Haluk Yurtsever
“Yeni normal” sözcüğüne, bu kadar çok ve sık başvurmaları ortada işleyen istikrarlı bir düzen kalmadığının farkında olduklarını gösteriyor. “Hiçbir şey eskisi gibi değil, ama düzen kendini yeni koşullara uyarlayarak yola devam ediyor, başka seçenek de yok zaten” demiş oluyorlar.
Bir önceki yazımda kapitalizmin tarihsel, teorik sınırlarının belirginleştiği koşullarda siyaset paradigmasının da dönüştüğünü, dünyayı değiştirmek için bu kaotik, tehlike ve olanaklarla dolu durumun kavranması, yeniden yorumlanması gerektiğini belirtmiştim.
Bu yazıda bu engin konuya, en önemli olduğunu düşündüğüm satırbaşlarıyla giriş yapmayı deneyeceğim. Başlarken iki not düşmek istiyorum. Birincisi, “paradigma dönüşümü”nü olup bitmiş, sabitlenmiş bir durum olarak değil, “eski”nin kendini yeniden üretemediği uğraktaki bir yeniden oluşum/arayış süreci olarak anlıyorum. İkincisi, “Küresel Kuzey” ile “Küresel Güney” arasındaki muazzam ekonomik, toplumsal, kültürel eşitsizlikleri asla yok saymıyor ama dönem çözümlemesini, gelişmiş olan gelişecek olanın suretini verdiği için dünya kapitalist sisteminin geleceğini en iyi resmeden en “gelişmiş” model üzerinden yapmayı yeğliyorum.
SİYASAL İNSANIN SONU MU?
“Yeni normal”, bana göre siyasal insanın (homo politicus, yurttaş) ve kurulu siyaset sistematiğinin çözülüşünü anlatıyor. Güncel kapitalizm, artık düzenin devamı için yurttaşa, siyasal insana ihtiyaç duymuyor. Egemen siyaset yordamıyla toplumsal ve kişisel yaşamı üzerinde söz ve karar sahibi olamayacağını deneyerek öğrenen, siyaseti kirli bir çıkar sağlama uğraşı gören birey siyasete yabancılaşıyor. Aktif kitle katılımından ve donanımlı, nitelikli insan öğesinden yoksunlaşan siyaset gerçek yaşamda ve toplumsal bilinçte değersizleşiyor.
Nedenlerini anlamak ve açıklamak için soruna tarih, sınıf ve sınır bilinciyle yaklaşmak gerekiyor.
Sermaye birikim model ve rejimlerindeki geçişler; üretim, mübadele, enformasyon, iletişim alan ve araçlarındaki sıçramalı gelişmeler; bunların emek süreçlerinde, sınıfların karşılıklı yer alımlarında, sermaye-devlet-toplum ilişkilerinde ve nihayet “insan”ın toplumsal-biyolojik-kültürel varlığında yarattığı başkalaşımlar çerçeveyi çiziyor.
SERMAYE BİRİKİM GEÇİŞ UĞRAKLARI
Sermaye birikim model ve uygulamalarındaki değişikler, kâr oranındaki düşüş eğiliminin zorunlu kıldığı ekonomi politik kaçış ya da geçişlerdir. Kabaca 1945’den 1970 sonlarına kadar kapitalizmin anayurtlarında egemen olan “Fordist” birikim modeli üretkenlik artışını, kitlesel alım gücündeki artışa bağlayan, dolayısıyla ülke iç pazarına, yüksek istihdama, düşük enflasyona dayanan, bu özellikleriyle de refah devletinin sınıfsal koşulunu hazırlayan bir birikim rejimiydi. 30-35 yıl gibi bir sürede tıkandı. Emeğin satın alma gücüyle kâr oranını birlikte artırmanın olanaksız olduğu ortaya çıktı. Fordizm sonrasının “esnek üretim”e dayalı “neoliberal” sermaye birikim modeli döneminde, yani kabaca son 50 yılda ise geleneksel düzen siyasetinin tüm eksen ve düzenekleri mutasyona uğradı. Kurulu düzen siyasetinin yapıtaşı olan siyasal partiler, sendikalar, kitle ve baskı örgütleri; grev, genel grev gibi kitlesel eylem ve mücadele biçimleri sürümden düştü. Fordizmin Türkiye ve benzeri ülkelerdeki izdüşümü “ithal ikameci sanayileşme”ydi. 1960-1980 arasındaki emekçi karakterli sol/sosyalist hareket bu zeminde yükseldi.
Sistemin sorunu, günümüzde birikim rejimi değişikliğiyle aşılacak yalınlıkta değil. Artık, yalnız bizim gibi Marksist bir bakışla kapitalist üretim tarzının teorik, tarihsel ve pratik sınırlarına işaret edenler değil, bizatihi düzen ideologları kapitalizmin geleceğini, daha doğrusu bir geleceği olup olmadığını tartışıyorlar. Kapitalizmin bittiğini, daha şimdiden başka bir şeye dönüştüğünü iddia edenler var. Kimileri de yeni Keynesçi, sosyal demokrat reformları çözüm yolu olarak öne sürüyorlar. Bunlara sonraki yazılarda döneceğim.
SERMAYE-DEVLET İLİŞKİLERİNDE DÖNÜŞÜM
Satırbaşlarıyla özetleyelim.
Bir: Sermayenin varlık nedeni kâr; devletinki ise toplumu düzen ve iktidar içinde tutmaktır. Devlet bu temel işlevini yalnız egemen sınıfın şiddet ve zor aracı olarak değil, bunlarla birlikte ideolojik-kültürel hegemonyayla yerine getiriyor. Günümüzde devletin baskı ve zor gücünde hiçbir azalma yok; tersine artıyor. Rıza ve onay üretme yeteneği ise zayıflıyor. Süreç, devletlerin kamu hizmeti, güvenlik, vergi, kambiyo belirleme gibi geleneksel işlev ve sorumluluklarının özelleştirilmesi yönünde ilerliyor. Ekonomik etkinlik alanlarından çekildikleri, sermayeden daha az vergi, daha çok borç aldıkları için devlet gelirleri düşüyor; ekonomik yatırım, yaptırım güçleri, kamu hizmeti sunma kapasiteleri geriliyor. Sonuç olarak kapasitesi zayıflayan devlet, geleneksel toplumsal görevlerini yerine getiremez, toplumsal talepleri karşılayamaz hale geliyor. Devlet erki merkezli bir etkinlik olan siyasetin alanı daralıyor.
İki: Günümüzde sermayenin hareketi ulus/ülke sınırlarını aşıyor. Küresel sermaye-ulus devletler ilişkisi artık sorunlu bir ilişkidir. Sisteme fazla gelen kimi “başarısız” devletler parçalanıp çökertilirken, küresel finans ve bilişim sermayesinin ülke ekonomi ve siyasetlerini belirleme gücü, mevcut devlet kurumları aleyhine büyüyor. Devleti ele geçirip aşan sermaye, devlet-sermaye ilişkisinin belirleyeni düzeyine yükseliyor. Tek tek ülkelerdeki ekonomi ve finans programlarını, “yönetişim” ilkelerini başta merkez bankaları, IMF, Dünya Bankası gibi küresel kurumlar belirliyor. “Merkez bankalarının bağımsızlığı” klişesi, ekonomiyle siyasetin ayrılığı yanılsamasını küresel çapta yeniden üreterek gerçek erk merkezini görünmez kılıyor.
Üç: Ulus ya da ülke burjuva toplumunda tüm sınıfların içinde hareket ve mücadele ettiği, herkesin kendisini oraya “ait” hissettiği siyasal/kültürel çerçeveyi, bütünlüğü oluşturuyordu. Günümüz kapitalist toplumlarında ulus ya da ülkenin siyasal birim olma özelliği henüz aşılmamış, ancak önemli ölçüde aşınmıştır. Bu aşınmanın yukarıda işaret ettiklerimiz dışında siyaset açısından çok önemli bir sonucu daha var: Küresel kapitalistler artık kendilerinin ve ailelerinin geleceğini servetlerini edindikleri toprakların ve toplumların yazgısına bağlı görmüyorlar. Yurdun ve yurttaşlığın gerçeklikte ve bilinçlerde geriye düşmesi tüm sınıf ve katmanları, özellikle genç kuşakları geleceklerini yurt dışında aramaya itiyor. Emekçiler içinde de belli ölçülerde etkili milliyetçi eğilimler aynı çizgide bu duruma tepki olarak gelişiyor. Bu son konunun burada giremeyeceğimiz çeşitli boyutları var.
Dört : Devlet siyasetlerinin seçilmiş temsilciler tarafından değil, devlet görevlileri/bürokratları tarafından belirlenip, sanki halkın kendisi belirliyormuş gibi sunulması kapitalizmin yönetme ilkelerinden biridir. Günümüzde bu işlevler devlet bürokratlarından bilişim tekellerinin teknokratlarına, giderek bu firmaların kontrolündeki Yapay Zeka yazılımlarına geçiyor. İki durumda da, toplum ve devletle ilgili temel kararlar “seçilmiş” organların dışında verilmiş oluyor.
Yalnızca karşıtlık, karşıt olanı verili zeminin ve eksenin dışına çıkarmıyor. Dolayısıyla, sıraladığımız gelişmeler, toplumsal muhalefeti, komünist siyaseti de etkiliyor.
Tabloyu genel görünümüyle de olsa tamamlamak için bilişim çağı kapitalizminin tüm bu süreçlere getirdiği yeni ve sarsıcı değişikliklere bakmamız gerekiyor.
BİLİŞİM OLİGARŞİSİ
Finans, bilişim ve sanayi sermayeleri arasındaki kaynaşma ve yeniden yapılanmayı ampirik verileriyle ortaya çıkarmak günümüzün en ivedi kolektif devrimci görevlerinden biridir. Bilişim sermayesindeki yükselişi ve yol açtığı sonuçları eğilimler olarak ayırt etmek için ise bu kaynaşma ve konfigürasyonun tam bilgisine sahip olmamız gerekmiyor.
Bu kayıtla bugünkü durumu şöyle formüle edebiliriz: Bilgi ve enformasyon, “Büyük Veri”, “Büyük Dil Modeli” (Large Language Model, LLM) , Kuantum Bilgisayarlar (Quantum Computing) ve binlerce Yapay Zeka (YZ) uygulamasıyla birlikte çağımızın en önemli üretici gücü, en önemli üretim aracı haline gelmiştir. Erk, bunları kontrol edenlerin ellerinde yoğunlaşıyor.
Günümüz dünyasında bilişimin efendileri Amerikan ve Çin oligopolleridir. Bunların ABD’deki en büyükleri, kendi adlandırmalarıyla “muhteşem yedili” şu şirketlerden oluşuyor: Alphabet (Google), Apple, Amazon, Meta (Facebook), Microsoft, Nvidia ve Tesla. Bu alanda faaliyet gösteren 14 büyük Çin şirketi var. En büyük 4’ü olan Baidu, Tencent, Alibaba, SenseTime ABD oligopolleriyle rekabet edecek güçteler.
Bilgiye hükmeden sermayeye de, devlete de hükmediyor: Oligarşik kapitalizm!
Oligopolleri, kapitalist üretim biçimi çerçevesinde mümkün olmayan küresel örgütlenme/planlama gereksiniminin, sistem içinden ve tersinden karşılanması olarak okumak gerekiyor.
Bu sürecin mantıksal sonucu, devletin geleneksel işlev ve sorumluluklarının giderek daha çoğunun finans-bilişim oligopollerine geçmesidir. Tam da böyle oluyor. Yalnızca iki örnek vereceğim. Elon Musk’ın uzay “alçak yörünge”sindeki uydu takımadaları, tüm internet iletişimini bunlar üzerinden kuran uygulamaları, Starlink yazılımları üzerinden ve uzaydan akıllı insansız hava, kara ve deniz savaş araçlarına hükmetme olanakları ona devletsi bir güç veriyor. İkincisi, günümüzde örneğin bilimsel araştırma ve geliştirmede (AR-GE), özellikle de YZ yazılımları konusunda söz konusu oligopoller örneğin Google, özel sermaye-devlet iş birliği üzerinde kurulu ABD üniversitelerinin önüne geçiyor.
Kanımca hepsinden daha önemlisi, bu gelişmelerin aynasında kapitalizmin teorik sınırlarının billurlaşmasıdır. Kimilerinin “bulut sermaye” de dediği finans-bilişim sermayesinin cesameti doğrudan artık değer üretmesinden değil, sanayi sermayesinin ürettiği artık değere bir tür senyoraj hakkı, ya da “bilgi rantı” mantığıyla el koymasından kaynaklanıyor. Sistemik sınır işaretlerinden biridir. Temellendirmek ve açmak için daha kapsamlı ampirik bilgi ve soyutlama gerekiyor.
