Mehmet ALTAN
12 Eylül faşizminin toplum ve özellikle de basın üzerindeki baskısını kalıcı hâle getiren ve 40 yıldır yürürlükte olan mevzuatını anımsatmakta fayda var.
Çünkü “Cumhuriyet’i demokrasiyle taçlandırmak” öncelikle hukuksal mevzuatı özgürleşmekten geçiyor.
40 yıldır darbe mevzuatı ile yönetilen bir ülkenin kapıları özgürlüğe değil, yeniden faşizme ve baskıya açılıyor.
***
Hem gazeteciler hem de toplumun diğer kesimleri için büyük baskı unsuru hâline gelen Türk Ceza Kanunu’nun 311. ve 312. maddeleri de 12 Eylül’de yeniden tasarlanarak yürürlüğe sokuldu.
Darbeden hemen sonra, 10 Ocak 1981’de yapılan değişiklikle birlikte, 311. maddede tarif edilen suçu, basın ve yayın araçları vasıtasıyla alenen tahrik edilerek işlenmesi halinde uygulanacak cezaların iki katına çıkarılacağı hükme bağlandı.
Keza Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesi de, “Halkı; sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik eden kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis ve üç bin liradan on iki bin liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu tahrik umumun emniyeti için tehlikeli olabilecek bir şekilde yapıldığı takdirde faile verilecek ceza üçte birden yarıya kadar artırılır,” şeklinde değiştirildi.
40 yıldır can sıkan her şey bu maddenin kapsamında cezalandırıldı, cezalandırılıyor.
Demokrasiymiş…
***
Darbecilerin basın yayın faaliyetlerine dönük sınırlamaları, farklı zaman dilimlerinde alınan konsey kararları ile daha da pekiştirildi, iyice boğucu hâle getirildi.
***
Darbeden dokuz ay sonra, 2 Haziran 1981 yılında çıkarılan 52 numaralı karar ile sıkıyönetimin tüm uygulamaları koruma kalkanına alındı. Kararla birlikte, “12 Eylül Harekâtının amaçlarına bir an önce ulaşmasını sağlamak maksadıyla her kademede, her türlü siyasi parti faaliyetleri ile birlikte, Sıkıyönetim uygulamalarına ilişkin olarak Sıkıyönetim Komutanlıklarının koyduğu yasakların ve aldığı kararların herhangi bir şekilde tartışılması” yasaklandı.
***
52 numaralı kararnamenin 4. maddesi ile de, “Kamu davası açılıncaya kadar haklarında soruşturma ve kovuşturma yapılan siyasi parti, işçi teşekkülleri, meslek kuruluşları dernek ve siyasi kişilerle ilgili olarak kamuoyunu yanıltıcı ve ilgilileri etkileyici yazı yazmak, sözlü veya yazılı beyanda bulunmak, yorumlar yapmak” tamamen yasaklandı.
Getirilen yasaklara riayet etmeyenler hakkında, eylemleri başka bir suçu oluştursa dahi, ayrıca 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu’nun 16. maddesi uyarınca yasal işlem yapılacağı hükmü getirildi.
***
1982 yılında yasaklar hız kesmedi, hattâ koşmaya devam etti.
28 Aralık 1982’de Sıkıyönetim Kanunu’nda yeniden köklü değişiklikler yapıldı ve basın iyice nefes alamaz hale getirildi.
Öyle ki Millî Güvenlik Konseyi, gazete ve dergi çıkarmayı yeniden resmi izne bağladı ve 30 Aralık 1982 tarihli Resmî Gazete’de bunu yayımladı:
Söz, yazı, resim, film ve sesle yapılan her türlü yayım, haberleşme, mektup, telgraf ve sair mersuleleri kontrol etmek; gazete, dergi, kitap ve diğer yayınların basımını, yayımını, dağıtımını, birden fazla sayıda bulundurulmasını veya taşınmasını veya sıkıyönetim bölgesine sokulmasını yasaklamak veya sansür koymak; sıkıyönetim komutanlığınca basımı, yayımı ve dağıtılması yasaklanan kitap, dergi, gazete, broşür, afiş, bildiri, pankart, plak, bant gibi bilcümle evrakı, yayın ve haberleşme araçlarını toplatmak; bunları basan matbaaları, plak ve bant yapım yerlerini kapatmak, müsaderesine karar verilmemekle birlikte, sıkıyönetim komutanlıklarınca sahiplerine iadesinde sakınca görülenlerin imhası için gerekli önlemleri almak; yayına yeni girecek gazete ve dergilerin çıkarılmasını izne bağlamak...
Özel maksatla kamunun telâş ve heyecanını doğuracak şekilde asılsız, mübalağalı havadis ve haber yayanlar altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılırlar.
***
Basın özgürlüğü, kanunlar ve sıkıyönetim komutanları tarafından alınan kararlar yetmezmiş gibi 1982 Anayasası da tuz biber ekti…
1982 Anayasası’nın amacı, basın özgürlüğünü dinamitlemek ve mevzuattaki faşizmi anayasa vasıtasıyla güçlendirmekti. 12 Eylül Anayasası keyfe keder bir sınırlandırmaya yeşil ışık yakıyordu.
***
Hoş bugün 12 Eylül Anayasası’nı eleştirmek bir lüks.
Çünkü ortada meşruiyeti sağlayan bir anayasal düzen yok, anayasaya uyan da yok.
1982 Anayasa’sının eleştirdiğimiz ifade ve basın özgürlüklerinin ırzına geçmeyen bir siyasi irade olsa, yazı ve düşüncesinden dolayı kimse hapiste olmaz, düşünce ve gazetecilik terör suçlamasıyla yok edilemezdi.
***
25 Ekim 1983 tarihinde yasalaştırılan 2935 Sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’na da basınla ilgili maddeler eklendi; bu kanunla bölge valilerine iletişimi kısıtlama yetkisi verildi.
Mahkeme, hak, hukuk, adalet taca atıldı.
***
10 Kasım 1983’te ise Basın Kanunu’nun birçok maddesi yeniden ele alındı.
Toplu Basın Mahkemeleri kaldırıldı.
Ama çok daha vahimi Basın Kanunu’nun, “Yabancı memleketlerde çıkan basılmış eserlerin Türkiye’ye sokulması ve dağıtılmasının Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklanması” ile ilgili 31. maddesi değiştirildi, buna, “Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, millî güvenliğe, kamu düzenine, genel asayişe, kamu yararına, genel ahlaka ve genel sağlığa aykırı basılmış eserler” ibaresi dahil edildi.
12 Eylül, hattâ tek parti mevzuatını temizleyerek demokratikleşme hayali hiçbir zaman gerçekleşemedi ama bu mevzuatın üzerine son dört yılda çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler de geldi.
12 Eylül’de darbecilerin yargılanması engellenmişti, şimdi “darbecilere” karşı görev yapan kamu mensupları yargılanamıyor.
Örneğin, Anayasayı, AİHM ve Yargıtay kararlarını yok sayarak suç işlemekten çekinmeyen OHAL Komisyonu’nun yedi bürokratı da bu kapsamda siyasal partizanlık yapıyor.
Garip olan ‘meşru düzeni’ savunduğunu iddia edenlerin hukuk tanımazlığı ve bu eylemlerine karşı yargı denetimine karşı korunmaları… Çok garip değil mi?
Kısacası…
12 Eylül’de 1402’likler vardı, şimdi KHK’lılar var.
***
Basın Kanunu’ndaki değişiklikler ile sorumlu müdür olabilmek için gereken koşullar ağırlaştırıldı, para ve hapis cezalarının oranları arttırıldı, basın davalarında zamanaşımı süreleri iki katına çıkarıldı.
Kanun, basılı yayınların dağıtımının engellenmesi ve toplatılması ile basın araçlarına el konulmasına da olanak sağladı.
***
Askeri ya da sivil vesayetin ilk hedefi her zaman temel hak ve özgürlükler, özellikle de düşünce, ifade ve basın özgürlüğüdür.
Hep aynı şeyi yaşıyoruz…
1980 darbesi ile birlikte Türkiye’de başlayan dönem Türk basını için en karanlık dönemlerden biri oldu.
Buralarda asıl olan baskı, tali olan nefes alır gibi olmak.
Baskı geride mi kaldı, demokratikleştik mi, ne gezer.
Aradan kırk yıl geçti ama 1982 Anayasası’na saygı gösterilmesini, uyulmasını mumla arar hâle geldik. Düşünün Anayasa’ya başta Hakim ve Savcılar Kurulu uymuyor..
Kısacası karanlık dönemlerin bitmek bilmediği bir coğrafya.
Meğer çekilecek ne çok çile varmış.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.09.2025
10.09.2025
4.09.2025
28.08.2025
22.08.2025
14.08.2025
7.08.2025
1.08.2025
23.07.2025
17.07.2025