Murat AKSOY

Devlet ‘laik’ olmazsa mezhep tahakkümü başlar
26.04.2016
1173

Geçtiğimiz hafta sonu Antakya’da faaliyet gösteren Toplumsal Sosyal Ekonomik ve Siyasi Araştırmalar Derneği (SESAD) ile Alternatif Düşünce Kuruluşu (ADK) ve Konrad Adenauer Stiftung (KAS) birlikte organize ettiği “Türkiye ve Ortadoğu’da Mezhepsel Çekişmeler ve Toplumsal Güvenlik için Güvenlik Sorunları” başlıklı bir çalıştaya katıldım.

 

Çalıştaya akademisyen ve gazeteciler dışında Antakya ve Türkiye’nin farklı yerlerinden mezhep, cemaat önderleri ve sivil toplum temsilcileri katıldı.

 

İki gün boyunca yapılan sunum ve tartışmalarda, Türkiye’de hem de Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerle birlikte mezhepsel farkındalığın arttığını; farkındalık arttıkça da kutuplaşma ve ayrışmanın derinleştiğini fark ettim.

 

Çalıştayının başlığında da görüldüğü gibi mezhepsel gerilim ve çatışma sadece Ortadoğu’da değil Türkiye’de de etkisini gösteriyor.

 

Ortadoğu’da mezhepler, vekalet savaşlarının bir parçası iken, Türkiye’de bu, şimdilik toplumsal gerilimin unsurudur.

 

DİNİ DEĞİL SİYASİ GERİLİM

 

Ortadoğu’da özellikle Arap Baharı’ndan sonra, ulus-devletleri aşan biçimde Sünnilik ve Şiilik arasındaki gerilimin belirleyici olduğunu gördük.

 

Başının Arabistan ve İran’ın çektiği bu gerilimin en açık halini Suriye’de süren savaşta görüyoruz.

 

Suriye’de, Arabistan-Katar-Türkiye’nin başını çektiği Sünni bloka karşı İran –ve farklı amaçlarla Rusya ile birlikte- tek başına karşı koyuyor.

 

Bugün Suriye’de süren savaş, ülkenin demokratikleşmesi değil tersine bir yandan ABD ve Rusya’nın bir yandan da Sünni-Şii blokun konumlarını güçlendirmeye çalıştıkları bir vekalet savaşı halini almıştır.

 

Suriye’deki savaşın bir parçası olan Arabistan ve İran’ın başını çektiği Sünni ve Şii ayrışmasının referansı dini olsa da; bu ayrışma siyasal, sekülerdir. Burada Sünnilik ve Şiilik ilahi referanslı olsa da, ilahi olan siyasal meşruiyet aracından başka bir şey değildir.

 

Burada ilahi olan Sünnilik ve Şiirlik, politik bir meşruiyet aracı olarak kullanılmaktadır.

 

TÜRKİYE’DE OLAN

 

Bu açıdan Türkiye’de olan ayrışma Ortadoğu’dan farklıdır. Ortadoğu'da savaşın parçası olan mezhepsel farklılıklar, Türkiye’de toplumsal ayrışma ve kutuplaşmanın bir operasyon aracı olarak kullanılmaktadır.

 

Üstelik bu ayrıştırma ve kutuplaştırma, sadece kültürel kimlik olarak mezhepler üzerinden değil, etnik kimlikten yaşam tarzına kadar pek çok alanda tüm toplumsal fay hatlarında hayata geçirilmektedir.

 

Bu açıdan Türkiye’de, bir yandan genel bir zihinsel bölünme, özel olarak ise Güneydoğu’da ise zihinsel bölünmeden öte duygusal kopuş yaşanmaktadır.

Bu bölünme ve kopuş siyaseti, toplumsal değil siyasal tercihlerin daha doğrusu Erdoğan/AKP iktidar blokunun, iktidarını, siyasal tabanının konsolide etmek için iradi olarak tercih edilmektedir.

 

Türkiye iktidar eliyle toplumsal fay hatları üzerinden ayrıştırılmakta ve kutuplaştırılmaktadır.

 

DİN DEĞİL SİYASET TARTIŞIYORUZ

 

Oysa hiç bir kültür, kimlik, dini, mezhep kendiliğinden iyi ya da kötü değil nötrdür. Onları iyi ya da kötü yapan, onlara değer atfeden anlamlandırıldıkları toplumsal kültür yani zihniyettir.

 

Bu açıdan somut tartışmayı ele aldığımızda din ne kadar değerliyse, mezhepler de o kadar değerli ve anlamdır. Çünkü mezhepler, o inanç üzerinden dünyayı tutarlı biçimde anlama ve açıklama çabasıdır.

 

Mezhepleri değerli kılan, onları ya da kötü yapan inancın kendisi değil, bunların siyasallaştırılmasıdır.

 

Ortadoğu’da da Türkiye’de mezhepsel çekişmelerin sorumlusu mezheplerin kendisi değil, onların siyasal meşruiyet ve siyasal iktidarının aracı halile getiren siyasal iktidar ve anlayışlardır.

 

HATADA ISRAR SÜRÜYOR

 

Erdoğan/AKP iktidar bloku, Arap Baharı’ndan sonra hem dış politikada hem de iç politikada mezhepçi bir siyasallaşmayı tercih etti. Bu tercih, dış politikada Türkiye’yi yalnızlaştırırken, iç politikada toplumsal ayrışma ve kutuplaşmayı derinleştirdi.

 

Son olarak TBMM Başkanı’nın bir toplantıda ifade ettiği “Böyle bir şey (laiklik –MA) olmamalıdır. Dindar anayasa meselesinden anayasamızın kaçınmaması lazım. Dini olarak bahsetmesi lazım... Yeni ve dindar bir anayasa olmalı” ifadesi gerçekleşirse; Türkiye’de mezhep tahakkümü, belki de çatışması kaçınılmaz olur.

 

Bu hata/lar/dan dönülmediği gibi yalnızlaşma ve kutuplaşma devam etmektedir. Türkiye ve hepimiz için asıl tehlike de budur.

 

 

MURAT AKSOY | HABERDAR

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar