M.Şükrü HANİOĞLU
Önümüzdeki hafta gerçekleştirilecek 23 Nisan kutlamaları çerçevesinde "millî hâkimiyet" kavramına yoğun atıflarda bulunulacağı şüphesizdir. Bu çerçevede "ümmetten millet, kuldan vatandaş" benzeri basmakalıp sloganların tekrar edileceğini belirtmek de kehânet olmaz.
Gerçekte ise millet/ halk egemenliği düşüncesi Cumhuriyet'in gündeme getirdiği ya da 1920 sonrasında geliştirilmiş bir kavram ve ilke değildir.
Türkiye'nin temel sorunlarından birisi "millî hâkimiyet"in iki temel yorumundan birisinin "demokrasi karşıtı" diğerinin ise "çoğunlukçu" olmasıdır.
AHALİ/MİLLET HâKİMİYETİ
Resmî söylemin savunduğunun tersine Osmanlı toplumu son döneminde "kulların hâkim-i mutlak sultan"a sorgusuz biçimde itaat ettiği bir yapı olmamıştır. Tam tersine "halk/ ahali hâkimiyeti" Osmanlı entelektüel ve siyasî hareketlerinin kutsallaştırdığı bir kavamsallaştırma haline gelmiştir.
İlginçtir ki, kilisenin "halk egemenliği" ilkesine uzun süre karşı çıktığı Batı tecrübesinin tersine İslâmcı hareket bu kavramı İslâmileştirmiştir.
Bu alanda Ali Suavi'nin gerçek "hakim"in Allah olduğunu vurgulayarak "fiilî" ve "ilâhî" hükûmetler arasındaki ilişkiyi tartışması benzeri çıkışlar genel eğilimi yansıtmamıştır. Ancak Ali Suavi'nin dahi daha sonra Seyyid Kutb'un yapacağı şekilde "insan hâkimiyetinin cahiliyye buna karşılık Allah'ın hâkimiyetinin İslâm olduğu" yolunda bir karşıtlığa işaret etme yerine bir bağdaştırma yaratmaya gayret ettiğini vurgulamak gereklidir.
Diğer bir ifadeyle Osmanlı ûleması modern İslâmcı düşüncenin zıddı bir yaklaşımla "hâkimiyet- i millet"in İslâmî bir ilke olduğunu ispata gayret etmiştir. II.Abdülhamid rejimine karşı Jön Türklere destek veren âlimler ve Profesör İsmail Kara'nın ortaya koyduğu gibi II.
Meşrutiyet İslâmcılığı biraz da zorlamayla "hâkimiyet-i milliye" kavramını İslâmileştirmiş ve ona herkesten fazla sahip çıkmıştır. Said Halim Paşa benzeri İslâmcı düşünürlerin buna yönelik eleştirileri "hâkimiyet-i milliye" fetişleştirmesi içinde kaybolan cılız sesler olarak kalmıştır.
Entelektüel tartışma değerlendirildiğinde bu dönemde sadece İslâmcılığın değil seküler ağırlıklı tasavvurlar geliştiren hareketlerin de "hâkimiyet-i milliye"yi merkezlerine yerleştirdikleri görülür. Bu alandaki en kapsamlı proje "ahali hâkimliği"ne dayanan parlamenter demokrasiyi savunan Tunalı Hilmi tarafından 1900 yılında ortaya konulmuştur. Yalnızca genel seçimlere dayalı temsilin beraberinde getirdiği sorunları da çözmeyi hedefleyen bu proje, "Köylüler Meclisi"nden başlayarak "Osmanlılar Meclisi"ne ulaşan dokuz kademede sağlanacak bir katılımla aşağıdan yukarıya gerçekleşecek bir "halk egemenliği" tasavvurunu ortaya koyuyordu.
İkinci Meşrutiyet döneminde "hâkimiyet- i milliye" gazete adı olacak kadar popülerleşen, neredeyse her meclis oturumunda atıfta bulunulan, herkesin sahiplendiği ve rejimin temeli olarak gördüğü bir kavram haline gelmişti. Egemen İttihad ve Terakki söylemi de bu kavramın kutsanmasında önemli rol oynamıştı.
Dolayısıyla 1920 sonrasında ya da Cumhuriyet ile birlikte "kullara" "egemenlik hakkı" bahşedildiği yolunda daha sonra geliştirilen söylem tarihî gerçeklikle ciddî biçimde çelişir.
DEMOKRASİSİZ ULUSAL EGEMENLİK
1921 Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun "Hâkimiyet bilâ kayd ü şart milletindir. İdare usûlü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfi'il idare etme esasına müstenitdir" hükmünü âmir olmasını da mümkün kılan bu arka plandı. Ancak uzun süre kutsanarak fetişleştirilen bu kavramın ne ölçüde hayata geçirildiği ayrı bir konudur.
İttihad ve Terakki bu kavramı sahiplenmekle kalmamış, kendisini "hâkimiyet- i milliye"yi fiilen hayata geçiren güç olarak görmüştür. Benzer şekilde Erken Cumhuriyet liderliği de benzer bir iddia ile ortaya çıkmakla yetinmemiş, 1919 öncesini "asırlar süren mutlakiyet idaresi" olarak monolitik bir geçmiş haline sokmuş ve "ulusal duygularını yitirmiş bireylere"e bilinç aşılayarak "millet"i de kendisinin yarattığını savunmuştur.
Buna karşılık gerek İttihad ve Terakki gerekse de Erken Cumhuriyet liderliği "hâkimiyet-i milliye"yi "millet adına onun için doğru olan kararları verme" biçiminde kavramsallaştırmışlar ve onun gerçek anlamda hayata geçirilmesine karşı çıkmışlardır.
Her iki söylemde de bir yandan "millet/ halk" kutsanırken, öte yandan da Gustave Le Bon'dan mülhem yaklaşımlarla çıkarının farkında olması mümkün olmayan bir "kitle" olduğu için onun "hâkimiyet"i gerçek anlamda kullanmasının doğuracağı sakıncalar vurgulanmıştır.
Bunun neticesinde ise demokrasisiz ve katılımsız bir "millet/ halk hâkimiyeti" kutsanmıştır. Bu hâkimiyetin aracının ise "halkın/ milletin yararını ondan daha iyi bilen lider ve kurumlar" olduğu savunulmuştur.
MİLLİ İRADE YORUMU
İttihad ve Terakki'nin "katılımsız, demokrasisiz ve göstermelik temsile dayalı millet hâkimiyeti" yaklaşımına yönelik muhalefet oldukça cılız kalmıştır. Ancak yayın organlarından birisine "Hâkimiyet-i Milliye" adını veren Osmanlı Demokrat Fırkası'nın "hâkimiyet-i âmmeyi meydana getirecek başlıca fikrin demokrasi" olduğunu ileri sürmesinin önemi vurgulanmalıdır. "Demokrasisiz hâkimiyet-i milliye" yaklaşımına karşı böylesi eleştirilerin yeniden dile getirilebilmesi ancak Cumhuriyet döneminin "Demokrat Parti"si tarafından yapılabilecektir.
Uluslararası konjonktürün zorunlu kıldığı çok partili rejime geçiş sonrasında "demokrasisiz millî hâkimiyet" savunusunun zorlaşması "halkın çıkarını daha iyi değerlendirecek" kurumlarca denetlenecek bir vesayet rejimi tasavvuru geliştirilmesine yol açmıştır.
Bu koşullar altında "millî irade"nin fetişleştirilerek çoğunlukçu bir yoruma tabi tutulması yadırgatıcı değildir. Bir asrı aşan bir süredir toplumun her kesimince kutsanan bir kavram, onu fetişleştiren ama hayata geçirilmesine karşı çıkan ya da bunun karşıtı "çoğunlukçu" bir yorumla değerlendirilmektedir.
Burada "millî irade sınırlanmalıdır" yaklaşımına karşı çıkarken Alexis de Tocqueville'den başlayarak sakıncaları üzerine geniş bir literatür yaratılmış olan "çoğunlukçu" yorumun demokrasi üzerindeki olumsuz etkilerini de vurgulamak gereklidir.
Halkın egemenliğini onun yararını daha iyi anlayan lider ve kurumlar aracılığıyla kullanması yaklaşımının ne denli çağdışı olduğu ortadadır.
Ancak bunun alternatifi seçimi kazananın bir sonraki seçime kadar her istediğini yapması değildir.
"Demokrasisiz ya da vesayet kurumlarıyla sınırlandırılmış ulusal egemenlik- çoğunlukçu millî irade" yorumları etrafında kutuplaşmanın demokrasimizin seviyesini olumsuz biçimde etkilediği ortadadır. Türkiye'nin bu anlamsız ikilemi aşarak çabalarını çoğulcu demokrasinin güçlendirilmesine yöneltmesi gerekmektedir.
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.11.2018
12.11.2018
5.01.2018
29.10.2018
22.10.2018
15.10.2018
24.09.2018
16.09.2018