Kemal CAN
Ticaret Bakanı: “Maske satışının uygun noktalarda yapılması için hazırlık yapıyoruz” (4 Nisan). Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Maske satışı kesinlikle yasaktır” (7 Nisan). Ulaştırma Bakanlığı: “Maskeleri PTT dağıtmaya başladı” (9 Nisan). “PTT kilitlendi, e-devlet üzerinden başvurun” (11 Nisan). Maskelerin eczanelerden dağıtımı yapılacak (15 Nisan). “Maske satışı serbest” (5 Mayıs). Bir aylık bu akışın çeşitli versiyonları, sosyal medyada dolaştı. İçine, çeperine bazı uyarı ve önerilere yapılan saldırılar, hakaretler, her aşaması için ileri sürülen olmadık argümanlar filan da sıkıştı. Yaşanan bocalamalara, tuhaf ve çelişkili uygulamalara “bilimsel”, idari gerekçeler uydurmak için demeçler verildi, birbirinden saçma açıklamalar sıralandı. Ayrıca hala yeterli sayıda ve kalitede maske yok.
İkinci örnek, hala bütün verileri açıklanmamış olan test meselesi. Bugün dünyada en çok vaka görülen ilk on ülke içinde (hepsi 100 bin vakanın üzerinde ve bir hayli kalabalık ülkeler) Türkiye, milyon kişiye test sayısında sondan üçüncü sırada. Türkiye’den sonra gelen iki ülke, Brezilya ve İran (kaynak: https://www.worldometers.info/coronavirus/). Üçüncü örnek vaka; sayılarının ve yoğun bakım ihtiyacının (hastane başvurularının) hızla düştüğü, sistem kapasitesinin yarısına bile gelinmediği açıklanırken yapımına karar verilen iki büyük sahra hastanesi olayı. Meselenin aslı Cumhurbaşkanı’nın açıklamasıyla sonradan anlaşıldı; bu hastaneler sağlık turizmi (Covid-19 hasta ithalatı) için kullanılacakmış. Topu topu birkaç haftanın içine sığdırılan bu savrulmaların, başkanlık sisteminin “başarısına” gölge düşürmesi şöyle dursun üstün başarı iddialarına dayanak gösterilmesi mümkün oluyor.
Türkiye’nin salgınla mücadeledeki asıl başarısı, ölüm oranlarının düşük olması ve defalarca altı çizilen “başka ülkelere yardım” meselesine dayandırılıyor. Ölüm oranları açısından sayılar gerçekten bunu söylemeyi mümkün kılıyor. En yüksek vaka görülen ilk yirmi ülke içinde Türkiye, en az ölüm oranı sıralamasında (milyonda 46 ile) 7. durumda. Türkiye’den daha iyi durumdaki ülkelerin, sırasıyla Hindistan, Pakistan, Çin, Suudi Arabistan, Meksika ve Rusya olması, meselenin sağlık kapasitesiyle açıklanmasını biraz zorlaştırıyor ama olsun. Başı çeken sekiz Avrupa ülkesinin ortalamasının Türkiye’deki ölüm oranının neredeyse 9 katı olması önemli. (Kaynak: https://www.worldometers.info/coronavirus/) Başkalarının hezimeti sizin vasatlığınızı örtebilir. Tıpkı diğerlerinin kazanamadığını göstermenin sizin yenilginizi önemsizleştirmesi gibi. Yardım vermenin üstünlük, almanın düşkünlük gibi gösterilmesi ise başka bir zihniyet sorunu.
Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de devam eden “ölüm sayılarının sıhhatli olup olmadığı” tartışmasını bir kenara bırakırsak, bu tıbbi başarının nedenleri konusunda Sağlık Bakanı’nın, ilgili sağlık kurumları ve uzmanlarının açıklamaları, tedavi prosedürünün farklılığına dikkat çekiyor. Özellikle sağlık bakanı defalarca farklı tedavi öncelikleriyle müdahale edildiğini söyledi ve sağlık sisteminin cevap verme kapasitesinin de önemli olduğu üzerinde durdu. Özetle, henüz “Cumhurbaşkanı direktifleriyle oluşturulan tedavi algoritması” şeklinde bir cümle duymadık. Ölüm oranlarının düşüklüğünde “başkanlık sisteminin” üstün başarısını doğrulayan veya doğrudan bir ilişki kurabilen bir kanıt da mevcut değil. Olsun her iyi veya iyi gösterilebilende Erdoğan’ın ve “sistemin” katkısı olduğunu, her sorunlu meseleyle ise asla alakası olmadığını söylemenin (ve Mehmet Barlas’ın dua etmesinin) önünde bir engel yok.
Korona krizi vesilesiyle nelerin değişeceği veya aynı kalamayacağı tartışması kadar, nelerin daha görünür ve aşikar hale geldiği, nelerin iyiden iyiye belirginleştiği de önemli hale geliyor. İzolasyon şartları ve sosyal mesafe sınırlamaları, bir tarafıyla tuhaf bir şeffaflık (çıplaklık) yaratıyor aslında. Bahadır Özgür’ün “iki meczup bir çıplak kralı örter mi?” yazısındaki şu cümledeki gibi: “Kararnamelerle anayasayı ilga etmek, hazineyi damada bağlamak, partiyi bürokrasinin yerine ikame etmek, bütün kurumları kendi imzasına tabi kılmak ve nihayetinde devlet aygıtını, sabahtan akşama değişen icraatların sabanına koşmak, Erdoğan’a fazlasıyla güç veriyor görünebilir. Lakin bunların onu, mahremiyetini sağlayan esvaplardan soyundurduğu da muhakkak”. Kural (yasa) ve usul tanımaz, herhangi bir engelle karşılaşmaz biçimde ilerleyen “rejim”, herkesi kendine baktıracak bir solo performans fırsatı buluyor. Ama bütün solo performanslar doğal olarak bireysel risk taşır.
Yeni sistemin korona kriziyle test edilmesindeki başarısı veya başarısızlığı bir yana, neye benzeyeceği, benzetilmek istendiği, nereye kadar zorlanabileceği konusunda herkesin daha çok şey öğreniyor. Muhalefet tarafından kazanılmış yerel yönetimlerin nasıl “topal ördek” haline getirilebileceği gibi mesela. Tekrarlanan yerel seçim sırasındaki “seçim kazanamazsınız denmiyor, kazanmanız bir işe yaramaz deniyor” tartışmasının ne anlama geldiğinin yeniden idrak edilmesi gibi. Yenisi yetiştirilemeyen “kindar neslinin” ikamesi olarak epey çürümüş eskilerinin sere serpe fütursuzluğunu ortaya salmanın yarattığı acayiplikler gibi. Valilerin odalarındaki çoklu ekranda AKP İlçe Yöneticileriyle toplantıya başkanlık etmelerinin normal bulunması gibi. Hesap vermeye vakti olmayanların herkese aklından geçenlerden veya geçmesi vehmedilenlerden dolayı hesap sorması gibi.
İzolasyon sayesinde çıplak hale gelen “sistem” fragmanı, perdenin aralık kalması yüzünden ortaya çıkmış bir ifşa kaçağı mı? Bir türlü başarılamamış, yerleşememiş, kabiliyeti ve kapasitesi tartışılan zaafların kolay illüzyonlarla telafisi mi? Dünya bu krizle karşı karşıya kaldığında herkes meşrebince bir pozisyon aldı. Meseleyi iktidarlar, memleketler bazında bir kıyas hatta yarış olarak görmeye yatkın olanlar hemen ayrışıp, fırsatlardan ve ötekilerden bahsettiler. Mesela, Trump, olayı neden bir uluslararası yarış gibi görmekte ısrar ettiğini soran Asya kökenli Amerikalı gazeteciye, açık ırkçı tutumunu saklama gereği bile duymadan, “bunu git Çin’e sor” diye cevap veriyor. “Hayran olduğunuz Avrupa’nın haline bakın” diyenlerden biraz tanıyoruz bu yaklaşımı. Ekonomik saldırı yaptığı iddiasındakilerle yoğun kredi pazarlığından da aşinayız olaya. Sorunları kıyas ve yarış meselesi yapabilince her zaman elverişli örnekler temin edilebiliyor.
İktidar ittifakının nazlı ama sadık ortağı ve aslında asıl banisi Bahçeli: “Fabrikaların çarkları insansız nasıl dönecektir? İnsanlık solunum cihazına bağlandıktan sonra Merkez Bankası’nın rezerv miktarının ne önemi olacaktır? Enflasyon buraya çıkmış, bütçe açığı şuraya varmış, işsizlik şu kadar olmuş demenin bugünkü nazik dönemde manası nedir?” diyor. Çarkların dönmesi önceliğinin kim tarafından dile getirildiğini, bu eleştirisinin ortağıyla ilgili tuhaf bir çelişki doğurduğunu pek önemsemiyor, başka bir çıkış murat ediyor: Türkiye’ye çağ atlatacakken çıkmış bir engelin bütün başarısızlıkların üstünden sünger gibi geçebileceğini düşünüyor. Bu anafor sayesinde Berat Albayrak’ın bile pek başarılı sayılabileceğini umuyor. Gelecek kötü günler için iyi bir bent imalatının işaretini veriyor.
Korona krizine “2. Allah’ın lütfu’ muamelesi yapabileceğini düşünen, gösterebildiklerine en çabuk kendisi inanan Erdoğan, AKP MYK toplantısında şöyle konuşuyor: “Salgın sonrası, sadece küresel siyasi ve ekonomik ilişkiler değil, zihinler de yeniden yapılanma sürecine girecektir. Salgın döneminde yaşananlar, sağlık alanında yaptıklarımızın önemini ve bize atılan iftiraların altının ne kadar boş olduğunu göstermiştir. Her alanda hazırlıklarımızı yaparak, belki birkaç ay, belki birkaç yıl sonra başlayacak bu tartışma ve dönüşüm sürecini en iyi şekilde karşılamalıyız. Önümüzdeki tarihi fırsatı değerlendirme konusunda buradaki heyete sizlere çok önemli görevler düşüyor.” Bu krizden fırsat çıkacağını söylerken, bordan imal edilecek dezenfektan, sahra hastanelerine taşınacak hasta turistler veya yeni tedarik zincirlerinin gözde ülkesi olmakla sınırlı olmayan bir tahayyül söz konusu. Ancak bu fırsat, bir türlü becerilemeyen kurucu dönüştürmeye, sistemin kurumsallaşmasına değil, “gelecek program” fragmanını bir süre daha göstermeye yetecek kadar imkan vadediyor.
Yazarlar
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025