Orhan MİROĞLU-Taraf yazıları
Gabriel bir tarihî kişi, bir eski zaman kahramanı değil.
Fotoğrafta gördüğünüz taş da bir müzeden kaçırılmış veya kazılarda bulunmuş bir eski eser parçası değil. İkisinin de bambaşka bir hikâyesi var.
Gabriel İsveç’te doğmuş 25 yaşlarında bir Süryani genci. Şimdi Göteborg’ta diş hekimi.
Hapsınaslı babası Simon Şamun ile beraber Göteborg’un altını üstüne getirdiğimiz keyifli bir geziden sonra dinledim hikâyesini. Gabriel’in annesi Verdê (Gül demektir) de bir Süryani ve Midyat’ın Batê köyünden. Dikkatinizi çekmiştir muhakkak, size bir hikâye anlatmak istiyorum, ama hikâyenin geçtiği coğrafya adlarının, kişilerin ve hikâyeye konu olan isimlerin hiç biri Türkçe değil. Bu coğrafya elbette Türkiye’ye ait bir coğrafya. Ama Türkiye bu coğrafyada kaim ve kadim olmuş medeniyetleri korumak yerine, onlara ait her şeyi Türkleştirmeye çalıştı. Ortada bir başarı var mı bilmiyorum, ama bu Türkleştirme, inkâr ve yok saymanın faturası, bu faturanın yarattığı trajedi ve insanlara yaşattığı acı bugün de insanların hayatından çıkmış değil
Hapsınas Midyat’a bağlı bir köy. Her ırktan, her milletten insan yüzyıllar boyu bu köyde beraber yaşadı. Hapsınas’ı daha önce de yazmıştım. Hani Mor Lazoor Manastırı’nın bulunduğu köy. Mor Lazoor’dan bugün geriye kalan pek az şey var. Bu manastır öyle bir inziva kulesine sahip ki, belki de yeryüzünde bir eşi yok.
Ama bu kule de yıkıldı yıkılacak gibi. İşin daha garibi, bu manastıra giden yolun, birkaç yıl önce, ihale açılıp satılmasıdır.
Neyse, size Gabriel’i ve onun taşını anlatacaktım asıl, konuyu dağıtmayalım.
Gabriel İsveç’te doğmuş ve İsveç’te eğitim görmüş. Ama aklı erip kendi köklerini merak ettiği yıllarda babası Simon’a iflah kesen sorular sormaya başlamış.
“Biz kimiz” diyormuş, “İsveçli veya başka bir Avrupa milletinden olmadığımız belli. Peki biz kimiz,nereden geldik bu ülkeye ve neden buradayız?”
Baba Simon dili döndüğünce anlatmaya çalışıyormuş, Midyat’ı, Turabdin’i, Mardin’i.
Ve tabii daha küçük yaşta Gabriel’e öğrettikleri Süryaniceyi.
Ama Gabriel yine de bu anlatılanlara inanmak istemiyor ve çocukluğunun saflık duyguları içinde, “Biz kimbilir nerelerden İsveç’e gelmiş Çingeneleriz” diyormuş, “Çingeneler gibi yersiz yurtsuz insanlarız”.
Simon ve Verdê ise “Hayır” diyorlarmış Gabriel’e, “hiçbir şey senin düşündüğün gibi değil, biz yersiz-yurtsuz insanlar değiliz, bize ait bir yurdumuz, adı Hapsınas olan bir köyümüz var. O köyün içinde topraklarımız, üzüm bağlarımız var, bir gün gelecek oraları hep beraber ziyaret edeceğiz, biraz sabırlı ol!”
Gabriel yine de ikna olmuyormuş ne yazık ki. Bu tartışmaların ve çocuk Gabriel’in sorduğu soruların içinden çıkamayınca Simon ve Verdê, Gabriel’i, ailesinin bir zamanlar yaşadığı topraklarla ve halkının kökleriyle buluşturmaya karar vermişler.
Faili meçhul cinayetlerin işlendiği, Süryanilerin kaçıp Avrupa’ya sığındığı kötü bir zamanda, 90’lı yıllarda Gabriel ve annesi Verdê’yle , Göteborg’tan Mardin’e gelmişler ve oradan da Hapsınas’a varmışlar.
