Halil BERKTAY
[12-13 Şubat 2022] Ama herkes şüpheyle bakıyor bu sözlere. Çünkü bir yandan da Rus ordusu ve donanması, Ukrayna çevresindeki kara ve deniz manevralarını yoğunlaştırmakla kalmıyor; cümle âlemin gözüne sokuyor bu tatbikatları. Amaç tehdit ve baskıdan, yıldırmaktan başka ne olabilir? Münih 1938’dan, Ukrayna 2022’ye nasıl geldik? Tek fark bugün Batı’nın yatıştırmacı olmaması mı? Yetecek mi — eşitsiz gelişim sonucu gene Batı’nın içine düştüğü zaafı dengelemeye? Bu zaaf ne zaman başladı ve belirginleşti?
Hepsine, geçen yazımda 1930’lar hakkında sıraladığım tesbitlerden hareketle cevap vermeye çalışayım. Karşılıkları var mı, ya da ne kadar var, nereye kadar var? (1) Önce bir demokrasi yükselişi. Evet, bu tutuyor. 1918’de Avrupa’nın büyük hanedan imparatorlukları (Rusya, Avusturya-Macaristan, Osmanlılar) çökmüş; dağılmalarından doğan bir dizi küçük devlet, cumhuriyet ilân etmiş, kendine bir anayasa benimsemiş, parlamenter demokrasi yoluna girmişti (1923-25 arasındaki haliyle Türkiye de bu kategoride sayılabilir). — 1989-90’da buna Komünizmin çöküşü, Sovyetler Birliği’nin dağılması, Soğuk Savaşın sona ermesiyle birlikte esen ilk demokrasi ve özgürlük rüzgârı tekabül etti. Tipik olarak Doğu Avrupa, sosyalizmden kapitalizme, komünist tek parti rejimlerinden demokrasiye büyük bir dönüş yaşadı.
(2) Fakat sonra tekrar otoritarizm. Evet, bu da tutuyor, hattâ asıl bu tutuyor, en fazla bu tutuyor, geri dönüp baktığımızda. 1920’lerden itibaren Avrupa’yı askerî rejimler, kraliyet diktatörlükleri, aşırı sağın başka tahakküm ve hegemonya biçimleri kaplamaya başlamış; 1929’da patlak veren Büyük Bunalım bu süreci hızlandırmıştı.
(2.1) Bugün de (göç ve sığınma sorunları dahil) bir bütün olarak liberal küreselleşmeye tepki içinde (veya onu bahane ederek) benzer bir trend yükselişte. En çarpıcı örnekleri, öncelikle Rusya’da (neredeyse neo-Stalinist diyebileceğimiz) Putin ile, Çin’de (tek adamlığı itibariyle neo-Maoist sıfatına fazlasıyla lâyık, Deng Şiaoping’in rotasyon ve kollektif liderlik reformlarını da bu uğurda tersyüz eden) Şi Cinping. ABD’deki muadilleri, dört yıllık başkanlığının ardından pusuda beklemeyi sürdüren Trump ve Trumpçılık. Avrupa kıtasında, giderek “illiberal demokrasiler” diye anılan bir dizi rejim ve lider: (yukarıda solda) Belarus’ta Lukaşenko, (yukarıda sağda) Macaristan’da Viktor Orban, halka sürekli parmak sallayan asık suratlı adamlar. Polonya’da Kaczynski kardeşlerin Hukuk ve Adalet partisi. Hindistan’da Modi’nin Hindu milliyetçisi, İslamofobik sağ-popülizmi. Myanmar’ın generalleri. (Bir okuyucum, değerli Onur Atalay, bu popülist eksen kaymasının İtalya’da Berlusconi ile başladığına işaret etti; herhalde ona Fransa’da Sarkozy’yi de eklemek gerekir.) Türkiye de oralarda yer almakta.
(3) Kutuplaşma ve merkezin, ara zeminin yokolması. 1930’lar gibi bugün de, ister ulusal, ister uluslararası planda geçerli. Şu farkla ki, günümüzde (a) aşırı sol diye bir şey yok (kalmadı); (b) aşırı sağ da Faşizm ve Nazizm gibi teorileştirilmiş, doktrinleştirilmiş olmaktan uzak. Ülkeden ülkeye, kültürden kültüre değişen kılıklara bürünebiliyor. Bu koşulla, günümüzde kutuplaşma bu her çeşit sağcı otoritarizm ile demokrasi arasında cereyan ediyor.