'TEK KİŞİ TEK OY'DAN 'TEK KİŞİYE TEK YÖNETİCİ'YE…
Egemenlerin, bize “yeni normal” diye sundukları yoğun devlet şiddeti, otoriter-diktatoryal yöntem ve uygulamalar, bana göre tarihsel vadesi dolmakta olan bir sistemin yönetme bunalımının dışa vurumlarıdır. Meşruluğu, ikna ederek yönetme gücü azalan azınlıklar zora daha çok başvurur. İkna güçlerinin azalması ise kendilerinin yarattığı ideolojik-kültürel ikilemden kaynaklanıyor. Özetlemeye çalışalım: Rönesans, Reformasyon, Aydınlanma ve bunların üzerine gelen burjuva demokrasisi deneyimleri, insanın kul ya da uyruk olmaktan toplumsal birey olmaya doğru ilerlediği tarihsel adımlardır. Kendi aklıyla, iradesiyle düşünüp davranan bireyin hücresini oluşturduğu bir toplumu yönetmek kolay değil. Öte yandan, hep altını çizdiğimiz nedenlerle artık “kendi” burjuva demokrasilerini de taşıyamıyorlar. Aydınlanma öncesi değerlere dönüyorlar. Dinsel inançların, hurafelerin, akıl ve gerçek dışı söylencelerin, komplo teorilerinin yalnız bizde değil başta ABD birçok ülkede bu ölçüde etkili olmasında bu yönelişin önemli payı var. Sınırdan ileriye gidemedikleri için gericileşiyorlar. Bunların emekçi halk içindeki etkisi ise düzenin ideolojik etkileme, koşullama gücünün yanı sıra, günümüzde bilimin, aklın, eşitlikçi, kurtuluşçu toplumsal siyasetin dönüştürücü aktif bir özne, kolektif örgütlü fail olarak kendini var edememesinden kaynaklanıyor.
Buradan ara başlıktaki “tek kişiye tek yönetici” den neyi kastettiğime geçebiliriz. Bu ibare değerli bir dostumun gönderdiği bir video linkini izlerken oluştu zihnimde. Google’ın eski CEO’su, şimdi ABD Yapay Zekâ Politika Belirleme Kurulu ve ABD-Çin Yapay Zekâ İlişkileri Kurulu üyesi Eric Schmidt (1955) Yapay Zeka ve Kuantum Bilişim başlıklı videoda, yakın bir gelecekte bugünkü biçimiyle üniversite ve benzeri kurumların ortadan kalkacağını söylüyordu. Düşünen, öğrenen, öğreten gelişkin bir makine olan Genel Yapay Zeka, kişiye özel versiyonuyla interaktif bir öğreten olacaktı.
Bilimsel- teknolojik süreçleri yasaklama ya da sınırlama düşüncesi saçmadır. Başta YZ uygulamaları bu alandaki gelişmeler, evet, yaşamlarımızı kolaylaştıran, iyileştiren, yeni bir dünyayı tasarlanabilir, inşa edilebilir kılan maddi önkoşulları da hazırlıyor.
Bunlara bugün sözünü ettiğimiz oligopollerin hükmetmesi ise dehşet vericidir. Son örnek üzerinden düşünelim: Schmidt’in senaryosu bu teknolojiye hükmedenlere yalnız şeyleri, nesneleri değil, insanı, insan aklını, insan bilincini yönetme gücü veriyor. “Devletin İdeolojik Aygıtları” nın yerini oligarşik kapitalizmin kontrolündeki her kişiyi teke tek yöneten kuantumlu Yapay Zeka’nın alması, yalnızca siyasetin değil, her türlü kolektif özneleşmenin sonu olacaktır. Toplumsal bireyin bu kez yalnızlaşıp bencilleşerek parçalanmasını getirecektir.
Kolektif fail olma iradesinin, birlikte özgürleşme arayışının yerini çaresizliğin, güçsüzlüğün, gelecek kaygısının, bireysel hayatta kalma ve sahip olma güdüsünün, açgözlülüğün, hazcılığın aldığı bir toplumda yaşamak istemeyenler olarak “ne yapabiliriz?”i tartışmak da gelecek yazının konusu olsun!
Yazarlar
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları

























































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2025
29.01.2025
5.01.2025
17.12.2024
3.12.2024
22.11.2024
7.11.2024
22.10.2024
15.10.2024
10.09.2024