Alper GÖRMÜŞ
12 Eylül’ün beş darbeci generalinden yaşayan son ikisinin (Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya) yargılanmasını mümkün kılan süreçte sol’un takındığı tavır, Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AK Parti) karşı neden bir türlü anlamlı ve etkili bir muhalefet geliştirilemediğini anlamamız için bir laboratuar niteliğindeydi.
Bugün, bu laboratuarın bize anlattıkları üzerinde durmak istiyorum...
4 nisanda Ankara Adliyesi’nin önünde toplanmış kalabalığın ağırlıklı bir bölümünü, bu yargılamayı mümkün kılan 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği referandumuna “hayır” diyenler oluşturuyordu.
Referandum paketinde yer alan ve darbecilerin yargılanmasını mümkün kılacak değişiklik için “göz boyama”, “yargı yolu hiçbir zaman açılmayacak”, “12 Eylül’ün ürünü AKP 12 Eylül’cüleri yargılayamaz” propagandasını yapanlar da yine aynı kesimlerdi.
Bu kadarla da kalmadılar. İddianame kabul edilip dava açıldıktan sonra da “her şey göstermelik”,“her şey sahte” demeye devam ettiler.
Duruşma günü gün boyu bu kesimin sözcülerine mikrofon tutuldu, bir bölümü de televizyonlarda konuktu. Doğal olarak kendilerine eski sözleri hatırlatılıp “göstermelik” buldukları bir davaya neden müdahil oldukları soruldu. Cevapları üç aşağı beş yukarı şöyleydi: Müdahil olmuşlardı, aksi takdirde AKP davanın gitmesi gereken yerlere gitmesine izin vermez, davayı boğardı.
“Göstermelik”ten müdahilliğe...
Oğuzhan Müftüoğlu, Birgün gazetesinin pazar ekinde (1 Nisan 2012) kendisiyle yapılan bir söyleşide bu fikirleri daha derli toplu bir biçimde ifade etmişti... İlgili bölümü aktarıyorum:
“Birgün: Davanın açılacağı haberleri kamuoyuna duyurulduğu sıralarda katıldığınız bazı televizyon programlarında ve bazı gazetelerdeki röportajlarınızda bu davanın göstermelik bir dava olduğu şeklinde açıklamalarınız vardı. Fikriniz değişti mi?
Müftüoğlu: Hayır, fikrim değişmedi. 12 Eylül gibi darbelerin kucağında büyüyüp gelişen ve sistemin bütün özünü kendi şahsında sürdüren bir iktidarın gerçek bir yargılama yapamayacağı, kendilerinin 12 Eylül darbesini yargılamak gibi bir dertlerinin olmadığı ortada değil mi?
Birgün: Buna rağmen niye müdahil olarak katılma talebinde bulunuyorsunuz?
Müftüoğlu: Tam da bunun için, bu yargılamanın 12 Eylül darbesiyle bir hesaplaşma olmadığını, gerçek bir hesaplaşmanın nasıl olması gerektiğini göstererek yeni rejimin kendisini aklamasına meydan vermemek için katılmak gerekiyor. Keza 12 Eylül’ün arkasındaki Türkiye gerçeklerini bir kez daha açıklamak için mücadele etmek gerekiyor.”
Neden geç kaldılar?
12 Eylül’ün zulmüne uğramış insanların 12 Eylül davasına müdahilliklerinin ne politik ne de ahlaki olarak eleştirilecek bir yanının olmadığı muhakkak. Fakat filmi başa sarıp da bütününü tekrar izlediğimizde bu müdahilliğin epeyce zoraki (isteksiz) bir siyasi pozisyondan ibaret olduğunu, “açık pozisyon”da kalmamak için girişilmiş bir hamle olduğunu görmemek de mümkün değil.
Oysa en başta, “İnanmıyoruz ve ihtimal vermiyoruz ama, eğer bu dava açılırsa biz bundan sadece memnun oluruz ve onu daha da ileriye götürmek için müdahil oluruz” denseydi, bu müdahillik samimi, hakiki ve inandırıcı olacaktı.
Peki, neden böyle olmadı?
Olmadı, çünkü AK Parti’den olumlu herhangi bir şeyin sâdır olabileceğini “ontolojik” nedenlerle mümkün görmezseniz, böyle bir davanın açılabileceğini de kabul etmemeniz gerekir.
İşte her alanda farklı bir biçimde tezahür eden bu temel kabul AK Parti’ye karşı muhalefeti“kahrolsun”dan ibaret kılıyor ve inandırıcılığını yok ediyor.
12 Eylül davasında da aynısı oldu: En başta o tuhaf “12 Eylül’ün uzantıları 12 Eylül’ü yargılayamaz” mutlaklığına sığınıldı, çünkü referandumun “hayır”cıları AK Parti’yle 12 Eylül’cüler arasında hiçbir çelişki görmüyorlardı.
Oysa AK Parti’nin Türkiye’deki darbeci gelenekle sorununun olmadığını söylemek, bir anlamda darbecilerin AK Parti’yle sorunlarının olmadığını söylemektir ki, bu da açıkça abesle iştigaldir. Oğuzhan Müftüoğlu sorsun bakalım kendisine, Türkiye’nin darbecileri onun partisini mi düşman görüyor kendisine, yoksa AK Parti’yi mi?
Ferdan Ergut: “AKP’ye karşı nasıl mücadele etmeli?”
Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) Genel Başkanı Ferdan Ergut geçtiğimiz haftalarda “AKP ile mücadele” başlıklı beş bölümlük bir yazı dizisi kaleme aldı. Her biri farklı alt başlıklar taşıyan yazılar, sol’un AK Parti’ye karşı neden etkili bir mücadele çizgisi geliştiremediğini irdeliyordu.
Ferdan Ergut, “Özgürlükçülük bahsi” alt başlıklı dördüncü yazısında, AK Parti’yi 80 yıllık statükonun doğal bir uzantısı olarak görmenin yol açabileceği sakıncaları anlatıyor, örnekler veriyor, öneriler getiriyordu. Ergut’un kullandığı örneklerden biri de 12 Eylül’cülerin yargılanmasına dair olanıydı:
“Çıkarılacak ders bence açıktır: AKP karşıtlığımız, bizi asla mağduriyetler üretmiş bu tarihe ve toplumun geride bırakmak istediği o yüklere sahip çıktığımız izlenimini doğuracak yanlışlara itmemelidir.
(...)
“Evren ve Şahinkaya’ya dava açıldığında ‘AKP 12 Eylül’le hesaplaşamaz, onunla ancak bizim iktidarımız hesaplaşabilir’ gibi boş-gösteren cümleler kurmak yerine, o süreci 12 Eylül rejiminin halen yaşayan bütün kurum ve kurallarının tasfiyesine doğru zorlamayı hedefleyen bir siyasettir ihtiyacımız.”
“Özcü” solculuğun sancıları...
Gerçekliğin yerine kendi kafasında kurguladığı “gerçekliği” ikame eden “özcü” solculuğumuzun şanssızlığı şurada: Tarihin bu aşamasında, Türkiye adlı ülkede otoriterliği, kültürel muhafazakârlığı ve siyasi reformculuğu aynı anda bünyesinde barındıran bir parti ortaya çıktı ve sol’un bütün ezberini bozdu.
Sol, iki şey yapabilirdi bu “anomali” karşısında: Ya, “algıladığım bu şey benim kafamda kurguladığım gerçeğe uymuyor” deyip onun hakikatini görmezlikten gelebilirdi ya da Marx’ın tavsiyesine uyup kafayı değiştirebilirdi. Sol, birinci şıkkı tercih etti ve böylece on yıl içinde kendisini etkisiz eleman haline getirdi.
AK Parti öyle bir partidir ki, bazı önerilerine “ama”sız “evet” demeyi beceremeden onun otoriter, muhafazakâr yanlarına karşı giriştiğiniz mücadelede ikna edici olamazsınız. Böyle durumlarda yapmanız gereken şey “evet” demek, sonra da dahası için zorlamaktır...
Örnek yine Ferdan Ergut’tan:
“Alternatif siyasetin, öncelikle aşılma sürecindeki eski rejimin statükocu yüzüyle bütün bağlarını koparması gerekiyor. Örneğin 19 Mayıs’ın militarist törenlerinin kaldırılması söz konusu ise, ‘ama’ya, ‘fakat’a, ‘bunlar şeriatın ilk adımlarıdır’a falan gerek yok: Basit bir ‘elbette’ işi çözer!”
“Alternatif oluşturmak derdindeki bir siyaset –eğer savunduğu bir değer söz konusuysa– her durumda bir parantez açıp ‘ama AKP de hiç demokrat değil’ gibi, kendi bağımsız politik programına bir özgüven sorunu olduğunu düşündürtecek malumu ilam cümleler kurmaz. AKP’nin zaten cepheden karşı çıkacağımız tonla uygulaması var: Başta Kürtler olmak üzere, öğrencilere ettiği zulümden, işsiz ve güvencesiz bıraktığı emekçilere, hapishanelere doldurduğu gazetecilerden, akademisyenlerden, akarsularımıza koyduğu kelepçelere kadar zaten bir dolu alanda otoriterliği ve milliyetçiliği sabit bir partiyle mücadele edecek alan ve konu sıkıntısı mı çekiyoruz?
“Önemli olan şudur ki, bu alanlardan hangisine muhalefet edersek edelim, tasfiye edilmekte olan rejimi aklayacak ya da onu masum kılacak her türlü söylemden uzak durmalıyız. ‘Kategorik AKP karşıtlığı’ üzerinden şekillenecek bir muhalefet, ister istemez rasyonaliteden uzaklaşıp olmadık noktalara savrulabilecektir.”
Evren ve Şahinkaya’nın yargılanması da en baştan itibaren elbette tipik “elbette”lik bir durumdu...
Oğuzhan Müftüoğlu ve benzerleri bunu demedi, diyemedi ve şimdi kıvranıp duruyorlar, savrulup duruyorlar.
Yazarlar
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları





























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025