Alper GÖRMÜŞ
Benim bıkmadan, usanmadan takip ettiğim konular var; bunlardan biri de, Türkiye’nin ulusalcılarının taşıdığı “Amerikan yandaşlığı” potansiyeli... İlk bakışta “absürd” bir tını veriyor oluşu, beni, öne sürdüğüm bu iddia konusunda daha da kışkırtıyor. Ulusalcılık gibi, temelini Amerikan karşıtlığının oluşturduğu bir siyasetin “Amerikan muhibliğine” savrulması ihtimali ilk bakışta gerçekten de olacak bir şey gibi görünmüyor. Fakat işin “zâhir”ine değil de “bâtın”ına bakmaya başladığınızda iş değişir. O zaman, “anti-emperyalizm”in bir kabuk olduğunu anlarsınız. Ve ancak o zaman kabuğun altındaki “öz”ü algılayabilirsiniz; bu öz, otoriter-jakoben-laik bir yönetim-iktidar arzusudur. Ve bu“öz”e kim hizmet ederse, ulusalcılık onunla ittifaka hazırdır.
Yukarıdaki paragraf, okuyanlarda bir tür “dejavu” (“daha önce görmüştüm” duygusu) yaratmış olabilir. Böyle hissedenler haklı. Çünkü ne zaman yeni bir vesileyle “Türk ulusalcılığının Amerikan karşıtlığı” mevzuuna dönsem, yazıma, bu türden giriş cümleleriyle başlıyorum. Nitekim yukarıda okuduğunuz paragrafı da, 10 Şubat 2009 tarihli “İlhan Abi’nin rejimine evet diyen bir ABD, ulusalcıların başının tâcıdır” başlıklı yazıma giriş olsun diye yazmışım...
1 Mart 2003’te askerler ne yapmıştı?
Geçen salı, eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün Ergenekon davasındaki tanıklığı vesilesiyle favori konuma yeniden dönmüştüm.
Hatırlayacaksınız, Özkök tanıklığı sırasında 1 Mart 2003 tarihli Meclis tezkeresine dair sözler sarf etmiş, ardından da Ergenekon ve Balyoz’un “Türk ordusunun milli kanadını tasfiye hareketi”olduğunu öne süren cenah, tezlerini tezkereye bağlamıştı... Bu çevrelere göre, böylece ABD, “1 Mart 2003 tezkeresi sırasında ‘anti-Amerikan’ bir tutum alarak tezkerenin Meclis’ten geçmemesinde önemli bir rol oynayan askerlerden de intikam almış” oluyordu.
Salı günkü yazıda, Darbe Günlükleri’ndeki notlara dayanarak, 2003’te orgeneral olan bütün askerlerin gerçekte “tezkereci” olduklarını, fakat kendilerinin “anti-Amerikan”cılıklarına halel gelmesin diye nasıl tezkere karşıtı bir imaj vermeye çalıştıklarını anlatmıştım.
Bugün de sıra, o yazıda söylediğim gibi, ulusalcılığın “sivil” kanadının anti-Amerikancılığına geldi.
İlhan Selçuk ve İsrail’in Gazze’ye saldırısı
“Türk ulusalcılarının anti-Amerikancılığı” mevzuunu nasıl çok seviyorsam, bu gizli sevdayı onun simge ismi İlhan Selçuk üzerinden göstermeyi de o kadar çok seviyorum.
Bu çerçevede, İlhan Selçuk’un sağlığında kaleme aldığım iki yazıdan biri, İsrail’in Gazze’yi işgali ve ardından yaşanan “one minute” krizinde Selçuk’un tavrı üzerinde odaklanıyordu.
İlhan Selçuk, İsrail işgaline karşı direnen ve bu özelliğiyle ABD ve İsrail’in bir numaralı düşmanı hâline gelen Hamas’ı destekleyen hükümete ateş püskürüyordu o zamanlar:
“(...) PKK’ye karşı olup da dünya âlemin, terörist olduğunda birleştiği Hamas’ın yanında olmak, kimbilir, belki de çok yüksek bir politikadır... Hem dış politikadır. Hem iç politikadır. Al birini vur ötekine, dağıt zıvanayı, parçala şirazeyi; çok uzak olmayan bir gelecekte ananı alıp da nereye gideceğini şaşırırsan aklın başına gelir, ama, iş işten geçmiş olur...”
Yazıdaki “dünya âlem”in esasen ABD olduğunu hesaba kattığınızda, bu satırların samimi, sahici bir“anti-Amerikan”ın kaleminden çıktığına inanmanız çok güçleşir, fakat öyle.
Bu ruh hâli İsrail’le ilişkilerin “papaz” olmaya başladığı, dolayısıyla da ABD-Türkiye ilişkilerinin gerildiği dönemde de ortaya çıkacaktır: Yaşasın! Hükümet İsrail ve Amerika’yla papaz oluyor, bunların defteri yakında dürülür, analarını alıp nereye gideceklerine şaşırırlar!
İlhan Selçuk, 2007 seçimleri ve “Başkan Bush”
Türkiye’nin 2007 seçimlerinin sath-ı mailine girdiği bir dönemde, 2006 kasımının 15, 16 ve 18’inde İlhan Selçuk Cumhuriyet’te üç tane çok ilginç yazı kaleme aldı. Selçuk, yazılarında doğrudan “Başkan Bush” dediği ABD liderine hitap ediyor ve açıkça “Beni al, onu alma” diyordu:
“Bush, Ortadoğu’da bir yeni istikrar arayışına yönelmek zorundaysa bu işe Türkiye’den başlaması aklın yoludur. (...) Ortadoğu cehennem... Bu cehennemde ne yapacağını şaşıran Başkan Bush’un Türkiye’de dincilik ve bölücülük siyasetlerini bir yana bırakarak Atatürk’ün laik Cumhuriyetini Ortadoğu’da bir denge unsuru gibi düşünmesi gerekiyor...” (16 Kasım 2006)
“Bush yönetimi ne yapmalı?.. (...) ABD’nin Ortadoğu tasarımında ‘revizyon’a, Türkiye’de ise yeni bir iktidara gerek var!..” (18 Kasım 2006)
Ergenekon davasının belgeleri arasında yer alan bir telefon tape’sinden öğrendik ki, İlhan Selçuk veCumhuriyet ABD’ye yönelik “kurtuluşun bizimledir, elini uzatsana” çağrısını 2007 seçimlerinden sonra da sürdürmüşlerdir. (Görüşmede, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Müdürüİbrahim Yıldız, İlhan Selçuk’a, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin ofisine davet edilen gazetenin Washington muhabiri Elçin Poyrazlar’ın izlenimini aktarıyordu.)
“Görüşmenin içeriği biraz karşılıklı bilgi alışverişi şeklinde. Ama en çok merak edilen mesele AKP’ye karşı bir muhalefet Türkiye’de var mı yok mu? Ilımlı İslam meselesi, El Kaide meselesi. Bunları sormuşlar, bundan sonra görüşelim demişler, bu görüşmelerimizi yazma demişler. AKP’ye kim muhalefet olabilir, kim yükselebilir, CHP’den umut olmadığını söylemişler. Daha çok AKP’den sonra ne olabilir, kim çıkabilir karşısına gibi sorular şeklinde geçmiş.”
Böyle işte...
1 Mart 2003’te, tamamı “tezkere geçmeli, ABD ordusu Türkiye’de konuşlanmalı, biz de Irak’a girmeliyiz” diye düşünen fakat kamuoyuna “asker tezkereye karşı” mesajları ileten generallerin tavrına ne kadar çok benziyor değil mi?
Yani: Al ulusalcı askerin anti-Amerikancılığını, vur ulusalcı sivilin anti-Amerikancılığına...
Yani: Ulusalcılığın esas derdi olan otoriter-jakoben-laik bir yönetim-iktidar modeline “evet” diyecek bir ABD, ulusalcıların başının tâcıdır.
Salı: Mehmet Haberal ve Tuncay Özkan örnekleri.
***
‘Yeni Akit’, eski ‘Sabah’, eski ‘Hürriyet’
Hakikaten, Cengiz Çandar’ın hatırlattığı gibi iki gazetecilik ne kadar da çok benziyor birbirine: Koçbaşılığını Hürriyet ve Sabah’ın yaptığı 1998’deki “andıç” hadisesi ve koçbaşılığını Yeni Akit’in yaptığı yeni andıç hadisesi...
Zaman ve özneler değişse de öz değişmiyor: Güç odaklarının en büyüğü ve en etkilisi olan devlet içinden birileri, tasarladıkları siyasi oyunları için birileri hakkında belki de sonu cinayetle bitecek bir karalama kampanyası düzenliyorlar ve bunu da bazı gazeteler aracılığıyla yapıyorlar.
Biçimde de ortak noktalar var: Tıpkı birinci andıç vakasında olduğu gibi, burada da bir zamanlar PKK’nın Öcalan’dan sonraki ikinci önemli kişisi sayılan Şemdin Sakık’ın adı kullanılıyor... Yine, tıpkı birincide olduğu gibi Cengiz Çandar bir kez daha hedef tahtasına yerleştiriliyor. Yeni andıçta Şemdin Sakık, Cengiz Çandar’ın yanı sıra Hasan Cemal’i ve Ali Bayramoğlu’nu da “bombalıyor...”
Cengiz Çandar 15 ağustos tarihli yazısında, Cumhuriyet savcılarının “kendiliklerinden kımıldamadıklarını” gördüğünü, bu nedenle Yeni Akit’le ilgili suç duyurusunda bulunacağını açıkladı.
Buradan kalkarak bir tahminde bulunmak istiyorum.
Diyelim ki Çandar’ın başlatacağı hukuk mücadelesi sonuç verdi, bu işin arkasında hangi alçaklık varsa açığa çıkartıldı...
Tahminim şöyle: Yeni Akit gazetesi birileri tarafından kullanıldığı için özür dilemeyeceği gibi, bu sonuçla ilgili haberleri de külliyen görmeyecek.
Bunu, bu zelil gazeteciliğin 1998’deki performansına bakarak öne sürüyorum... Şöyle ki:
2000 yılının kasım ayında “andıç”la ilgili gerçekler ortaya çıkmış, Genelkurmay her şeyi kabul etmişti.
Ertesi gün gazeteler, ikisi hariç, gelişmeleri okurlarına duyurdular. Bu iki gazete, yayınlarıyla her şeyi başlatan Hürriyet ve Sabah’tı.
Sabah, bir şey daha yaptı: Yazarı Cengiz Çandar’ın, başta Çevik Bir olmak üzere dönemin sorumlularına karşı hukuk yollarına başvuracağına dair yazısını yayımlamadı. O gün Çandar’ın köşesinde, yazısının “askere hakaret ettiği” gerekçesiyle yayımlanmadığına dair bir not vardı.
Yazarlar
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİYargıda yine mi temizlik başlamış? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Karamsarlık yaymak’ 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025