(4) Kutuplaşmanın ideolojileri. 1930’larda, demiştim, aşırı solda Komünizm, aşırı sağda Faşizm ve Nazizm, demokrasi karşıtlığının (ya da liberalizmden ve demokrasiden kaçışın) en ekstrem örnekleriydi. İşin burası bugün biraz farklı. Böyle sert çekirdekli, katı bir biçimde teorize edilmiş ideolojiler yok. Yukarıda da belirttiğim gibi, özellikle aşırı sol (Komünizm) artık mevcut değil. Aşırı sağ (daha doğrusu aşırı sağlar) var, ama Faşizme ve Nazizme göre çok daha az doktriner. Çok daha oportünist ve pragmatik.
(4.1) Ama aşırı-milliyetçilik ve ırkçılık o gün de, bugün de hep ön planda. Bir zamanlar Nazizmin hedefi Yahudiler ve Slavlardı. Bugünün aşırı sağlarının hedefinde gene etnik ve dinî farklar, ama biraz daha çeşitli etnik ve dinî farklar var. İslâm çok ciddî bir bölünme çizgisi. Bu, fay hattının tek tarafı değil, her iki tarafı için de geçerli. Amerika’da Trumpçılık, Almanya’da AfD, gene Alman polisi içinde yükseldiği görülen ırkçılık, militarizm ve illegal örgütlenmeler, Fransa’da Eric Zemmour, Marine Le Pen ve benzerleri, İslâmofobi üzerinden kendilerine otoriter, diktatoryal bir niş açmaya çalışıyor.
(4.2) Ne ki, sağ otoritarizm bundan ibaret değil ve İslâmcılık da sadece mağdur ve mazlum değil. Bu sağcı popülist otoritarizm öbeği içine, net söyleyeyim, militan İslâmcılık, İslâmcı terör ve cihadçılık da giriyor. Sadece “öteki”ni, ”karşı taraf”ı tahrik etmesi bakımından değil, doğrudan doğruya kendi ideolojik ve siyasî değerleri, normları, hedefleri bakımından giriyor. El Kaide, IŞİD ve Taliban örnekleri ortada. İktidara yürüyüş süreçlerinin nelere malolduğunu da, iktidara geldiklerinde nasıl bir düzen kurduklarını da herkes görüyor. Son derece dar, alabildiğine dar bir “biz”in dışındaki bütün “öteki”lere kan ve zulüm dışında hiçbir şey vâdetmiyorlar.
(4.3) Fakat özetle: Etnik ve dinî farklar, göç ve iltica hareketleri, gerek uluslararası alandan gerekse tek tek ülkelerin içinden kaynaklanan yabancı düşmanlığı, toplumları bölüyor, ortak kabulleri sarsıyor, demokrasiyi giderek daraltıyor, demokratları köşeye sıkıştırıyor, sırtını duvara verip savunmada kalmaya zorluyor. — Öyle veya böyle; “tek doğru”cu, “tek yol”cu, “sadece biz”ci düşünce tarzları, özgürlük ve demokrasiye yaramıyor. Bunlardan sadece demokrasi düşmanlığı türüyor. Totaliter boyutlara ulaşıp ulaşmaması, belirli bazı ortamlarda demokrasinin tarihsel birikimi ve gelişme düzeyiyle ilgili. Örneğin Amerika’da federal hukuk düzeni ve Demokrat Parti direniyor enikonu. Fransa ve Almanya’da bazı şeyler hâlâ söylenemiyor ve yapılamıyor. Ama Avrupa’nın doğu ve güneydoğu periferisi ile ötesine geçtiğimizde manzara değişiyor. Arazi çok daha çetin, iklim çok daha hırçın bir hal almaya başlıyor.
(5) Batı düşmanlığı. Bu noktada kısmen örtük ama gene de çok büyük bir buluşma söz konusu. 1930’larda da, bugün de birçok akım aslında toptan Batı’ya değil, liberalizme ve liberal-demokratik değerlere düşman (liberalizme getirilen haklı ve sağlıklı eleştirileri, örneğin Etyen Mahçupyan’ın bireyin mutlaklaştırılmasını aşan bir ortak ahlâk yoksunluğuna ilişkin tesbitlerini bir yana bırakıyorum). Ama (a) hangi dönemde zuhur ettiklerine; (b) özgüven düzeylerine; (c) Avrupa-içi mi, Avrupa’nın periferisi mi, Avrupa dışı mı olduklarına göre, bunu nasıl ifade ettikleri değişebiliyor. 19. yüzyılın ikinci yarısında Bismarck ve Prusya geleneğinin, 20. yüzyılın ilk yarısında Hitler’in liberalizm ve demokrasi düşmanlığı var, ama kestirmeden Batı düşmanlığı yok. Tersine, asıl Batı biziz, Batı’yı — ilk örnekte, milleti ve devleti zaafa uğratan ferdiyetçilik karşısında; ikinci örnekte — aşağılık Slav ırkına ve uluslararası Slav-Yahudi komünist komplosuna karşı — biz savunuyoruz diyorlar. Ulusalcı Türk faşistlerinin çok sevdiği Milosevic ve katilleri de öyle diyordu, Müslüman Boşnakları boğazlarken: Biz “Semavî Sırplar” 1389’da Kosova’da olduğu gibi şimdi de Batı’nın son kalesiyiz, Doğu barbarlarına karşı.
(5.1) Günümüzde ve Avrupa’nın kâh kıyısından, kâh ötesinden farklı bir retorik yükseliyor kuşkusuz. Birincisi, hem Faşizm ve Nazizmin, hem Komünizmin yaşanmış ve yenilmiş, çökmüş olduğu bir dünyada, biz temelde eşitliğe, özgürlüğe, hukuk devletine düşmanız demek de o kadar kolay değil, yeni bir “diktatörlük teorisi” kurmak da. İkincisi, coğrafya değişik; Batı’nın geri kalmışlarından 1870-1914 emperyalizmi ve kolonyalizminin (İslâm âlemi dahil) Doğulu mağdurlarına uzanıyor. Dolayısıyla “tek parti”ciler, “tek adam”cılar, “tek yol diktatörlük”çüler açısından geçerli bir opsiyon haline geliyor, anti-emperyalistlik oynayıp genelleştirilmiş bir Batı düşmanlığının ardına saklanmak.
(5.2) Contested victimhoods diye bir mesele var: çok kıymetli “paylaşılamayan mağduriyetler.” İsrail’in Holokost mağduriyeti (olanca vahşetiyle birlikte) böyle tükenmez bir sermaye; benzer şekilde, Çin’in, Myanmar’ın, Venezuela’nın, Afrika ve Orta Doğu’daki birçok rejimin, daha genel olarak İslâm âleminin kolonyal travmaları da (bir kere daha, olanca vahşetiyle birlikte) gene böyle tükenmez bir sermaye. Batı her şeyiyle yanlış. Değerleri de yanlış, bu değerleri üstten ve dışarıdan dayatmaya kalkması da. Demokrasi, hukuk, insan hakları (ya da ihlâlleri): hepsi uydurma, hepsi sahte, hepsi yalan. Hepsi birer komplo; Sorosçu “renkli devrim”lerin (veya Gezi hareketinin) yıkıcılık ve müdahale gerekçeleri. Özellikle hukuk, uluslararası hukuk, uluslararası anlaşmalar çok, çok tehlikeli. Bu yüzden, Belarus’tan Macaristan’a kadar (ve Türkiye’yi de içine alan) çok geniş bir alanda, millî hukuk mu Avrupa hukuku mu, uluslararası anlaşmalar geçerli mi geçersiz mi, AİHM kararlarına uyulmalı mı uyulmamalı mı tartışmaları yaşanıyor.
(5.3) Bu tür çatışma ve çekişmelerde bir mantık sorunu da var. Batı’ya mı, insanlığa mı ait? Genellikle toptancılık hakim; hiçbir ayırım yapılmıyor, evrensel değerler ile “Batı değerleri,” hattâ evrensel bilim ile “Batı bilimi” arasında. İnsanlığın uzun serüveninde, ilk Batı’da uçverdi diye, ilk Batı’nın içinden çıkageldi diye, ilk Batı’da kültürleşti ve kurumlaştı diye, bazı şeyler sadece Batı’ya ait, dolayısıyla “bize” yabancı, dolayısıyla şeytan işi oluyor. Üniversiteler de nasibini alıyor bundan. Bizatihî üniversite kurumu, “Batı değerleri” ve “Batı bilimi” dışında düşünmeyi imkânsız kılan bir zihinsel köleleştirme aracı sayılıyor. Buna karşılık eski medrese öğretimine bir keramet vehmediliyor. Üniversite yerine, İslâm-Osmanlı medreselerine ve medrese tarzı öğretime dönmeyi savunanlara rastlanabiliyor.
(6) Solda Batı düşmanlığı. 1920’lerden 1980’lere kadar, biraz benzer bir duruş sosyalist sol için de geçerliydi. Bir ayağı Kemalizmin iç çelişkilerinde, Batı ile karmaşık aşk-ve-nefret ilişkisinde, modernleşmeciliği ile “tam bağımsızlık”çılığının elele gitmesindeydi. Diğer ayağı doğrudan doğruya Marksizmin anti-kapitalizmi ve Leninizmin anti-emperyalizmindeydi. Ama anti-modernist değildi. Sosyalizm, modernitenin piyasacı ve özel mülkiyetçi olmayan, özgürlükçü değil eşitlikçi, kollektivist bir alternatifini temsil ediyordu. Batı, faraza Türkiye’yi (kasten, bile isteye, bir komplo sonucu) “geri bıraktırmış”tı. Devrim ve sosyalizm modernleşmeyi “gardrop Atatürkçülüğü”nden çok daha iyi uygulayacak; “geri bıraktırılmışlığı” altedip “yetişme”yi, “muasır medeniyet seviyesine ulaşma”yı çok daha iyi başaracaktı. Düşünce, bilim ve üniversiteler gibi alanlarda sol, “burjuva ideolojisi”ne karşıydı (bunun ne olduğunu pek bilemese de). Ama bizatihî Batı’ya, “Batı mirası”na karşı değildi.
(6.1) Bir, Sovyetler Birliği’nin çöküşü; iki, diğer sağ otoritarizm varyantlarının, özellikle de militan İslâmcılığın yükselen (ve asla rekabet edemeyecekleri derecede katı) Batı düşmanlığı, eski solcular için bir parça düşündürücü oldu mu, oluyor mu bu açıdan? Ya da aynı katı İslâmcılığın Marksizmi de, Leninizmi de, Komünizmi de Batı’nın (kötülüklerinin) hesabına yazması, ne anlama geliyor günümüzün mevzilenmeleri bağlamında? Düzen-içi reformlarla değil, toptan anti-sistemik bir işçi sınıfı devrimiyle gelecek bir sosyalizm tasavvuru tarihe karışmışken, eski sosyalistler neresinde duruyor (anti-kapitalizm ve anti-emperyalizmlerinin değilse de) kendi doktriner Batı düşmanlıklarının? Meselâ Putin’e baktıklarında millî ve yerli bir anti-emperyalist mi görüyorlar; sinsi, kurnaz ve amansız, Makyavelist, gerçekten yüzde yüz ahlâküstü bir diktatör mü? Avrupa Birliği’nin Macaristan, Belarus ya da Polonya gibi rejimleri uluslararası hukuk normları açısından sorgulamasından (demokrasi adına) hoşlanıyorlar mı, (anti-emperyalizm adına) red mi ediyorlar?
(6.2) Ulusalcılığın, yani (sağdan değil) eski sosyalist soldan türemiş bir tür çılgın, ekseni kaymış, faşizan milliyetçiliğin cevabı açık bu sorulara. Onlar enternasyonalizmlerini çoktan unutmuş veya bir tür yeni diktatörlükler enternasyonalizmine kaymış; artık hep küreselleşme ve evrensellik karşıtı; hep ulus-devletten, anti-emperyalizmden, körü körüne Batı karşıtlığından, otoriter iktidarlardan, komplo teorilerinden, beka dâvâlarından, millî ve yerli kimliklerden, hattâ miadını çoktan doldurmuş “millî tarih” efsanelerinden yana. Peki, kendilerini ulusalcı saymayan birkaç yüz kişilik solcu mahfiller nerede duruyor? TİP’ten, TSİP’ten, tarihsel TKP’den, ya da Dev-Yol’dan, Dev-Sol’dan, Kurtuluş’tan vb kalan eski solcular, şimdi ellilerinde, altmışlarına, yetmişlerinde olması gerekenler, birey olarak nerede duruyor? Uluslararası ölçekteki demokrasi dayanışmaları konusunda nerede duruyorlar? Kabul mü, red mi? Bilemiyorum doğrusu.
(7) Sağın üstünlüğü. 1930’ların sağ-sol yelpazesi simetrik değildi demiştim, son yazımda. Komintern Marksizmi içinde doğup büyümüşseniz, düşünce evreniniz de realizmden çok uzak oluyordu. Dünyayı Sovyetlerden, Stalin’den, Dimitrov’dan ibaret sanabiliyor; Faşizme Karşı Birleşik Cephe’nin geniş kitleleri peşinden sürüklediğine inanabiliyordunuz. Oysa pek öyle değildi gerçek durum. Aşırı sağın çekim gücü, aşırı solun çekim gücünden kat be kat fazlaydı. 1942-43’e kadar, bütün çözümlerin sağda arandığı bir dönemdi.
(7.1) Bugün de öyle. Liberal demokrasinin göçler ve sığınmacılar, sosyo-kültürel sarsıntılar, yabancı düşmanlığı, yeni milliyetçilik ya da yeni ırkçılık gibi çeşitli sorunlara çözümleri çok zayıf kalıyor. İyi niyetli temennilerden ibaret kalıyor, çoğu zaman. Evet, liberalizmin birey ötesi bir ahlâkı yok. Tek tek ahlâkî tutumları olabiliyor ama bunlar birleşmiyor, teorileşmiyor, öğretileşmiyor, kollektif bir güç kazanamıyor. Ya da şöyle diyelim: demokrasi, liberalizmden daha ileri bir demokrasi ideolojisi ve kimliği üretebilmiş değil bugüne kadar. Hangi geçmiş? Hangi tarih? Demokrat Amerikalılık nedir, ne olabilir? Demokrat Almanlık? Demokrat Fransızlık? Demokrat Türklük? Demokrat Kürtlük? Düşünülmüş, toplum çapında uygulanabilir cevapları yok bu soruların. Belki sadece tek tek müşahhas örneklerinden söz edilebilir.
(7.2) Yetmiyor. Çünkü dostluk zor, düşmanlık kolay. Yapmak zor, yıkmak kolay. Bilinmeyen zor, bilinen kolay. Yeni sağ-popülizmler gayet net ve köşeli. İnsanların en kötü içgüdülerine, çabucak medeniyetsizleşebilmelerine, çok köklü ve çok âşinâ nefretlerine hitap ediyor.
Buradan gelelim, demokrasinin bu genel zaafı ortamında yükselen emperyalistlere. Devam edeceğim.
Yazarlar
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkumuş hainler ülkeden kaçıyor! 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENVe casusluk hikâyesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSarkozy hapiste 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMuhalefetin gerçeklikle bağı koparsa… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Türk soylu yabancı” mı, “herkes Türktür mü (vatandaş?) daha doğru? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon yerli ve demokratik çözümün yol haritasını hazırlamalı 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTGöbeklitepe… Urfa İzlenimleri – 2 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDem Parti’ye çullanmanın hafifliği 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNMadencilik yasasının gölgesinde hasat: Çatalağaç zeytin taşınamaz 21.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERFransa’yı krizden kurtaran emeklilik hakları 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Bora“Çetin Ceviz Çıkan Ankara Ahalisi” 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuksuz Türkiye inadı ve af… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÇifte hukukta son perde: Ünsal Ban nasıl kaçtı? 16.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları














































































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024