Kemal CAN
Dünyanın ve elbette Türkiye’nin eskisi gibi olup olmayacağı, eskisi gibi olsa bunun iyi olup olmayacağı tartışması erken başladı ama tıpkı salgın gibi daha yolunun hayli başında tuhaf, beklenmedik, geçici bir duraksama yaşıyor. Salgın ile ilgili belirsizlik geriye çekilir ve biraz alan açarsa, yeniden hızlanacak gibi. İleride olası senaryolar üzerine bol bol konuşacak zaman ve bir o kadar da mecburiyet olacak. Ancak korona krizinin sertleştirdiği koşullar, geleceğe dönük kestirimler yanında, bugüne ve içinde bulunulan duruma ilişkin kabulleri de yeniden gözden geçirmeye neden oluyor. Bazı bilinenler veya doğru kabul edilenler geçerliliğini kaybederken, bazılarının da sanılandan çok daha derinlere işlediği anlaşılıyor. Fark edildiği sanılanların denkleme dahil edilişindeki katsayılar çok hızlı değişiyor. Şimdiye kadar hem dünyada hem de Türkiye’de yaşanan krizlerde, etkilerin herkes için benzer olmaması yanında, yaşanan sorunların ortaklaştırmaya yaramadığı defalarca görüldü. Ekonomik krizlerde de siyasi krizlerde de, hem ülkeler hem de sınıflar bazında bunu tekrar tekrar deneyimledik. Şimdi bazı aynılıklar keşfedilmekle birlikte, herkesin birbirinden sanılandan çok daha uzaklara sürüklenmiş olduğunun idrakine varıyoruz. Aynıları aynı yerde toplanabiliyor mu bilinmez ama ayrılar birbirinden iyice uzaklaşıyor.
35 yıl önce Afrika’daki kuraklık-açlıkla mücadele için yapılan ve milyarlarca insanı buluşturabilen “Live Aid” konserlerinden, bugün en popüler küresel siyasi slogan haline gelen “göçmenleri durdurun” noktasına doğru ilerledi dünya. 20 yıl önce 11 Eylül ve sonrasındaki kitlesel saldırılarda estirilen “ortak güvenlik” ihtiyacı, kimsenin güvende olamadığı, kendi güvenliği için dünyayı yakmayı göze alanların da huzur bulmadığı bir boğazlaşmanın, daha fazla kan ve acının kapılarını açtı. Ekonomik krizlerde raflardan indirilen “aynı gemide olma” palavrası ve toslanan duvarlar, “zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan” düzeni yerinden bir santim öteye itemedi. Dibimize kadar gelen küresel iklim felaketi hâlâ herkesi ikna etmeye yetmiyor. Korona krizinin “sınır-sınıf tanımazlığı” da bu durumu değiştirebilir gibi durmuyor. Nasihat gibi musibetin de herkese aynı şekilde saldırıyor olması, aynı koşullarda olmayanların aynı zorluklarla sınanması, eşitlik yaratmıyor, aksine eşitsizliğin daha da derinleşmesini sağlıyor. Çareyi eşitleşmede arayacak bir güçlü sesten çok eşitsizliklerin kurtarıcı olabileceği fikri erken vaziyet alıyor. Korona krizi dolayısıyla şu kısa sürede yaşananlar, zaten bozuk olan “düzenin” yarattığı çatlaklarının, kırıklarının sanılandan büyük olduğunu gösteriyor.
Son yılların popüler kavramı kutuplaşmayı, bir niteleme olarak değil de “kutuplaştırma” şeklinde bir eylem olarak kullanmayı tercih ediyorum. Bunun bir toplumsal vasat olarak kabul edilmeyip, üretilen –zorlanan- bir siyasi fiil olduğu konusundaki kanaatimi de değiştirmiş değilim. Güncel kullanımdaki haliyle, insanlar arasında “kendiliğinden” ortaya çıkan bir kopmadan çok, bir politik enstrüman olarak müracaat edilen ötekileştirmenin, yaşadıklarımız açısından hâlâ daha açıklayıcı olduğunu düşünüyorum. Fakat yarım asırlık ekonomik-politik dalganın zihniyet dünyalarında yarattığı -planlı- tahribata benzer biçimde, son yılların popülist siyasi dilinin etkisini de biraz daha fazla ciddiye almak gerekiyor sanırım. Bunun işaretlerini daha önce de görmüştük. Yapılan saygı duruşu sırasında yuhalamaları; insanların acılarının hakaret ve saldırı vesilesi yapılabilmesini görmüştük. Aç olduğunu söyleyene veya adaletsizlik nedeniyle yaratılmış yaşam tehdidine, “gebersin” diye cevap verilebildiğini de duyduk. Son olarak parasız ekmek, yemek dağıtmanın vatandaşa yardım yapmayı baltalama olarak tanımlandığına da şahit olduk. Bu davranışlar ve daha önemlisi böylesi reflekslerin aldığı onay ve destek -ve tepkisizlik- konusunda çemberi biraz daha genişletmek gerek galiba.
Bu coğrafyada birbirinin önceliklerine, değerlerine, hassasiyetlerine, hatta acılarına saygı duyma konusunda -bütün iddiaların aksine- derin bir olgunluk gelişmedi. Bu memleket insanlarının vasıflarıyla ilgili bir mesele değil elbette. Yaşanmışlıkların, yapılmış ve yapılamamış kavgaların, hesaplaşmaların, yüzleşmelerin sevimsiz bakiyesi. Bu kadar çok hat üzerinde bu kadar hızlı hareketlilik yaşanırken aksi hiç kolay değildi zaten. Doğal bir diğerkamlık, bir yüce gönüllük ve derin bir kardeşlik iklimi boş bir laf olmanın ötesinde sahiden içselleştirilmiş olarak var olsa ne iyi olurdu ama olmamış işte. Ancak yan yana durmanın, birbirinden pek hazzetmeden de birlikte yaşayabilmenin hukuku, adabı da kurulamamış ne yazık. Bunun niye olmadığı uzun bir tartışmanın konusu. Bu derin ve uçsuz bucaksız tartışmaya girmeden, sadece zemin zaten pek sağlam değil diyerek bugüne dönelim. Bu hafta üç sembol tarih, 24 saat içinde üst üste geldi: Meclisin yüzüncü yılı olan 23 Nisan, sokağa çıkma yasaklarıyla girilen Ramazan’ın ilk günü ve yüz yıl öncesinden bir acının yıldönümü 24 Nisan. Atılan mesajlar, kutlama biçimleri, bunlara verilen tepkiler, nispet çabaları, zorlama “beraberiz” havaları ve elbette açık-örtülü saldırganlıklar yine sahne aldı.
Korona günlerinin birleştirici bir hava oluşmasına hizmet etmeyeceği, en azından ayrı dünyaların ayrı kalmasına abanan tarzları yumuşatmaya yetmeyeceği çabuk görülmüştü. Krizin hiçbir aşaması için “aynı gemide” olunduğu hissinin oluşmayıp, yalnızca bunun suçlamasının ve lafının kullanımda olacağı da anlaşılmıştı. Ramazan’ın ilk Cuma hutbesine sıkıştırılan saldırgan cinsiyetçi dilden ölen insanların ardından sıralanan hakaretlerin ibadetlere halel getirmeyeceğini düşünenlere kadar taze örnekler izliyoruz. Marşı tekbirle, ezanı şarkıyla geçmeye çalışanlara rastlıyoruz. Memleketin diğer yarısını hain veya aptal olarak görmesini tanıyorduk ama şimdi birbirlerinin ölümlerinden sevineceklerine inananlara veya iddia edenlere rastlıyoruz. Bu çirkin -ve anlaşılan hâlâ verimli bulunan- gerilim, toplumun büyük çoğunluğunu temsil kabiliyetine hiç ulaşmamış olabilir ama pek hafife alınmayacak hacimdeki “azınlıkların” taşındığı yer, artık ciddiye alınması gereken sınıra hayli yaklaşmış görünüyor. İşte bu yüzden olmayan kardeşliğin, sağ duyunun tekrar galebe çalmasını ummak yerine bunun hukukunu baştan kurmak üzerine kafa yormaya başlamak gerekiyor. Çünkü, yaratılan tahribat çok da uzun sürmeyecek bir gelecekte kendiliğinden “normalleşme” imkanını kaybedecek gibi.
Yazarlar
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025