Yıldıray OĞUR
Genelkurmay niye başkanlık
1.12.2010
2839
Mehmet Baransu’nun dün Taraf’ın manşetindeki “Genelkurmay’ın tabelası indiriliyor, Pentagon modeline geçiliyor” haberi, Başbakanlık tarafından “Başbakan’ın böyle bir talimatı yoktur” denerek yalanlandı.
Başbakan’ın talimatı belki yoktur ama bir hazırlık yürütülüyordur, kim bilir...
Bu “gayrıresmî hazırlıkların” henüz olgunlaşmadan kamuoyu önünde tartışılmaya başlanmasından Başbakanlık rahatsız olmuş olabilir.
Genelkurmay Başkanlığı’ndan bahsediyoruz. Başkanlık kelimesine dikkatinizi çekmek isterim.
Daha önce hiç düşündünüz mü: Neden Türkiye’de bakanlıklar, genel müdürlükler, müdürlükler, teşkilâtlar, müsteşarlıklar var ama sadece iki tane başkanlık var?
Ve neden bunlar; Genelkurmay Başkanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı?
Orijinal adlarıyla Diyanet İşleri Riyaseti ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti.
Bu iki ‘riyaset’, iki vekâletin (bakanlığın) kaldırılmasıyla, “Şeriye ve Evkaf ile Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekâletleri’nin İlgası adını taşıyan 429 sayılı kanunla, aynı gün, 3 Mart 1924 günü kuruldu.
Sizce bu da mı tesadüf?
Hâlâ böyle midir bilmiyorum ama bu iki başkanın maaşlarının bile ilk kuruldukları yıllardan itibaren birbirine eşit olduğu söylenir.
Devletçi dindarlarımıza rivayet edilen, sahih olup olmadığından emin olmadığım bir sözüne göre Atatürk “Bizim iki ordumuz var. Biri manevi, diğeri maddi ordumuzdur. Diyanet mânevi ordumuzdur, silahlı kuvvetlerimiz ise, maddi ordumuz. Mâneviyat maddeden önce gelir, bu sebeple Diyanet İşleri Başkanı Genelkurmay Başkanı’ndan beş lira asli maaş fazla almalıdır” demiştir.
Doğru da olabilir. Protokolde Diyanet 3, Genelkurmay 4 numaraymış o yıllarda.
Diyanet ve Genelkurmay erken Cumhuriyet’in üzerine kurulduğu iki önemli kurum. Başkanlık pozisyonu da bu öneme binaen, bakanlık müdürlük hiyerarşisi dışında bulunmuş bir formül.
Erken Cumhuriyet’in pragmatik nedenlerle yaptığı İslam vurgusu azalınca, laiklik tahkim edilince iki başkanlıktan Diyanet, protokoldeki 3. sırasından bugünkü 50. sırasında kadar gerilemiş.
Bir önceki başkan Ali Bardakoğlu son açıklamalarından birinde protokoldeki bu irtifa kaybını “Atatürk kadar kimse bize kıymet vermedi” sitemiyle dile getirmişti. Genelkurmay Başkanlığı ise 1944’te Feviz Çakmak gibi güçlü bir figür emekliye ayrılınca önce Başbakanlığa, 1949’da İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarının etkisiyle esen demokratikleşme rüzgârları çerçevesinde de Milli Savunma Bakanlığı’na bağlandı. 27 Mayıs’ın ilk işlerinden biri ise Genelkurmay’ı yeniden Başbakanlığa bağlayarak özerk statüsüne kavuşturmak oldu.
Ama bu 86 yıl boyunca Genelkurmay Başkanlığı protokolde 4. sıradaki yerini korudu.
Yani Türkiye laikleşti ama demokratikleşemedi.
Peki nasıl başardı Genelkurmay 4 numaralı koltuğu korumayı? Darbelerle, tankla, tüfekle, askerî vesayet düzeniyle tabii ki...
Ama en başta görev tanımını bizzat Atatürk’ün vermesiyle... Genelkurmay Başkanlığı-Savunma Bakanlığı ilişkisinde kimin patron olduğunu bizzat Atatürk tarif etmiş:
“Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti’nin vazifesi ordunun teşkilini, tensikini fenni olarak düşünmek ve memleketin esbabı müdafaasını nazarı dikkate almak ve bunlarla iştigal etmek. Harbiye Nezareti (Millî Müdafaa Vekaleti) umur ile kendi vezaifi arasında büyük fark vardır. Harbiye Nezareti, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti’nin tensip ettiği yahud onun planına göre teşkil ve tensik ettiği bir orduyu iaşe eder, ilbas eder ve saire. Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi nasıl harbedecek, vatanı nasıl müdafaa edecek, nasıl hazırlanmak lazım geldiğini düşünür.”
Bu konunun Türkiye’deki en önemli uzmanlarından biri olan Ali Bayramoğlu’nun hem konuyla ilgili çok değerli doktora tezinde hem de yazılarında hatırlattığı Atatürk’ün bu sözlerinden aşağıda okuyacağınız ise, bugün Genelkurmay’ın Savunma Bakanlığı’na bağlanmasının nasıl ciddi bir zihniyet engeliyle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor:
“Teşkilât-ı askeriye vatanımızı esbabı müdafaası ve muhtelif cephelerde icra edilecek (askerî işler kadar), siyaseti dahiliye ve hariciye ile (de) yakınen alakadar bulunuyor. Ve mesailde Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi’nin mütaleası bulunmak ve diğer haizi mesuliyet olan zevatın noktai nazarlarına yakınen vakıf olmak için onlarla bir arada çalışmak ve bir mesele hakkında Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi’nin rey ve mütaleası olan zevat gibi İcra Vekilleri meyanında olması teklif edilmiştir.”
Yani herkese kolay gelsin...
[email protected]
Başbakan’ın talimatı belki yoktur ama bir hazırlık yürütülüyordur, kim bilir...
Bu “gayrıresmî hazırlıkların” henüz olgunlaşmadan kamuoyu önünde tartışılmaya başlanmasından Başbakanlık rahatsız olmuş olabilir.
Genelkurmay Başkanlığı’ndan bahsediyoruz. Başkanlık kelimesine dikkatinizi çekmek isterim.
Daha önce hiç düşündünüz mü: Neden Türkiye’de bakanlıklar, genel müdürlükler, müdürlükler, teşkilâtlar, müsteşarlıklar var ama sadece iki tane başkanlık var?
Ve neden bunlar; Genelkurmay Başkanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı?
Orijinal adlarıyla Diyanet İşleri Riyaseti ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti.
Bu iki ‘riyaset’, iki vekâletin (bakanlığın) kaldırılmasıyla, “Şeriye ve Evkaf ile Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekâletleri’nin İlgası adını taşıyan 429 sayılı kanunla, aynı gün, 3 Mart 1924 günü kuruldu.
Sizce bu da mı tesadüf?
Hâlâ böyle midir bilmiyorum ama bu iki başkanın maaşlarının bile ilk kuruldukları yıllardan itibaren birbirine eşit olduğu söylenir.
Devletçi dindarlarımıza rivayet edilen, sahih olup olmadığından emin olmadığım bir sözüne göre Atatürk “Bizim iki ordumuz var. Biri manevi, diğeri maddi ordumuzdur. Diyanet mânevi ordumuzdur, silahlı kuvvetlerimiz ise, maddi ordumuz. Mâneviyat maddeden önce gelir, bu sebeple Diyanet İşleri Başkanı Genelkurmay Başkanı’ndan beş lira asli maaş fazla almalıdır” demiştir.
Doğru da olabilir. Protokolde Diyanet 3, Genelkurmay 4 numaraymış o yıllarda.
Diyanet ve Genelkurmay erken Cumhuriyet’in üzerine kurulduğu iki önemli kurum. Başkanlık pozisyonu da bu öneme binaen, bakanlık müdürlük hiyerarşisi dışında bulunmuş bir formül.
Erken Cumhuriyet’in pragmatik nedenlerle yaptığı İslam vurgusu azalınca, laiklik tahkim edilince iki başkanlıktan Diyanet, protokoldeki 3. sırasından bugünkü 50. sırasında kadar gerilemiş.
Bir önceki başkan Ali Bardakoğlu son açıklamalarından birinde protokoldeki bu irtifa kaybını “Atatürk kadar kimse bize kıymet vermedi” sitemiyle dile getirmişti. Genelkurmay Başkanlığı ise 1944’te Feviz Çakmak gibi güçlü bir figür emekliye ayrılınca önce Başbakanlığa, 1949’da İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarının etkisiyle esen demokratikleşme rüzgârları çerçevesinde de Milli Savunma Bakanlığı’na bağlandı. 27 Mayıs’ın ilk işlerinden biri ise Genelkurmay’ı yeniden Başbakanlığa bağlayarak özerk statüsüne kavuşturmak oldu.
