Mehmet TIRAŞ

Bireyi özgürleştirmeyen toplumu özgürleştiremez?
4.10.2013
2005

 Bir toplumda birey çoğunluk içerisinde yok olmuyor; çoğunluk kadar özgürce düşünce ve ifade özgürlüğüne sahipse o toplum demokratik bir sistemle yönetiliyor demektir.

En başta bireysel özgürlükler  toplumun çoğunluyla değerlendirilmeden ve karşılaştırmadan anayasal güvenceye alınır.

Bireyin özgürlüğünü yaşaması ve yaymasının önündeki engellerin  kaldırılmasıyla hayat bulur.

Her birey bir gün çoğunluk olmak için mücadele verir; bugün çoğunluk olan  kendi ideolojisinin ve inancının tarihini bir irdelesin altından birey ve azınlık çıkar.

Dünyanın her yerinde insan hep çoğunluk olarak yaşamaz,tarihte de  olmadı.

Bireye çoğunluk ölçü alınıp mahalle baskısı yapılamaz.

Sanat ve edebiyat çoğunluğun değil bireyin eseridir ve çoğunluk ne der,diye sanat icra edilemez.

Bir devlet bireyi ve azınlık haklarını çoğunluk karşısında koruyamıyorsa o ülke de özgürlüklerin,o ülkeyi yönetenlerin iki dudağı arasındadır.

Bireyin özel hayatı devleti yönetenlerin çoğunluk iradesine bırakılırsa buna sınır koymak ve önünü almak imkansız olur.

Birey çoğunluk karşısında kendini farklı hisseden kişidir.

Radikal İki de 20 Eylül 2013 tarihli  CHP Millet vekili Rıza Tüzmen’in güzel bir yazısı vardı  ”hasta olmayınız” başlıklı özel hayatı anlatan.

Ünlü toplum bilimci Norbert Ellas görüşüyle yazıya giriş yapıyordu Tüzmen:”kişiye özel bir yaşam alanının ortaya çıkışını uygarlıkla eş anlamlı görür Ellas.Günümüzde bireyin her türlü müdahaleye karşı korunan bir alana  sahip olması,temel bir hak olarak kabul ediliyor.Devlet bu alana müdahale etmemekle ve özel yaşamı müdahalelere karşı korumakla yükümlü.”

Demokratik olmayan rejimlerde otoriter-totaliter sistemlerde devlet kamusala alan özel alanı işgal eder.

Hannah Arendt’in dediği gibi:totaliter devlet kendi yetki alanı içinde yaşayan bireylerin hemen her alanına müdahale gücüne sahip..

Gezi olaylarında görüldüğü gibi  temelinde kamu otoritesinin özel alanın belirlemek istemesi ve buna karşı halkın direnmesi yatmıyor mu?

 Başbakan’ın kendine muhalif olan ve kendinin tasvip etmediği gösteri ve yürüyüş eylemlerine bakışı ve yaklaşımı bunu doğrulayan bir tutum değil mi?

Erdoğan’ın siyasal iktidarının giderek özel alana müdahale eder duruma girmesi ile Gezi olaylarının patlak vermesi böyle çıkmadı mı?

Başbakanın demokratik haklarını kullananlara üç beş çapulcu diyerek aşağılaması ve Gezi olaylarına destek verenlerin ümüğünü sıkacağız,bunlar darbeci diyerek tehdit etmesi, demokraitk hak gaspına girmiyor mu bu?

Erdoğan’ın bireyin özel hayatına girerek, kadınların kaç çocuk doğuracağından, hangi yöntemle doğum yapmasından  tutunda,içki içmelerine,nasıl giyinmelerinden,nasıl bir inanca sahip olmalarına,dindar nesil yetiştirilmesine kadar her alana girmesi ve girmediği alanlara da; toplumdan gelecek tepkiyle sıraya koyması,bir planın uygulaması olarak karşımıza çıkmıyor mu?

Bunlar bireyin özel alanına girmek olmuyor mu?

Bireyin özel alanına girmeye gösterdiği haddini  aşan görevini, birazda vatandaşın can ve mal güvenliğinden sorumlu olan; devlet adamını görevini yerine getirmeyi neden aklına getirmiyor Başbakan?

Başbakanın iktidarının en istikrarlı olan bir yanı; her yıl iş kazlarında yılda bin işçinin ölmesi ve on yıllık iktidarında ölen işçi sayısı 10 bin 850 buna 2013 yılı dahil değil.Bu işçi ölümleri üzerine bir cümle söz söylemiş değil daha Erdoğan.

Yine Roboski de askeri savaş  uçaklarla 34 Kürt vatandaşımız katledildi ve  üzerinden tam 700 gün geçti ama bunların faillerini ortaya çıkartmadı?

Bir başka aydınlatılmayan cinayet ise 2006 yılında olan Hırant Dink suikastını  Başbakan bu cinayetin Ankara dehlizlerinde kaybolmayacağını söylemişti…Ama bu cinayetin işlendiği tarihte İstanbul’da ve başka illerde görevde bulunlar cezalandırılacağı yerde hepsi terfi ettirildi.

Bunlar özel hayata müdahale kadar önem taşımıyor mu, Başbakanın nezdinde? 

Ya basın üzerindeki baskısı;muhalif olan gazetecilerin işten atılması ve onların yerine tetikçi bir  devlet gazeteciliğini türemesi ve sürüsüne bereket   esnaf takımının çalakalem görev adamlığı yapması, sözde gazetecilik adı altında,dalkavukluğunu nasıl yorumlamalıyız.

Geçmişte darbeci askerlerin Harp Akademilerinin yerini;Erdoğan İmam hatipler üzerinden topluma format atmaya kalkması,Kemalist gençliğin yerine dindar nesil yetiştirmeye soyunmasının, darbeci ruhtan ayıran fark ney?

Din ve mezhep üzerinden özgürlükleri okumak ve sosyal hayatı yine din ve mezhep üzerinden zapturapt altına almaya kalkması;bireysel özgürlükleri  çoğunluk içinde etkisiz hale getirmesi,demokrasilerde  kabul edilir mi?

Başbakan kapsayıcı olmasa da açtığı demokratikleşme paketi ile; içeride ve dış dünyadaki nobran tavırlarını unutturarak bir güven tazelemeye ve Suriye politikasından dolayı;yeryüzünde  geldiği “değerli yalnızlığını” gidermek için uğraşıyor ama çok zor;iktidarının ilk yıllarındaki gördüğü desteği görmesi mümkün değil.

Avrupa Parlamentosunun Gezi olaylarında aldığı karar hale hafızalarda canlılığını koruyor,ABD’nin 19 defa açıklamasının yankısı yok olmuş değil;Erdoğan dini otoriterleşmeye doğru hızla yol alıyor ve özel hayata müdahale ediyor,diye kararını nasıl değiştirecek?

Bindiğim bir dolmuşun  dikiz aynasında okumuştum şöyle  arabesk bir  deyim yazıyordu “rüzgar daldan özür dilese de dal kırılmıştır bir kere” diye.

Erdoğan bu ülkede bireyi aşağılamış,yok saymış ve özel hayatına müdahale etmiştir,kendine güvenenleri hayal kırıklığına uğratmış tır;bunu yalnız biz değil dünya alem biliyor bunu tekrar düzeltmesi çok zor.

Bireyi Erdoğan  korkuttu?

Buna paket sayısı yetmez.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar