Vedat Bilgin

Kudüslüler gelir mi?
20.12.2017
921

 Sokakta veya bir yerde alışveriş yaparken şöyle şeyler duyarsanız şaşırmayınız: ‘Suriyeliler yetmedi, şimdi de memleketi Kudüslüler dolduracak’ ya da ‘bir cami için bu işlere karışmak doğru mu, bizim memleketimizde cami sayısı az mı?’ Bu ve benzeri soruların medyadaki kimi yazarlar tarafından da daha rafine olmayan bir şekilde yazılıp tartışıldığını görünce sokaktaki insanların endişelerine fazla şaşmamak lazımdır.

“Buna benzer endişeleri fikir diye ortaya koyup, tartışmaları getirip Gazi’nin ‘yurtta sulh cihanda sulh’sözüne bağlamak nasıl bir akıldır! Bu tarz konuşup yazanların da, daha ılımlı bir dille biz ‘bu işlere fazla karışmayalım’ diyenlerin de anlamadıkları birçok şeyden bahsedebiliriz fakat birinci kısımdakilerin mazur görülecek olan bir tarafı vardır ki o da bu ülkedeki tarih bilgisinin/eğitiminin insanları bu coğrafyaya yabancılaştırdığı gerçeğidir. Oysa ikinci gruptakiler, ‘biz bu işlere karışmayalım, mesele bizim değil Arapların konusudur, bizim Ortadoğu bataklığına girmememiz gerekir’ diyenler aynı zamanda bu yabancılaşmayı üreten zihniyetin temsilcileridir; dolayısıyla onların durumu daha vahimdir.”

İNSANLIK DURUMU

Kudüs meselesi sadece biz Müslümanların meselesi değildir, orası Hıristiyanların olduğu kadar, Musevilerin de meselesidir; Kudüs’ün bu kimliği, biz Türkler açısından evrensel bir mekân olarak bütün dinlere açık bir biçimde yaklaşık dört yüzyıl muhafaza edilmiştir. Bu bakımdan bizim Kudüs meselesine bakışımızın merkezinde bir ‘İnsanlık meselesi’ durmaktadır. Bunun içindir ki ABD destekli terör devleti uygulamalarının yaptığı insanlık düşmanı tahribatın boyutları büyüktür ve bundan yaralanan sadece Müslümanlar değil ‘insanlık vicdanını’kaybetmemiş olan herkes olmuştur.

“Meselenin siyasi boyutlarından söz etmiyorum, burada temel sorun hümaniter değerlerdir. Kudüs gibi kutsal dinlerin merkezinde yer alan manevi bir mekânın varlığına yönelik bir saldırı, aynı zamanda orada sembolik olarak yaşayan bir inanç değerini sosyal bakımdan temsil eden Filistinlileri yok etmeyi amaçlamış bir zihniyet yapısını göstermesi bakımından ciddi bir sorundur. Başka dinlere, başka inançlara onların mekânsal/sembolik değerlerine karşı tavır almak, her şeyden önce insanlığın birikimine karşı tavır almaktır ki bu anlayışın nasıl hastalıklı bir kişilik yapısını, hastalıklı bir ideolojiyi yarattığını ayrıca incelemek gerekir.”

BARIŞ VEYA BARIŞ

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul zirvesinin toplaması ve bu aşamada Papa ile görüşmesi, Venezuela Devlet Başkanı Maduro’nun zirveye katılımının sağlanması yönündeki tavırları, meselenin bir insanlık değeri olarak anlaşılması açısından önemli adımlardır. Bu noktada, ABD’nin ortaya koyduğu tavrın, sadece terörist bir devlet politikasına yani İsrail’in yayılmacı tavrına destek olmanın ötesine geçtiğini söylemeye gerek var mıdır?

“ABD, uluslararası hukuku, inançtan, çalışma haklarına kadar hayatın bütün alanlarında özgürlükleri yok eden, Filistinlilerin kendi topraklarında ‘yaşama haklarına’ saldıran bir siyaseti onaylarken, başta barış olmak üzere bütün insani değerlere karşı tavır almış olmaktadır.” Bunun sonuçları arasında üçü çok önemlidir. Bunlardan ilki, Türkiye bir insanlık değerine sahip çıkarak, bütün dünyaya yeni bir küresel yönetim sistemine duyulan ihtiyacı kamuoyuna taşımış bulunmaktadır. İkincisi, ABD’nin yanlış siyasetinin beslediği ‘devlet terörü’ üreten Siyonist ideoloji kendi karşıtını yaratarak anti-semitizm eğilimi gibi hastalıklı siyasal tutumların oluşmasına yol açmaktadır. Üçüncüsü, yanlış politik tutumuyla İsrail’in kendi ‘meşru varlık alanını’ tahrip etmesi gibi bölgesel barış imkânını engellemesidir ki bu istikrarsızlığın küreselleşmesine yol açmaktadır.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar