Halil BERKTAY
Bitiriyorum. Kürt sorununa, Türk ırkçılığına ve PKK’ya ilişkin, 11 aralıkta başladığım bu uzun yazı dizisinde, daha önce değinmediğim ve şimdi eklemek istediğim tek bir nokta kaldı. Bu da Kürtlük veya Kürt kimliğiyle ilgili.
Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmelerinin ANF tarafından derlenip yayınlanan notlarında, şu fikre çok rastlanıyor : AKP “kendi Kürdü”nü yaratma peşinde. Ve bu, inanılmaz derecede korkunç, iğrenç bir girişim sayılıyor. Öcalan ne zaman AKP’nin neden bir “facia” ve “en büyük tehlike” olduğunu anlatmaya girişse, hemen ardından bu “kendi Kürdünü yaratma” ifadesi geliyor. Âdeta, AKP’nin neden baş düşman sayılması gerektiğinin aşikâr, izahtan vareste gerekçesini oluşturuyor.
Aynı fikir, bir kısım BDP önde geleninin kaleme aldığı, internette dolaşan yazılarda da sürekli yankılanıyor. Demek, bunlara göre Kürt dünyası, AKP’nin istediği “kendi Kürdü” ile asıl Kürt, gerçek Kürt, olduğu ve olması gerektiği gibi Kürt arasında ikiye ayrılıyor. Son gruptaki bu hakikî Kürtleri kimse yaratmış, inşa etmiş, kurgulamış değil. Onlar kendiliklerinden öyle. Tabii Kürt halkının has evlâtları işte bu Kürtler.
Ezelden beri varolan, değişmez bir Kürt özünü simgeliyorlar. Her halükârda, milletin büyük çoğunluğunu onlar oluşturuyor.
Buna inanmamız, bunu sorgulamaksızın kabul etmemiz bekleniyor. Nasıl desem, biraz alınıyorum buna. Genel olarak milliyetçilik ve özel olarak Türk milliyetçiliğiyle uğraşan bir tarihçiyim, yıllardır. Hayatımın üçte ikisini (teorik anlamda) militan bir Marksist, bunun yarısını da aktif bir Maocu olarak geçirdim. Politikanın pisliğini, dar kadro örgütlerinin Orwell-vârî “ikilidüşün” (doublethink) ve “yenikonuş” (newspeak) dünyasını az buçuk yaşadım. Auden, sürgündeki Thukydides, der, Demokrasi hakkında atılabilecek bütün nutukları da, diktatörlerin suskun mezarlara ne gibi yaşlanmış saçmalıklar anlattığını da biliyordu (Exiled Thucydides knew / All that a speech can say / About Democracy, / And what dictators do, / The elderly rubbish that they talk / To an apathetic grave). Korkarım ben de ister komünizme, ister milliyetçiliğe ilişkin bütün yorgun yalanları hem fazlasıyla dinledim, hem (tabii ilki için) bizzat söyledim, zamanında. Şimdi ihtiyarlarken, Kanlıca’nın sonbaharlarını değil, asıl bu acıları bir bir hatırlıyorum.
Gerçek Türkler, gerçek Kürtler, gerçek işçiler, gerçek Müslümanlar. Gerçek Atatürk ve Atatürkçülük; gerçek Marx ve Marksizm. Hâlâ böyle, bu kadar tarih dışı, bu kadar idealize edilmiş kategoriler üzerinden konuşulabiliyor, bu çağda. “Bilimsel sosyalizm” mutasavver bir proletarya yarattı : saf, temiz, örgütlü/örgütçü, “zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan.” Reel işçiler böyle miydi, (sırf) bunlar mıydı ? Aradaki farkı “burjuvazinin etkisi”ne, ya da işte onların (Süleyman Demirel’in, Seyfi Demirsoy’un, Halil Tunç’un) “kendi işçileri” olmalarına bağladık. Köylüler için de aynı şey söz konusuydu : bir, bizim (olması gerektiği gibi olan) yoksul köylülerimiz vardı, bir de DP’nin, AP’nin “kendi köylüleri.” Binnaz Toprak Radikal’de yazarken “gerçek İslâm”dan söz ediyordu bir ara. Polemikler yapılmış, taşradaki yeni Müslümanlığın öyle mi böyle mi olduğu tartışılmıştı. Bense o “gerçek İslâm” lâfına (ya da Toprak’ın, kendi bildiği ve tercih ettiği bir Müslüman tipini “gerçek” ilân etmesindeki kolaylık ve rahatlığa) şaşıp kalmıştım. Başka bir örnek, Nabi Yağcı. Aynı demokrat saflarda yer alıyor, pek çok siyasî tesbiti paylaşıyoruz. Ama bazen Nabi’nin de bir “gerçek Marksizm” damarı tutuveriyor. Marx’ı yanlış okuduk, diyor örneğin. Yani (Althusser ve öğrencilerinin, Balibar ve Ranciere’lerin bir ara herkesi inandırmaya çalıştığı gibi) “doğru” okusaydık bunlar olmayacak mıydı ? Bunun, Kuran’ın doğru yorumu gaza ve cihada imkân vermez iddialarından farkı nedir ? Yunus “bir ben vardır bende, benden içerü” demiş. İslâm mistisizmi. Bunun karşısına Marx mistisizmini mi dikeceğiz ? Böyle pirüpak bir Marx mı var, Marx’tan içerü ?
Bu felsefî arkaplanlardan sonra, gelelim Kürtlere. Var mı böyle, Öcalan’ın ya da BDP ve DTK’lıların dediği gibi, değişmez bir Kürt tipi veya kimliği ? Hayatın basit gerçeği şudur : toplumdaki bütün güçler, bütün ideolojiler, bütün parti ve gruplar, çeşitli etnik kesim veya sosyal sınıfları etkileyip yanlarına çekmeye; böylece “kendi” işçilerini, “kendi” köylülerini, “kendi” Türklerini, “kendi” burjuvazilerini (bkz. son TÜSİAD rezaleti), “kendi” kadınlarını... ve tabii şimdi de “kendi” Kürtlerini yaratmaya çalışıyor. Birincisi, bu gayet normal. İkincisi, reel hayatta varolan işçiler, köylüler, Türkler, kadınlar, işadamları ve Kürtler, bütün bu çabaların kesişme ve karışmasından ibaret.
Üçüncüsü, PKK da gerçek Kürtler diye “kendi Kürtleri”ni gösteriyor aslında. Doğal bir kategoriyi değil, kendi inşa ettiği Kürt (= PKK) kimliğini. Bejan Matur’un anlattığı, örgütü bir kutsallık biçiminde yaşayan kişileri.
Dördüncüsü, PKK’nın “kendi” Kürtlerini geliştirme hakkı neyse, AKP’nin “kendi” Kürdünü yaratıp öne çıkarma hakkı da o. Aynı ölçüde meşru. Ve barış geldiğinde (gelirse) demokratik ortamda bunlar rekabet edecek. PKK da bundan mı korkuyor, nedir ?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024