da yapılmış, çok çarpıcı bir deneyde ortaya çıkanı aktarıyor. İş yönetimi, organizasyon, liderlik vs. gibi, daha çok ekonomi yöneticiliğini ilgilendiren dallarda çalışan dört biliminsanının yürüttüğü bir çalışmadan, bu deney. Katılımcılardan, alınlarına E harfi çizmeleri istenmiş. E’yi kendi baktığı yöne göre, yani karşıdan bakanın ters göreceği şekilde çizenlerin oranı, kendini iktidar sahibi sayanlar arasında üç kat fazla çıkmış. Özel kudret sahibi olduğunu düşünmeyenler daha çok, kendi yönlerinden ters, karşıdan doğru görünen E’ler çizmişler.
İktidara bağlı davranışların incelenmesinin ortaya koyduğu bir dizi başka gerçek daha var. Ve bunlar birbirleriyle uyumlu. Meselâ iktidar sahiplerinin giderek, başkalarıyla aynı anda, benzer tepkiler göstermez hale gelişi. Herkes gülüyorsa onlar da buna katılmıyorlar. Herkesle birlikte güldükleri yegâne durum, herkesi muktedirin güldürmesi; o da sayılmaz. (Niyeyse aklıma şu fıkra geldi -konuyu saptırma pahasına aktaracağım: Yönetici, altında çalışanlara fıkralar anlatır, hepsi katıla katıla gülerler, civardaki bir adam gülmez. Yönetici ona, “Espriyi mi anlamadın?” diye sorunca da, “Yok. Ben size bağlı çalışmıyorum,” cevabını verir.)
Kudret sahiplerinin başkalarıyla duygudaşlık yeteneğini kaybetmesi, kafalarına taş düşse ya da nasıl olduysa sözüne değer verdikleri biri onları uyarsa giderebilecekleri cinsten eksiklik değil. Yine çok ilginç bir deney aktarıyor, yazarımız. Beyin ve sinir sistemi üzerinde deneyler yapan nörolog Obhi’yle ekibi, katılımcılara video izletiyorlar: Bir el, lastik topu sıkıyor. İktidar sahibi olmayan katılımcıların sinir sisteminde, kendileri o topu sıkıyor olsalar her nasıl tepkiler meydana gelecekse, bunların benzerleri görülüyor. İktidar sahipleriyse, böyle “iştirakçi” bir tepki göstermiyorlar. Biliminsanları, beyin ve sinir sisteminde tesbit ettikleri durumu bir tür “uyuşturulmuşluk hali”ne benzetiyorlar. Anestezideki gibi; algılayamaz, tepki veremez hale gelmiş sistemin bazı bölümleri. İktidar sahipliğinin kalıcılaşması, süreklileşmesiyle, düşüncesizlikle, kavrayışsızlıkla birlikte, duygudaş olamama hali de yerleşiyor, dediklerine göre.
Sıradan insanlar üzerine belgeseler izleme tedavisi
İşin kötüsü, yapılan başka deneyler, bütün bu durum kendilerine izah edildiğinde bile, muktedir haleti ruhiyesine sahip kimselerin yitirdikleri melekeleri yeniden kazanamadıklarını, güçlendiremediklerini ortaya koyuyor.
Böylece güç-kudret sahiplerini gerçekte kırılgan kılan bir açık doğmuş oluyor. İdrak kapasitesi daralıyor. Kibirin karakter haline gelişinin çerçevelediği “beslenme açığı”ndan muzdarip muktedirimiz, büyük ihtimaldir ki aslında toplam kapasitesinin işler hale getirmeye yetmeyeceği icatlar yaparak, çözüme götürmekten çok yeni sorunlar doğuran adımlar atarak ve ne derece isabetli olduklarını kendinin de bilmediği kendi doğrularına sarılarak iş görmeye mahkûm kalıyor.
Psikoloji profesörü Keltner, yazara, muktedirliğin bir konum veya bir davranış tarzı değil, bir “mental durum” olduğunu vurgulamış.
Birleşik Krallık’ın eski dışişleri bakanlarından David Owen, meğer nörologmuş ve aktif siyaseti bıraktıktan sonra, iktidar sahiplerinde görülen “kibir sendromu”nu kurcalamaya girişmiş. 2009’da, Brain (Beyin) dergisine Jonathan Davidson’la birlikte yazdıkları [ https://tinyurl.com/y3w76xze ] makaleye şu başlığı uygun görmüşler: “Kibir Sendromu: Edinilmiş Bir Kişisel Bozukluk mu?”(Başlık bundan ibaret değil. Gerisi şöyle: “Son 100 Yılda ABD Başkanları ve Birleşik Krallık Başbakanları Hakkında Bir İnceleme”.) “Kibir sendromu,” diye yazmışlar, “güç sahipliğinden,özellikle büyük başarılarla birlikte gelen, yıllar boyunca, lidere asgarî sıkıntı yaratarak elde tutulan güce sahip olmaktan kaynaklanan bir bozukluktur.” Eski bakan ile yazar partneri, bu sendromun “klinik özelliklerini” de sıralamışlar: başkalarını bâriz şekilde aşağılama, küçümseme, gerçeklikle bağlantının kopuşu, tedirgin ve pervâsız haller, yetersizlik belirtileri…
Bu sendromun tedavisi için Owen’ın önerdikleri arasında, ‘kibirin zemininin bulunmadığı eski dönemleri hatırlama’nın yanısıra, “sıradan insanlar üzerine belgeseller izleme”nin yeralması, sanırım kendi başına ziyadesiyle uyarıcı olgu. Bize çok şey anlatmalı. En az, soyluluk ünvanı taşıyan bir eski Birleşik Krallık dışişleri bakanının, “kibir sendromu”nu ekonomi ve siyasetin “yönetim katları”ndan silinmesi şimdilik mümkün görünmeyen “illet” olarak nitelemesi kadar!
Akıl-dışına kayan muktedir-kitle ilişkisi
Owen ile Davidson, Brain dergisine yazdıkları makaleye şöyle giriyorlar:
“Karizma, câzibe, ilham verebilme yetisi, ikna yeteneği, vizyon genişliği, risk almaya isteklilik, muazzam tutkular ve sağlam özgüven - bunlar genellikle başarılı liderliğin nitelikleri olarak görülür. Ancak bu profilin öbür yüzünde bu aynı nitelikler, aculluk, başkalarını dinlemeyi, tavsiye almayı reddetme ve, dürtülerine göre davranma, umursamazlık, ayrıntılara dikkat etmeme ağır bastığında, özel bir beceriksizlik şekli olarak görülebilir. Bu, liderliğin feci hale gelmesine ve büyük zarara yolaçabilir. Bu yüzden rasyonel karar verme kapasitesinin yitirilmesini kamuoyu ‘sadece bir hata yapmak’tan fazlası olarak algılar. Bu tür davranışı tanımlamak için “delilik” veya “[aklını] kaybetti” gibi ömrü dolmuş tıbbî veya günlük dil terimlerini kullansalar ve kelimeleri işin özünü yakalayamasa da, davranış değişikliğini içgüdüsel olarak sezerler hissederler…”
Ancak bundan ille de kitlelerin liderden uzaklaşması gibi bir sonuç çıkmayabilir. Çünkü kudret sahibiyle hükmettikleri arasındaki ilişki çoğu zaman başka bir zemin üzerinde seyreder.
Eğer siyasette liderlik yapanlardan sözediyorsak, bu muktedir kimselerin gerçeklikle bağlarının ve muhakeme yeteneklerinin zayıflamasının sorun olup olmadığı gibi tuhaf bir soruya da cevap aramamız gerekecek. İkilem barındıran her şey gibi bu soru da tuhaf görünüyor. Ama değil. Muktedirin iktidarı elde edebilmek için yararlandığı melekelerini kudret sahibi oldukça yitirmesi nasıl başlıbaşına ikilemse, yitirilen aklî melekelerin iktidar sahibini zayıflatmayabileceği gerçeği de öyle. Akıl silahlarından yoksun kalan, başka alanlara el atar; ancak zaruretten fayda doğabilir, akıl-dışının geniş topraklarından derleyeceği mahsûller, kitleleri daha kolay kazanmasını sağlayabilir.
Eğer sözkonusu iktidar sadece topla tüfekle, baskıyla işkenceyle, kaba kuvvetle elde tutulan bir konum değilse, üzerinde iktidar kurulan ahalinin yeterli kısmının rızasına ve onayına ihtiyaç duyar. Oysa elde, iktidardan uzaklaştıkça kendini lidere daha az duyurabilen, duyursa da daha az anlatabilen destekçiler var. Uzaklaşma hissi saklanamaz. Onları cezbedecek, çekim gücü yaratacak motifler, şüphesiz akıl-mantık âleminden temin edilmeyecektir. Zaten “kitlelerin güdülmesi mesleği”nin kurucu babaları ve ustaları mütemadiyen aynı tezi tekrarlamamışlar mı? “Kitleler fikirlerle değil sembollerle harekete geçer” dememişler mi, insan ruhunun karanlık köşelerinde dolaşmaya meraklı tekinsiz nörologun keşiflerini “kitleleri gütme” makamındakiler için kullanışlı hale getirirken? Sigmund Freud’un yeğeni Edward Bernays bu tesbitten, “halkla ilişkiler” mesleğinin temeline yerleştireceği formülü apartıp işe koyulduğunda, Joseph Goebbels henüz ısınma turlarındaydı.
Kitleleri harekete geçiren itici kuvvetlerin akılla ilişkisinin zayıflığı, şüphesiz ille de iktidarın beyinde yarattığı hasarlarla birlikte ele alınması gereken bir konu değil. Ancak ikisi biraraya getirildiğinde pek çok güncel ve tarihî olayı anlamak için elverişli araçlar sunuyor gibiler. Diyelim, bir aşamadan sonra, mutlak güç sahiplerinin gerçeklikten kopmak zorunda olduklarını, bu yüzden bütün gayretlerini kitleleri de gerçeklikten koparma mesaisine hasrettiklerini bilmek, sapılan akıldışılık yollarından dönüşün imkânsızlığını görebilmeyi sağlayabilir. Lider dönemez, çünkü kimseyi anlamak zorunda olmadığı, kendi eseri gerçek-dışı âlemde ipler hâlâ tamamen kendi elindedir. Bu bir yana, dönmesini sağlayacak donanımı da zaten yitirmiştir. Kitleler de dönmeyi akıllarından bile geçiremezler, çünkü varlıkları nihayet anlam bulmuştur ve, aklı kenara koyduktan sonra, ellerinde kalmış tek şey budur. Ancak onu da kaybettiklerinde düşünmeye dair melekelerini yeniden “akıl edecek”lerdir.
Çok bereketli mevzu bu. Tehlikeli de. Yılanla çıyanla dolu şifalı diken tarlası gibi. Paçayı kaptırmazsan, her adımda zihnin açılabilir.
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024