Kemal CAN
24 Haziran’ın görünen tablosu, tek adam rejimini kurmayı başaran Erdoğan’ın artık tek başına iktidar olmadığı. Yıllardır peşinde koştuğu, bu uğurda partisini bile feda ettiği başkanlığı yakalamış olan Erdoğan’da bir “başarı” havası görülmemesi, ağır bir memnuniyetsizlik alameti sayılabilir... Eğilimlerden çok beklentileri ölçmüş olan anketler ve sokak havasının yanıltıcı iyimserliği karşılık bulmadı. Bir yıl önce hiç şaşırtıcı olmayacak hatta kısmi başarı kabul edilebilecek bir sonuç (Tek oy kaybı yaşayan partinin AKP olması) büyük bir yenilgi olarak yaşandı...
1- 24 Haziran şaşırtıcı aynılıklar içeren, beklenenin epey uzağında ama bilinene çok yakın sürpriz bir sonuç üretti. Bir cümlenin içinde bu kadar çelişik ifadenin yer almasını sağlayan yapısal bir anormallik bu. Bu sonuçların “olabilir mi böyle bir şey” kalıbına uyan çok yönü var. Bunların ancak bir kısmı gördüklerimizle, görmemize izin verilenlerle yorumlanabilir. Bir kısmı için ise, “başka türlü” bilgilere ihtiyaç var. Eşitsizlik konusunda da göremediklerimizden önce apaçık gördüklerimiz var. Sonuçların ürettiği gelecek üzerine düşünürken hangi kısmına bakılması gerektiğini yine de iyi düşünmek gerek.
2- Siyaset analizlerinde, komplo iddia ve olasılıklarını hesaba katmak, etkilerini küçümsememek elbette önemli. Güç odaklarının, kontrolsüz iktidar imkanlarının belirli siyasal sonuçlar için özel ve örtülü faaliyetleri olacağını düşünmemek için bir neden yok. Bunları açığa çıkartma konusundaki çabalar da saygı duyulması gereken şeyler. Fakat, olup biteni sadece bunlarla açıklamak, anlamaya zorlamak bazen hiç bitmeyen şaşkınlıkların da kaynağı haline gelebiliyor. Ayrıca her şeyi belirleyen komplo iddiası, olumlu saydıklarınızı da kendi parçası haline getirir. “Her şeyi belirlemişler bir biz dışındaydık” kolay anlatılamaz.
3- 24 Haziran’da bilemediğimiz, sadece sezebildiğimiz bazı tuhaflıklar olduğuna kuşku yok, bunlar açığa çıktıkça tartışmaya devam edeceğiz ama üzerine konuşulabilecek ve bütünü daha çok belirleyen görünür gelişmeler de az değil. Dolayısıyla konuşmaya, tam kanıtlanamayan, mekanizması açık biçimde ortaya konulamayan ihtimaller ve şüpheler üzerinden başlamak yerine, ortada olan ve üzerine düşünülmeyi hak eden gerçek tablolarla ilişkiyi fazla kopartmadan devam etmek daha yararlı olabilir. Bir seçim klasiği olan “seçmen mesajı” hakkında konuşulabilir.
4- Önce mesajına bakacağımız seçmenin 24 Haziran motivasyonuna dair söylenecekler var. Seçimden önceki son Gazete Duvar yazısında “24 Haziran hem iktidar hem de muhalefet seçmenini sorumluluk almaya zorluyor. Dolayısıyla, seçimin sürprizli sonucunu da kararsızlar değil, verilen kararlarla ilgili alınan sorumluluklar belirleyecek” yazmıştım. Galiba her iki seçmen grubu da, seçime katılım oranlarından anlaşılacağı üzere, bu sorumluluktan kaçmadı. İktidar seçmeni de, referandumdan farklı olarak, “ne yaptığının farkında olarak” davrandı.
5- Senelerdir olduğu gibi, 24 Haziran seçiminde de iktidarı destekleyen seçmen çok açık biçimde ne yaptığını, neyi desteklediğini veya neyin karşısında olmayı önemsediğini gösterdi. 1 Kasım 2015 seçimi için söylenebilecek olağanüstülük ve zorlama, 16 Nisan için söylenebilecek kafa karışıklığı bahaneleri, bu sonuçlar için ileri sürülemez. İktidar seçmeninin büyük bir bölümü için, mecbur veya kurban destekçi tanımı yapmak da artık çok gerçekçi değil. Yetiştirilecek değil, zaten yetişmiş olan kindar nesil rövanşist tatminini henüz tamamlamamış gibi.
6- Türkiye seçmeninin kahir ekseriyeti için, kimin iktidarda olduğu, nasıl bir iktidar performansı ortaya koyduğundan daha önemli. Hatta, muhalefet rüzgarının ürettiği T A M A M ihtimali ve “gidiyorlar” havası, iktidar seçmeni için de savunma refleksini ateşlemiş görünüyor. “Değişim” ihtimali sadece muhalefet seçmenini değil, iktidar seçmenini de etkilemiş. AKP mitinglerine yoklama vermeye gider gibi katılan heyecansız taban, aynı görevi sandıkta da yerine getirmekten geri durmamış. Seçimi evlerinde geçiren MHP’liler de, sadece oy vermek için ve kutlama yapmak için çıkmış anlaşılan.
7- 24 Haziran itibariyle sonucu belirleyen seçmen çoğunluğu ve sonuç üzerinde etkili olabilen güç merkezleri, değişime değil, mevcudun nasıl devam edeceğine karar verdi. Bir taraftan bakınca aktörlerin ve genel blokların aynı kaldığı ama kombinasyonun iç dengesi açısından bakıldığında da tablonun dikkat çekici bir farklılığa, en azından yeniden düzenlemeye açık hale geldiği düşünülebilir. Özellikle iktidarı destekleyen seçmen bloğunun kimlik öncelikli bir tercih yaptığı ve iktidarın ağırlık merkezinin nerede olacağı konusunda da bir eğilim işaret ettiği görülüyor.
8- Seçim öncesinde anketlerdeki yaygın yanılgının, alanda çalışan parti temsilcilerinin ve bağımsız gözlemcilerin edindiği isabetsiz izlenimlerin nedeni, yaptığının farkında olan iktidar seçmeninin aldığı sorumluluğu açıkça üstlenmek konusunda o kadar hevesli olmaması. Yapmakta olunan, yapılması gerektiği düşünülenler her zaman gururla taşınacak veya açıklanacak şeyler olmayabilir. 1980 Anayasası’na büyük bir çoğunlukla onay verenlerin hâlâ kayıp olması gibi. Bugün o yaş grubunda yapılacak bir ankette evet veren oranı gerçekleşenin tam tersi çıkacaktır.
9- 24 Haziran seçim sonuçları, iktidar oyları açısından geçmiş seçimlerle kıyaslandığında en çok 7 Haziran 2015’e benziyor. AKP’nin 7 Haziran’daki yüzde 40’ı şimdi 41,5 olarak gerçekleşti. Cumhur İttifakı’nın toplam oyu da 7 Haziran’da yüzde 56 idi, şimdi yüzde 54. MHP oylarındaki ilginç değişim bir kenara bırakılırsa, özellikle AKP’nin 2011 itibariyle başladığı erimenin devam ettiği, çok partili bir mecliste tek başına iktidar olacak desteğin altında yoluna devam edeceği görülüyor. 7 Haziran’daki AKP-MHP koalisyonu da bir kez daha işaret edildi.
10- Peki MHP 7 Haziran 2015 tarihinde bu koalisyonu neden kabul etmedi? Belki bu sorunun cevabını geçen sürede, Bahçeli’nin adım adım yürüttüğü politika ile aldığı sonuçlarda görmek mümkündür. Neredeyse hiç siyasi risk üstlenmeden, partisindeki muhalefetten kurtulup, iktidar bloğundaki “devlet” temsilciliğini de tescil ettiren Bahçeli, bütün bunların üzerine oylarını da 1 Kasım seviyesinde korumayı başardı. Bu cümleyi Bahçeli’nin etkin siyasi aklıyla ya da MHP’ye yüklenmiş (ve sağlanmış) rolle açıklamak durumu pek değiştirmiyor.
11- 24 Haziran’ın görünen tablosu, tek adam rejimini kurmayı başaran Erdoğan’ın artık tek başına iktidar olmadığı. Yıllardır peşinde koştuğu, bu uğurda partisini bile feda ettiği başkanlığı yakalamış olan Erdoğan’da bir “başarı” havası görülmemesi, ağır bir memnuniyetsizlik alameti sayılabilir. Erdoğan, münafık krizini hafif atlatmakla birlikte, MHP’ye olan başkanlık borcunun ve başta güvenlik bürokrasisi olmak üzere bu tablodaki “devlet” katkısının anlamını gayet iyi biliyor. “Denge, denetleme görevinin” kime karşı olduğu da çok açık.
12- Seçimin yarattığı zoraki koalisyon resminin yanıltıcı olabileceğine dair değerlendirmeler, AKP’nin mecliste İYİ Parti’den HDP’ye kadar uzanan geniş bir “oynak koalisyonlar” zemini sağladığına dikkat çekiyor. Sayısal olarak böyle bir imkan olmakla birlikte, bunun çok tehlikeli bir macera olacağını en iyi bilen kişi ise Erdoğan. Cumhurbaşkanı iktidarını güvenceye almak için attığı her adımla tek adam yalnızlığının iyice derinlerine ilerledi, itildi veya çekildi. Dolayısıyla artık ittifak veya ortaklık kararlarında ikna eden taraf da, taşıyıcı da kendisi değil.
13- MHP’nin aldığı yüzde 11 oy oranının 1 Kasım 2015 seçimleriyle aynı olması, seçim sonuçlarında MHP oylarının aynı kaldığı ve oy değişimi tartışmalarının dışında tutulması gerektiği yanılsamasına yol açıyor. Oysa, MHP’nin rakamsal olarak aynı seviyeyi tutturması, doğal veya yapay olarak oy kaymalarından azade olduğu anlamına gelmiyor. Bölgesel olarak bakıldığında MHP oylarında da önemli bir hareketlilik olduğu anlaşılıyor. Bunu alandaki gözlemler de açıkça gösteriyor. Yani oyları sayısal olarak eşit görünse de, o oylar aynı oylar değil.
14- MHP açısından tartışma yaratan bir başka başlık ise İYİ Parti’nin kopmasına ve AKP ile bu kadar yakın bir temasa rağmen nasıl oylarını koruduğu. MHP bunu defalarca yaparak gösterdi. 90’larda travmatik Muhsin Yazıcıoğlu ayrılığından sonra oy patlaması yaptı. 70’lerde AP, 90’larda DYP ve DSP ile bugün de AKP ile yakın durarak büyüdü. Milliyetçilik yaparak MHP’den oy almak veya ona doğru oy kayışını durdurmak mümkün olmadığı gibi, milliyetçilik simidine sarılmak sadece marka sahibi MHP’ye oy taşımaya yarıyor. Bunu kanıtlamak için kaç kere daha göstermesi gerek acaba.
15- İYİ Parti’nin ortaya çıkışına rağmen MHP’nin oylarını korumasının şaşırtıcılığı yanında, iki parti oylarının toplamının büyüklüğü de dikkat çekiyor. Birincisi, İYİ Parti MHP’nin geleneksel oylarından değil büyük ölçüde “taşma alanlarından”, genişleme potansiyelinden oy aldı. İkincisi, MHP ve İYİ Parti oylarının toplamını bir ortak profil olarak değerlendirmek çok isabetli olmaz. Tıpkı Muharrem İnce’nin aldığı bütün oylar CHP’nin yeni oyu olarak değerlendirilemeyeceği gibi. Aynı hassasiyetlerle ilişki benzer profil anlamına gelmez, hele joker bir kimlik olan milliyetçilikte hiç gelmez.
16- 24 Haziran seçimlerinin çok belirgin sonuçlarından biri de, blok oylarındaki değişimde aktörlerin rolü sorusuna verdiği cevap. Akşener’in beklendiği kadar, Karamollaoğlu’nun neredeyse hiç iktidar seçmeni kopartamaması önemli bir not olarak karşımıza çıkıyor. İktidar seçmenini oluşturan milliyetçi – muhafazakâr seçmenin tanıdık aktörlere özel bir ilgi gösterebileceğine ilişkin beklenti ne liderler bazında ne de lokal örneklerde karşılık bulmadı. Doğru adaylar bulunmadığı için değil, seçmen böyle bir ikna yöntemine kapalı olduğu için böyle oldu.
17- Pozitif kampanya, somut projeler ve yakın vaatlerin seçmenin dikkatini çekeceği yolundaki öngörüler de seçim sonuçlarıyla pek doğrulanmış gibi görünmüyor. Seçimin son düzlüğünü İnce – Erdoğan polemikleri belirlemiş olsa da, vaatler bakımından hayli zengin bir kampanya dönemi geçirildi ama seçmenin sorunlar ve çözümlerle fazla ilgili olmadığı anlaşılıyor. Çünkü, kısıtlı kampanya süreci oy verme süreçlerini etkileyecek yeni bir siyasal karar süreci yaratmaya yetmedi. Aktörlere yoğunlaşma, sorunları konuşma imkanını baskıladı.
18- Seçim sürecinde çok hızlı biçimde toparlanan hatta psikolojik üstünlüğü ele geçirerek büyük bir özgüven biriktiren muhalefet, seçim sonuçlarıyla büyük bir travma yaşadı. Haklı olarak çözüm beklentisi yüksek olan muhalefet kısa menzil tuzağına çekildiği için sonucu göğüslemesi kolay olmadı. Eğilimlerden çok beklentileri ölçmüş olan anketler ve sokak havasının yanıltıcı iyimserliği karşılık bulmadı. Bir yıl önce hiç şaşırtıcı olmayacak hatta kısmi başarı kabul edilebilecek bir sonuç (Tek oy kaybı yaşayan partinin AKP olması) büyük bir yenilgi olarak yaşandı.
19- Seçim sürecinin muhalefet açısından asıl umut veren tarafı, birlikte, yan yana durabilme ve iktidarın istediği ölçüde kutuplaştırma kışkırtmalarıyla sonuç alamıyor olmasıydı. Ancak ileriye dönük umutların asıl gerekçesi olacak bu hava, seçim sonrasında pek korunamıyor gibi. “Bize gelmiş bir destek oyu yok”, “Milliyetçiliğin gücünü tam anlayamadık” gibi açıklamalar, sayısal verilerin çok üstündeki ortak enerjiyi boşa çıkartacak tuhaflıklar. Oysa defalarca göründüğü gibi, sonuç almış olsa da olmasa da, ortak itiraz ve direnç alanları yaratamayan bir muhalefet için gelecek daha zor.
20- Seçim öncesinde umutlu olmak için ne kadar gerekçe veya ne kadar kötümser veri varsa hepsi yerinde duruyor. Seçim yeni rejim inşası için köprü geçişi olarak sunulmuş olsa da, alınan sonuçtan çıkan güç koalisyonu istikrarsızlık üretmeye devam edecek. İktidar açısından kazanılan ve kaybedilen şey daha önce de olduğu gibi -neredeyse aynı destek seviyesinde- bir seçim ve kolay yönetebilme yeteneği. İktidar -büyük bir zafer havası veremese de- seçimi kazanmış olabilir ama muhalefet, kaybedip kaybetmediğine YSK’nın yapacağı açıklamayla değil, kendisi karar vermeli.
Yazarlar
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025