Hapsınas’ta Simon’lara “Beyt-Şemun” diyorlarmış.
Gabriel ailesinin bir zamanlar yaşadığı köyü görmüş. “İşte bu gördüğün ev bizim, bu tarlalar, bu üzüm bağları bizim” demişler Gabriel’e. “Senin ataların ve mensubu olduğun ailen, yersiz-yurtsuz değil. Bu topraklarda yaşadık biz ve her şeyimiz hâlâ bu topraklarda bulunuyor.” Gabriel, Süryani ustaların kesip işlediği evin avlusunda, odalarında dolaşıp durmuş ve o evin avlusunda bulunan küçük bir taş parçasını almış eline, onu saklamış ve Göteborg’a beraber getirmiş. Kırmızı bir boyayla taşın üstüne köyün adını altına da kendi adını yazmış.
Gabriel’in taşını ben de gördüm, hikâyesini babası Simon ve annesi Verdê’den dinledim.
Sanırım bu hikâye, giderek küreselleşen ve küçülen dünyamızda, insanoğlunun ihtiyaç duyduğu yegâne şeyin ve yüzyıllardan bu yana içinde barındırdığı en güçlü duygunun bir yere ait olma duygusu olduğunu gösteriyor.
İnsanın elinden bu duyguyu almaya, yüreğinden söküp çıkarmaya çalışmak boşuna..
Bu köşede zaman zaman Seyfo’dan söz ettiğimi hatırlayacaksınız. Ama yine de bir kez daha hatırlatayım, Seyf Arapça ve Süryanicede kılıç anlamına geliyor.
1915’te Turabdin’de, Midyat ve Mardin’de yaşanan acı olayları anlatmak için Süryaniler bu kelimeye kullanıyorlar.
Mertz Yergen gibi hem büyük felaket hem de, kılıçtan geçirme gibi ağır bir anlam yüklüdür bu beş harfli kelimeye.
1915’in yıldönümünde, Seyfo’yu Süryani dostlarla konuşmak için İsveç’e geldim.
Seyfo dönemini ve yaşanan katliamları araştırmak için bir merkez kurulmuş burada.
Birkaç gündür 1915’i konuşup duruyoruz Süryani dostlarla.
Stockholm’da hazırlanan bir konferans programında beraber olduk. Sonra Göteborg’a geçtim.
Bir konferans da bu şehirde olacak. Okuduğunuz bu yazı bu konferanstan önce yazıldı.
Güneşli, güzel bir bahar sabahı. Konferanstan sonra Göteborg’un etrafında yer alan adalara gidecek ve geceyi bu adalardan birinde geçireceğiz.
İsveç’e daha önce de gelmiştim ama Göteborg’a gelişim ilk.
Güzel bir şehir. On bin Süryani’nin bu şehirde yaşadığı tahmin ediliyor. Sadece Türkiye’den gelenler değil bunlar, aralarında Irak’tan ve Suriye’den gelenler de var.
Süryani dostların, ilgi alanları bir hayli artmış, beraber olduğumuz zamanlarda, sohbetin konusu dönüp dolaşıp Suriye’ye ve Suriye’nin geleceğine dayanıyordu.
Bu ülkede yaşayan beş milyona yakın Hıristiyan halkın içinde, Süryani halkı son derece önemli bir siyasi konuma sahip. Tarihsel ilişkiler çok derin ve köklü.
O kadar ki, Arap Baasının kurucusu ve ideologlarından biri de Hıristiyan halka mensup Mişel Eflak’tı.
Ortadoğu’da tarih bugün, hafıza savaşlarının üstünden ve geçmiş zamanla hesaplaşarak yeniden yazılıyor.
Gabriel’in Hapsınas’taki evlerinden alıp Göteborg’a taşıdığı ve hâlâ sakladığı taşın sırrı çözülüyor..
Yeni, yepyeni zamanlardan geçiyoruz.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.10.2012
3.09.2012
1.09.2012
30.08.2012
27.08.2012
25.08.2012
23.08.2012
20.08.2012
18.08.2012
16.08.2012