Ceren KENAR
Dürüst olmak gerekirse, Markar Esayan'ın geçen hafta Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan yazısı olmasa, Türkiye'nin “ilerici” aydınlarında nükseden “Kemalizm ölmedi, kalbimizde yaşıyor” sendromunun miladının Gezi olayları olduğunu sanmaya devam edecektim.
Markar, “Erdoğan ile köprüler ne zaman, niçin atıldı?” başlıklı yazısında, kamuoyunda epeyce yer bulan, “Demokrasiye Darbe” bildirisinden ilhamla, liberallerin-AK Parti ile ilişkisinin seyrini hatırlatıyor. Ve ilginç bir noktaya temas ediyor. AK Parti'ye yönelik liberallerin eleştirilerinin miladı, ne Gezi olayları, ne de 2011 yılı idi. 2008 yılında AK Parti'nin başörtüsü yasağını üniversitelerde kaldırmak için adım atmaya başladığı sırada liberaller yüksek sesle itiraza başlamıştı. Elbette bu itirazlar o dönemin CHP'si ve ulusalcıları gibi başörtüsü serbestiyetine kategorik bir karşıtlık üzerinden olmamıştı. Ancak nedense bir “sızlanma” hâli de vardı. İktidara geldiğinden beri (ki o zaman 6 sene olmuştu) ilk defa kendi tabanının canını derinden yakan bir soruna dair adım atmaya kalkışan hükümet, o dönem bazı liberallerin çatık kaşları ile karşılaşmıştı. “Başörtüsü serbest olsun ama” ile başlayan cümleler, bu yasağın kalkmasını bir dizi şartlar listesine bağlamıştı.
2008 yılında başörtüsü yasağının kalkma ihtimali belirince, Türkiyeli farklı aydın grupları, üç farklı bildiri ile bu duruma tavır aldılar. Bir taraftan amasız, şartsız, koşulsuz başörtüsü yasağı kalkmalı diyen bir bildiri vardı. Karşı tarafta ise başörtüsü yasağının devam etmesi gerektiğini savunan bir pozisyonu yansıtan bir bildiri. Bir de “üçüncü yol” duruşunu yansıtan, “hem özgürlük hem de laiklik” başlıklı bir bildiri.
(Bildiriyi hatırlatmak gerekirse:
“Kamuoyuna Duyurumuzdur
Dayatmaları reddediyoruz: Özgürlüklerimizden de laiklikten de taviz vermeyeceğiz!
Üniversitelerde öğrencilerin kılık kıyafetlerinden dolayı ayrımcılığa ve baskıya maruz kalmadan eğitimlerini sürdürme hakkını savunuyoruz. Bununla beraber, bu sorunun tek başına ve hukuku zorlayan yöntemlerle gündeme getirilmesinin, ülkemizde giderek yükselmekte olan muhafazakârlaşma eğilimini ve kutuplaşmayı pekiştirmesinden kaygı duyuyoruz.
Kılık kıyafet özgürlüğünü sağlayacak düzenleme, toplumun farklı kesimlerinin özgürlük taleplerini kapsayan bir genel demokratikleşme programı içinde ele alınmalıdır. Bu programın, öncelikle şu unsurları içermesi gerektiğini düşünüyoruz: 'Ötekilerin' fiilen baskı ve ayrımcılığa maruz bırakılmalarına karşı açık yasal yaptırımlar getirilmesi, 301. maddenin derhal kaldırılması, din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması, akademik özgürlüklerin güvence altına alınması, Kürt, Alevi ve gayrimüslim yurttaşların eşit hak istemlerinin karşılanması, emekçilerin sendikal ve sosyal haklarının genişletilmesi ve toplumun ezilen-yoksul kesimlerinin her düzeyde yoksun bırakıldıkları eşit ve nitelikli eğitim hakkını kullanmalarının sağlanması... Toplumsal mutabakatın, ancak bu temelde gerçekleşebileceğine inanıyoruz.
Demokrasi samimiyet ve cesaret ister!”)
Dürüst olmak gerekirse, bu “üçüncü yol” pozisyonu beni o zaman, başörtüsü yasağını savunan bildiriden bile daha çok rahatsız etmişti. İtiraz edilemeyecek evrensel prensip ve değerleri, yanlış zamanda, o değerleri yansıtan bir pozisyona karşı çıkmak için kullanmak... Tarafsızlık kisvesi altında, açıktan taraf olmak. İlericilik iddiasıyla gericilikten yana olmak...
Başörtüsü yasağı kalktı, CHP çarşaf açılımı yaptı, en Kemalistler bile artık bu yasağı savunmuyor. Akademisyenlerin bu bildirisi arkaik duruyor. Ama Türkiye entelijansiyasındaki hakim eğilim baki kalıyor.
2008 yılında bu bildiriyi eleştiren bir yazı kaleme almıştım Taraf gazetesinde. O yazıdan alıntıların bugün hâlâ geçerli olması kocaman bir hayal kırıklığı değil mi?
“Aslında bu metin, metinde zikredilen 'öteki'lerin tam da özgürlükleri şarta bağlanan başörtülülerin kendisi olduğunu göstermiyor mu? Sahi bizim demokrat akademisyenlerimizin ötekisi var mıdır, varsa kimdir?
...
İmzacı akademisyenler neden başörtüsü sorununun muhatabını canı acıtılan, özgürlükleri ihlal edilen, mağdur başörtülü kadınlar olarak değil de AKP olarak belirlemektedir? Bu akademisyenler kendilerinde başörtülü kadınlara tepeden bakan bir üslupla "sizinkilere söyleyin demokrat olsunlar" "siz de ortamı çok germeyin, başı açıkları da muhafazakârlaştırmayın" uyarısında bulunma haddini nasıl bulmaktadır?
İmzacı akademisyenler açık açık başörtülü kadınlara böylesine farklı ve ayrımcı bir muameleyi reva görebilmektedir, çünkü başörtülü kadınlar Türkiye'nin Anglo-Amerikan akademinin diline vâkıf/konuşan akademisyenleri için 'ötekidir'. Zira başörtülü kadınların bedenleri üzerinde simgeledikleri dinî inanış Türkiye akademisinin kurucu dışarısıdır. Modern akademinin kuruluş felsefesi dinden bağımsızlaşma, ayrışma hatta kopma üzerine kuruludur. Bu perspektifte bilgi herhangi bir dinî referanstan bağımsız olmakla tanımlıdır ve din sadece bir inceleme nesnesinden ibaret görülmektedir. Türkiye akademisi bu modern akademi ve bilgi tasavvurunu içselleştirmek ile yetinmemiştir. Kemalist paradigmanın bir neticesi olarak tezahür ettiğinden, Türkiye akademisi dine karşı bakışında sadece bir mesafe ve nötralite geliştirmemiş, aksine dini olumsuzlama ve hakir görme eğilimine gitmiştir.
Aynı zamanda dinin kamusal görünürlülüğünün meydana getirdiği rahatsızlık da başörtülü kadınların ötekileştirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Her ne kadar bu bildiriye imza atan akademisyenler, emek ve emekçinin dostu ifadeleri ile sınıfsal ayrımın karşısında olduklarını ima etmişse de; sınıfsal pozisyonların sadece ekonomik sermaye üzerinden tanımlanamayacağını ifade eden son dönem sınıf teorileri hesaba katıldığında, başörtülü kadınların ötekileştirilmesi aslında tam da sınıfsal bir ayrımcılığın geçerli olduğunu ima etmektedir. Başörtülü kadın sadece belli bir siyasal veya dinî eğilimi temsil etmemektedir. Başörtülü kadın aynı zamanda bir yaşam biçimini ve bu yaşam biçimi üzerinden oluşturulan bir "habitus"u simgelemektedir. Ve bu metnin altında imzasının bulunduğu birçok akademisyenin favori sosyologlarından biri olan Bourdieu'nün (ki kendisi okuma parçalarımızın vazgeçilmezlerindendir), sınıfsal pozisyonun sadece ekonomik değişkenlere sabitlenmeyeceği, ekonomik değişkenler kadar kültürel ve sembolik güç ilişkilerinin de sınıfsal pozisyonun oluşumunda belirleyici olduğu üzerine yaptığı tespitler; akademinin kendi özgün hayat biçimini koruma konusunda aldığı muhafazakâr tavrın aslında sınıfsal bir bilinçdışının dışavurumu olduğunun açık bir göstergesidir.
Öteki üzerinden kurulabilecek bir ahlaki pozisyonun ima ettiği şey, toplumdaki yaygın anlayışın veya iktidarın belirlediği, ancak bireyin kendisinin ötekileştirmediği ötekilere sahip çıkması değildir. Tam aksine toplumun ötekileri ile ortak olsun olmasın, bireyin kendi ötekisi ile kurduğu ilişki ve bireyin kendi ötekisini önceleyebilmesidir böylesi bir ahlaki duruşu mümkün kılan. İşte bu nedenle Anglo-Amerikan akademinin imtihanı ancak bu tür bir meselede ortaya çıkmaktadır. Kolay olanı Ermeni soykırımını tanımaktır, Kürtlerin ve Alevilerin siyasal ve kültürel haklarını desteklemektir, 301. maddenin kalkmasını istemektir; zor olan ise şimdi karşımıza çıkmaktadır. Dindar kesimin bile ötekisi olan başörtülü kadınlar (zira başörtülü kadınlar dindar kesimin cinsiyetçi tutumu yüzünden ötekinin ötekisi konumundadırlar ve bu konum başörtüsü yasağının kalkmasının bu kadar ertelenmesinin temel nedenini teşkil etmektedir) karşısında aldığımız tutumdur zor olan. Ve evet demokrasi cesaret ve samimiyet ister.
Hakikaten başkalarının samimiyetini ve cesaretini sorgulamadan önce, kendi samimiyetimiz ve cesaretimiz konusunda emin miyiz?..”
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.02.2017
5.02.2017
4.02.2017
27.06.2017
26.06.2017
21.06.2017
7.02.2017
5.02.2017
2.02.2017
30.05.2017