Süleyman Seyfi Öğün

Süleyman Seyfi Öğün
Süleyman Seyfi Öğün
Yeni Şafak Tüm Yazıları
15 Temmuz’un sene-i devriyesi üzerine
13.07.2017
932

 15 Temmuz 2016 ‘da yaşananların sene-i devriyesini idrâk ediyoruz. Bu ilki. Elbette ki, bu sene zarfında 15 Temmuz’un doğrudan etkisini hissettik. Her şey son derecede tâze. Yaşananlar ve yaşayanlar ortada. O hâlde hatırlamak hiç de zor değil.

Doğrusu ömr-ü hayâtında, bilinçli olarak iki askerî darbeye şâhitlik etmiş birisi olarak,  15 Temmuz gecesinde ilk aklıma gelen, dehşet verici bir manâsızlık ve çökmüşlük duygusuydu. “İşte geldik, işte gidiyoruz” dediğimiz bir hayat evresinde, herşeyin geriye sarmasına şâhitlik etmek gibi bir tâlihsizlik herhâlde az bulunur. İnsan hiç değilse; “Evet hayâllerimizin pek çoğunu yaşayamadık. Dünyâyı değiştiremedik. Ama en azından bizden sonraki nesiller 12 Eylül gibi bir felâket yaşamayacak” demeyi istemez mi?

Doğrusu , ilk başlarda bu kalkışmanın çok sınırlı bir kalkışma olduğu ve hemen bastırılarak üstesinden gelineceğini düşündüm. Ama; TRT’nin basılıp , o aşağılık metnin o zavallı spikere okutulduğunu görünce; beynimin birden nasıl zonklamaya başladığını anlatamam. Sanki geçmişe yolculuk başlamıştı. Total Recall; hem de en kötüsüne. 12 Eylül 1980’de de aynı şey olmuştu. Demek ki  memleket bu darbenin etkilerinden daha arınamadan  hayâtımın üçüncü darbesine şâhit oluyordum. Üstelik çok derinlerden gelen ve tahminimden çok daha kapsamlı bir kalkışmaydı bu.

Daha sonra gördük ki, bu kalkışmanın ve darbe girişiminin aktörleri öyle bildik subaylar değilmiş. Yakalananların, bastırılanların o mide bulandırıcı sûretlerine  ve ifâdelerine baktıkça idrâk ettik bunu. Darbenin amacının tek başına darbe yapmak olmadığını anlamak dehşet katsayısını arttırdı. Meğer bu kalkışma, çok daha büyük bir çatışma ortamının fitilini yakmayı hedefliyormuş.

Darbelerin bildik amacı kendilerine göre, faşizan da olsa  bir düzen tesis etmektir. Önce kaos ortamına gözyumulur; olaylar insanları canlarından bezdirdiği bir noktaya geldiğinde  “idâreye el konulur”;  Anayasal düzeni yeniden tesis etmek “içün” harekete geçilirdi. Hâlbuki 15 Temmuz’da kurgu benzer olmakla birlikte  istenen çok başkaydı. Darbeciler, direnmesi mümkün ve muhtemel  olan odaklara acımsızca saldırıyor ve Türkiye’nin  esas ve çok daha kapsamlı daha büyük bir darbe karşısında iyice güçten düşmesi isteniyordu. Yurtta Sulh Konseyi denilen ucûbenin bildirisi bunun en büyük ıspatı olarak göründü bana. Memlekette acâip  bir ekonomik kriz; yokluk, yoksunluk yaşanmazken; ekonomik krizin toplumu iç savaşın kenarına getirdiğinden bahsediliyordu. Bu kadar ahmaklığın, ahmaklıkla açıklanabileceğini sanmıyorum.  Halkın, bu müdahaleyi onaylamayacağını, sokaklara ineceğini kestirmişlerdi. Kanâatimce bu da plânın B evresini oluşturuyordu. Sokağa inen ve darbeye karşı çıkanları kurşuna dizeceklerdi. Ama yine kanâatimce; esas yapılmak istenen sokakta bir Kürt-Türk ve Alevî-Sünnî çatışmasını başlatmaktı. “Kardeşlerimizi öldürüyorlar” bahanesiyle PKK’nın ve DHKP-C’nin işgâl plânı devreye; ihtimâl, tam bu noktada sokulacaktı.

Düzeni tesis etmek “içün” yapılan bir darbenin başarısızlığı; darbe ihtimâlini ortadan kaldırmaz. Tam tersine daha da kuvvetlendirir. Başarısız olmuş ve  iç savaşı başlatmış bir darbe girişimi, olsa olsa “esas” darbeyi meşrûlaştırmayı sağlar.  Bunun da  ya uluslararası bağlantısı çok kuvvetli olur; veyâ doğrudan uluslararası bir müdahaleyle başarılır. 

Çok şükür ki bunların hiçbirisi olmadı. Kitle ve müesses nizamın güçleri; bu senaryoyu yazanları bile şaşırtacak bir atiklikle duruma hâkim olmayı başardı. Hiç kimse oyuna gelmedi. Ortak bir duruşla tehlike püskürtüldü. 15 Temmuz bize çok mühim pek çok şey öğretti. Ama bunların en başta geleni; darbelerden daha tehlikeli olanın; darbe içindeki darbeler olduğudur. 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar