Kemal CAN
Dünyanın eskisi gibi bir yer olup olmayacağını tartışırken, eski -yani korona virüsü öncesindeki dünyanın- nasıl bir yere dönüşmüş olduğunu daha iyi idrak ediyoruz. Hepsi bildiğimiz, duyunca hiç hayret etmeyeceğimizi sandığımız sürüyle şeyin, bizi ve çevremizi nasıl biçimlendirdiğini, kuşattığını hatta ele geçirdiğini daha iyi anlıyoruz. Eşitsizlik, adaletsizlik ve yoksulluğun, zayıflıkları yüzünden azınlık muamelesi gören kocaman kalabalıkları nasıl çaresizlik kıskacına aldığını daha iyi görüyoruz. Eskiden en parasız memlekettekilerin çıkışsızlığını seyrederken, şimdi en paralı memleketlerdeki en parasızların nasıl ölüme mahkum edildiğini anlıyoruz. Yakın geleceğin çetin koşullarında kimlerin işinden, ekmeğinden ve belki de hayatından olmaya devam edeceğini tahmin ederken kalabalıkların fikri esaretinin derinliğini daha iyi görüyoruz. En sarsılarak fark ettiğimiz şey; zehirlenmiş, kirlenmiş, teslim alınmış zihinler ve bütün mantıki, vicdani zeminini kaybetmiş akıl yürütme biçimleri. İzolasyon şartlarında bunu en çarpıcı biçimde sosyal medyadan takip edebiliyoruz.
Bu şaşkınlığı yaşayanlardan biri de BM Genel Sekreteri Antonio Guterres. Hayrete ve dehşete düşen bu insan, bitişinin 75’inci yılını idrak ettiğimiz 2. Dünya Savaşı sonrasında Milletler Cemiyeti olarak ortaya çıkan –yetersizlikleri bir yana- halen dünyanın en geniş örgütünün başında. Guterres, internet ortamında yabancı düşmanlığının yükselişe geçtiğini, sokaklarda Yahudi düşmanı komplo teorilerinin yayıldığını ve Müslümanlara karşı Covid-19 bağlantılı saldırılar meydana geldiğini belirtiyor. Göçmenlerin ve mültecilerin bir virüs kaynağı olarak suçlandıklarını ve sonra tıbbi tedavi göremediklerini anlatıyor. Yaşlıların en gözden çıkarılabilir grup olduklarına dair alçakça internet şakaları gördüğünü söylüyor. Gazeteciler, sağlık çalışanları, yardım çalışanları ve insan hakları savunucularının hedef alındığından bahsediyor. Salgınının yarattığı nefret ve yabancı düşmanlığı, günah keçisi bulma ve korku tüccarlığı tsunamisini durdurmak için topyekûn çaba çağrısı yapıyor. Hiçbiri yabancı, şaşırtıcı gelmiyor nedense. Daha fenası, galiba bunlar eskiye göre daha az mesele ediliyor.
Salgınının ardından kıtlıktan yoksullaşmaya, ekonomik buhrandan siyasi krizlere kadar çeşitli artçı şoklar bekleniyor. Hepsinin sırayla sahne alacağı, bazılarının şimdiden etkilerinin görülmeye başlandığı da ortada. Ancak BM Genel Sekreteri’ni bile teyakkuza sevk eden, bizim her gün sosyal medya akışında takip ettiğimiz en erken sonuçların, nefret dalgası şeklinde belirginleşmesi üzerinde ciddi kafa yorulması gereken önemli bir gösterge değil mi? Uzunca bir süredir ölçüsü kaçmış bencilliğin kucağına itilmiş, kendi sığ kimlik alanlarında yalnızlaşmış insanlık, “ölüm korkusunun” bu kadar yakınına geldiği anda bile, içine gömüldüğü bataklığı terk etmeyi düşünmüyor. Ne vicdanı ne imanı ne de insafı öne çıkıyor. Uydurulmuş, öğretilmiş, kışkırtılmış düşmanlıklar ve “yalan sebepler”, iftira mahsulü suçlular daha revaçta. İnsanların tür kardeşleriyle fiziki, sosyal mesafesiyle birlikte bütün bağları zayıflıyor. Makul/mantıklı neden sonuç ilişkileri kurarak ve hak ölçütüne göre iradi kararlar vermek yerine sürüklenmeye meyyal kalabalıklar, etkileme gücü olanların gösterdiği yöne doğru hareketleniyor. Popülist otoriterler sadece karmaşadan doğan yönetim fırsatlarını değil, sıradan kötülüğün sağladığı imkanları da kullanıyorlar.
Virüsün (salgının) adını koyarken bile ayrımcılık yapmaya çalışmak, kendi adamlarını iknada bile zorlanan komplolar uydurmak için niyetlerinden fazlasına ihtiyacı olmayan “etkili” aktörleri seyrediyoruz. Dinden etnik farklara, sınıf ayrımından coğrafi uzaklığa, kimlik tercihlerinden cinsel yönelime kadar insanları birbirinden ayıran her çatlak genişletiliyor, sorunları aşmaya değil mesnetsiz suçlamalara siyasi liderlik yapılıyor. Başka insanların (ülkelerin) yaşadığı acılar, empatinin değil sevimsiz kıyaslamaların hatta “oh olsun” seviyesine varan çirkinliğin kapılarını açıyor. “Yardım” (edebilmek) gösteriş, üstünlük veya güç kabul ettirmenin yarış alanına dönüşüyor. Yardımın yaygınlığı/etkinliği, kimin kontrol edebildiğinin önüne bir türlü geçemiyor. Tohumları ekilmiş, ilk birkaç hasadı yapılmış nefret ve düşmanlıklar, başıboş bırakılmakla yetinilmeyip yeniden köpürtülüyor. Yerel, ulusal ve küresel seviyede zaten yürürlükte olan gayri nizami mücadeleler, olağanüstülük koşullarında hız kazanıyor.
Aç kaldığını söyleyen birine “geber” yazan, açlık grevinde ölenin ardından “gebermiş” etiketi açanlar var. Gücü yetenin her şeyi yapmasına razı olanlar, teşvik edenler var. Beladan kurtulmaktan önce sahte suçlular yaratıp yargısız infaz peşine düşen bir vasat var. Ne ölüye ne diriye ne hayata ne acıya saygı duyan var. Bu kadar nefretin biriktirildiği ve galiba “yeni normalde” daha artacağı bir dünyanın, bir ülkenin hakimi olmanın kimin ne işine yarayacağı elbette çok tartışmalı. Ancak şimdi herkes, ellerindekileri ne pahasına olursa olsun korumaya odaklanmış durumda. Sonraya kalacak olanı düşünmeye kimselerin vakti yokmuş gibi. Artık aynı kalmayacak bir dünyanın neye benzeyeceği, onu biraz daha güzel yapabilmek için bir imkan olup olmadığını düşünmeden önce, salgının tuttuğu aynada bugünün aksini görmek daha sarsıcı. Örneğin AVM’lerin açılması tartışmasında sektör sözcüsü, “para önemli değil, zaten çok müşteri gelmez ama insanların psikolojisi için önemli” diyor. Yani şimdiye kadar normal olan, “AVM’ye intikal ile psikolojisini dengeleyen” bir kalabalıkmış. Böyle bir dengede duran psikoloji için fazla umutlu olmaya imkan yok. Başka bir psikolojik, ekonomik ve siyasi “normalleşme” mekanı/alanı, böyle bir dil ve akıl yürütme biçimi yaratılamazsa eğer.
Yazarlar
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025