Ama bu 86 yıl boyunca Genelkurmay Başkanlığı protokolde 4. sıradaki yerini korudu.
Yani Türkiye laikleşti ama demokratikleşemedi.
Peki nasıl başardı Genelkurmay 4 numaralı koltuğu korumayı? Darbelerle, tankla, tüfekle, askerî vesayet düzeniyle tabii ki...
Ama en başta görev tanımını bizzat Atatürk’ün vermesiyle... Genelkurmay Başkanlığı-Savunma Bakanlığı ilişkisinde kimin patron olduğunu bizzat Atatürk tarif etmiş:
“Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti’nin vazifesi ordunun teşkilini, tensikini fenni olarak düşünmek ve memleketin esbabı müdafaasını nazarı dikkate almak ve bunlarla iştigal etmek. Harbiye Nezareti (Millî Müdafaa Vekaleti) umur ile kendi vezaifi arasında büyük fark vardır. Harbiye Nezareti, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti’nin tensip ettiği yahud onun planına göre teşkil ve tensik ettiği bir orduyu iaşe eder, ilbas eder ve saire. Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi nasıl harbedecek, vatanı nasıl müdafaa edecek, nasıl hazırlanmak lazım geldiğini düşünür.”
Bu konunun Türkiye’deki en önemli uzmanlarından biri olan Ali Bayramoğlu’nun hem konuyla ilgili çok değerli doktora tezinde hem de yazılarında hatırlattığı Atatürk’ün bu sözlerinden aşağıda okuyacağınız ise, bugün Genelkurmay’ın Savunma Bakanlığı’na bağlanmasının nasıl ciddi bir zihniyet engeliyle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor:
“Teşkilât-ı askeriye vatanımızı esbabı müdafaası ve muhtelif cephelerde icra edilecek (askerî işler kadar), siyaseti dahiliye ve hariciye ile (de) yakınen alakadar bulunuyor. Ve mesailde Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi’nin mütaleası bulunmak ve diğer haizi mesuliyet olan zevatın noktai nazarlarına yakınen vakıf olmak için onlarla bir arada çalışmak ve bir mesele hakkında Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi’nin rey ve mütaleası olan zevat gibi İcra Vekilleri meyanında olması teklif edilmiştir.”
Yani herkese kolay gelsin...
[email protected]
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBahçeli Kürt meselesine, Kürt meselesi Türkiye’ye yön verirken… 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREnflasyonla mücadelede Milei ve Şimşek 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanÇarpık duruma sevinmek, siyasetçiden hukuk dilenmek… 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Türk – Türk ayrışması” 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTrump büyük bir yenilgiye uğradı 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDemirtaş’a tahliye 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAAİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır... 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanDemirtaş kararı sonrasında iktidar ‘Terörsüz Türkiye’ sınavında… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSırada Nijerya mı var? 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'nin doldurduğu öbür boşluk 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli haklı: Ok yaydan çıktı bir kere… 5.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUZombileşmiş bir toplum 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZHak, özgürlük mücadelesi – Devletin güvenliği siyaseti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFiyatı zengin siyaseti de fakir belirliyor 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENTam 16 yıldır beklenen samimiyet! 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜREmniyet’in yazısı ortaya çıktı! Bahis baronu nasıl kaçtı? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTYüzde altmış, üç yüz kişi mi? 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyonun maliyeti daima enflasyonla mücadele maliyetinden büyüktür 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSudan savaşı, Çinli Wing Loong’a karşı Bayraktar ve savaş ağaları 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMünfesih terör örgütü 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEGemi batarken… 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYapay zekâya yatırım yapılıyor, ekonomiyi değiştiriyor ama insanlar neden daha yalnız hissediyor? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞMUHALEFETTE “DEĞİŞİMCİ”, 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt siyasetinin eleştirisi: Pragmatizm ve “kutsal liderlik” arasında sıkışmak 1.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları




























































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
29.10.2025
27.10.2025
21.10.2025
18.10.2025
13.10.2025
11.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
4.10.2025