Yıldıray OĞUR
“Sevgili vatandaşlarım. Önce şunu bilelim. 6 Eylül’deki halk oylaması bir genel seçim değildir. Ne yüce Meclisin yapısı değişecek ne de iktidar. 6 Eylül’de sandık başına gitme görevini yerine getirdiğinizde ne diyeceksiniz. Ya 'Evet' ya da 'Hayır' diyeceksiniz. 6 Eylül’de 'Evet' derseniz Türk siyasi hayatına 1980 öncesinin düzeni ya da düzensizliği gelecektir. Sayın Necmettin Erbakan’ıyla, Sayın Alparslan Türkeş’iyle, Sayın Süleyman Demirel’iyle, Sayın Bülent Ecevit’iyle… Eski siyasi hayatımız ve eski siyasi kavgalarımız bırakıldığı yerden ve yeniden başlatılacaktır. Eğer hayır derseniz, bu kimseler bir 5 yıl daha fiilen politika yapamayacaklar (sanki yapmıyorlar) hukuken, zaten kurulmuş bulunan partilerinin başına geçemeyecekler ve televizyonda boy göstermeyeceklerdir. Bir 5 yıl daha başımızı dinleriz. Mesele özetle bundan ibarettir...”
Türkiye’nin 3. Referandumu olan 6 Eylül 1987'de halka sorulan soru altında Başbakan Turgut Özal’ın imzasıyla olan bu ilan da böyle özetlenmişti.
Bundan beş yıl önce Anayasa ile birlikte yüzde 91’le halkın “Evet” dediği eski siyasetçilere 10 yıllık siyaset yasağı 5. yılı dolmadan bir kere daha halka sorulacaktı.
Millî Güvenlik Konseyi’nde anayasaya bizzat yasağı ekleyen Kenan Evren’in beş yıl önce meydanlarda söylediği “10 yıl bari kafamızı dinleriz” lafı bu kez ona rağmen Başbakan olan sivil Turgut Özal’ın ağzındaydı.
Her şey 1987’nin nisan ayında Başbakan Özal’ın “Zaten partileri var, korkmuyorum dönsünler siyasete” sözleriyle başladı.
Aslında siyaset yasağını kaldırmak için Meclis’te anayasayı değiştirecek yeterli çoğunluk mevcuttu. Emanetçi başkanlarla yönetilen Hüsamettin Cindoruk’lu DYP, Rahşan Ecevit liderliğindeki DSP, Ali Koç liderliğindeki MÇP ve Ahmet Tekdal liderliğindeki RP’de artık mührün esas sahiplerine verilmesi gerektiği konusunda kamuoyunda da bir mutabakat vardı.
Muhalefet liderleriyle görüşen Özal ise bu demokratik jesti siyasi rakiplerine yapmak yerine bir şart ileri sürdü: “Anayasa değişikliklerini düzenleyen 175. madde değiştirilsin ve siyaset yasağının kaldırılmasına referandumda karar verilsin.”
Geçici dördüncü maddenin değişmesi için yeterli oy Meclis’te varken Özal’ın referandum şartı Demirel, Ecevit ve İnönü tarafından samimiyetsiz bulundu. Bir de bunun üstüne Özal referandumda ‘evet’ çıkması için yüzde 51’i yeterli görmeyip, 8 milyon oy barajı da önerince partiler arasında ipler koptu.
Ama Özal’ın referandumu anayasaya sokmak için uzlaşmaya ihtiyacı vardı ve 8 milyon şartından vazgeçince DYP ile anlaşarak tasarıyı Meclis’ten geçirdi.
Başta referandumda tarafsız kalacağı sinyallerini veren Özal’ın gerçek niyetini önce "Papatyalar"ın lideri eşi Semra Özal verdi. “Siyasi yasaklar kalksa Demirel’e ne faydası var ki” diyen Bayan Özal’a cevap da Nazmiye Demirel’den geldi: “Biz Semra Hanım’ın 'Papatyalar'ı değil, 'Osmanlı Lalesi'yiz...”
Eşler arasında başlayan tartışma büyüdü, iki eski arkadaşı karşı karşıya getirdi. Özal’ın dolaylı ‘hayır’ı apaçık bir ‘hayır’a döndü. Özal’a göre eski siyasetçiler “Referandumu kendi iktidarı için bir güven oylamasına çevirmeye çalışıyorlardı.” O yüzden ‘meydan'ı bunlara bırakamazdı. Çünkü “Ayağı sürçen biri de tekrar ayağa kalkamazdı.”
Referandumda bu kez renkler ‘evet’ için mavi ‘hayır’ için ise turuncuydu. Turuncunun ANAP’ın da rengi olması elbette bir tesadüf değildi.
1987’nin bahar aylarında eski siyasetçilere yasağın kalkmasını gündeme getiren Özal’ı, aynı yılın yazında bu yasağın kalkamaması için meydan meydan dolaşırken gördü Türkiye. Samsun’daki “Hayır” mitinginde “Hayır derseniz bunları 1992’ye kadar sahnede görmezsiniz, hesap bu kadar basit” derken arkasında Devlet Bakanı Güneş Taner vardı. Üzerinde göbeğini ortaya çıkaran dar turuncu bir tshirtle. Genç bakan, tshirtin üzerinde yazan “No, no, no” yazısıyla bir anda muhalefete ve medyaya referandumun en renkli malzemesini vermişti. Taner’in adı bu yüzden "Mr. No"ya çıkacaktı...
Artık "turuncu kuvvetler" ile "mavi kuvvetler" arasında savaş başlamıştı. Özal’ın turuncu mitinglerine karşı Demirel ve Ecevit’in mavi mitingleri renkli ve olaylı geçiyordu.
ANAP konvoyu Demirel’in memleketi Isparta’ya sokulmak istenmedi. Erzurum’da ise taşlandı. O yaz Türkiye’de gök mavi ve yer turuncuya boyandı. Mavi günlük hayatta daha çok kullanılan bir renk olduğu için her mavi “evet” işareti sayılmıyordu ama turuncu öyle değildi.
Antalya’da maç izleyen ANAP’lı bakanlara jest olsun diye önlerine (tesadüf bu ya) turuncu renkleri olan Yolsporlu futbolcular oturtuldu. Özal tarafından açılışı yapılan Kocatepe Camii’nde ise cemaate ayakkabılarını koymaları için dağıtılan poşetlerin rengi turuncuydu.
“Hayır’da hayır vardır” sloganını kullanan ANAP’ın turuncu kampanyasının temeli 12 Eylül öncesinin kargaşasına dönüş üzerine oturulmuştu. “Evet” ilanları ise “Demokrasiye inanan büyük Türk milleti” diye başlıyordu: “6 Eylül 1987 halk oylaması siyasi bir sorun değildir. Parti sorunu da değildir. Bir hukuk sorunudur. Hak, adalet ve vicdan sorunudur...”
Kampanya sürerken ANAP “Evet’i yükselten 4 popüler lider dışında 250’ye yakın eski siyasetçinin yasaklı olduğunu keşfetti. Onların aralarında halkın pek de iyi hatırlamadığı sosyalist figürler de vardı.
“Bunlara mı evet diyeceksiniz” posterleri işte böyle ortaya çıktı. Posterlerde epey korkutucu bir dille yazılmış biyografilerine yer verilen isimler Behice Boran ve Doğu Perinçek’ti.
Referandum dünyayı da bölmüştü. Avrupa’dan gelen açıklamalar ‘evet’ten yana iken ABD’den gelen “istikrar” açıklamaları ‘hayır’a yakın duruyordu. Anketler ise ‘evet’ ve ‘hayır’ları başa baş gösteriyordu.
Referandum günü daha sandıklar açılmadan ertesi günün manşetleri yine Özal’dan geldi. Başbakan aklındaki esas hamleyi yaptı: Kasımda baskın seçime gidiliyordu…
Sonuçlar Özal’ın bu meydan okumasını haklı çıkardı. Diğer tüm partilerin desteğine rağmen siyasi yasakların kalkması 11 milyon 636 bin 395 turuncu ‘hayır’ oyuna karşı, 11 milyon 711 bin 461 mavi ‘evet’ ile kabul edilebilmişti. 12 Eylül yasağına ‘Evet’ diyerek karşı çıkan iller arasında ilk sırada 82 Anayasası’na da en yüksek ‘hayır’lardan birini söylemiş olan Tunceli vardı. Onu Demirel’in memleketi Isparta izledi. En yüksek “Hayır” ise Özal’ın memleketi Malatya’dan geldi. Başkent Ankara ise eski müdavimlerini pek özlememiş olacak ki onları ikinci kez ağırlamaya yüzde 51 ile ‘hayır’ dedi.
Aradaki 175 bin oyluk fark Türkiye’yi bir 12 Eylül ayıbından daha kurtarmıştı.
Bu referandum Demirel’e Çankaya yollarını, Ecevit ve Erbakan’a ise Başbakanlık kapılarını açtı. Referandumu yapabilmek için Anayasa’nın 175. maddesinde yapılan düzenleme ise diğer referandumlara yol verdi.
1987’deki siyasi yasaklar referandumu öncesi yapılan düzenleme, Anayasa değişikliklerine Meclis’ten üçte iki çoğunluğun altında oy çıkması hâlinde referandum yolunu açıyordu. Siyaset bu işi sevdi. Eylül 1987’deki referandum ve kasımdaki genel seçimlerin üzerinden bir yıl geçmişti ki 1988’in Eylül ayında referandum sandığı yine halkın önüne geldi.
Gerekçe bu kez karşılıklı meydan okumalarla başlayan bir erken yerel seçim kavgasıydı.
1987’de yapılan seçimlerde ANAP yüzde 36 oy alarak yeniden tek başına iktidar olmuştu.
Bir tarafta Doğru Yol Partisi’nin başına geçen Demirel’in sert muhalefeti bir tarafta da arkasına aldığı rüzgârı yerel seçimlere de taşımak isteyen ANAP’ın hesapları…
Oyun kurucu yine Özal’dı. Sonradan anlaşıldı ki onun kafasında esas olarak 1989 yılının sonbahar ayları vardı: Kenan Evren o sonbaharda Cumhurbaşkanlığı koltuğunu bırakacaktı...
Özal, tarihinin en popüler dönemindeydi. Seçimlerin ardından kabinede revizyon yapılmış daha genç bir ekip parti vitrinine taşınmıştı. O yıl Fatih Sultan Mehmet Köprüsü açılmış, F-16’lar üretilmeye başlanmıştı. Sanatçılarla iyi diyalogları, şortlu görüntüleriyle Türkiye farklı bir siyasetçi tipiyle tanışıyordu. O yıl Özallar ailece hacca da gitti. Özal’ın Kâbe’de ihramlar içinde resim çektirmesi laikliğe aykırı bulundu.
Aynı yıl tam bir halkla ilişkiler başarısı olarak yürütülen bir operasyonla rekortmen halterci Naim Süleymanoğlu, Bulgarların elinden kaçırılarak Türkiye’ye getirildi. O yaz Seul Olimpiyatları'nda rekorlar kırıp Time’a kapak olan Naim, Özal’ın referandum kampanyasında en güçlü kozu oldu. Tüm şartlar Özal’ın lehineydi. Artık oyunu istediği gibi kurabilirdi.
1988’in Haziran ayında toplanan ANAP kongresinde meydana gelen bir olay ise Özal efsanesini daha da büyüttü. Özal kongrede konuşurken “Buyur kardeşim” dediği anda, Kartal Demirağ adlı suikastçı hâlâ sebebi anlaşılmayan bir nedenle Özal’a ateş açtı. (Dazkırı’da komando kamplarında eğitim aldığı ortaya çıkan Demirağ’ın sırrını öğrenmesine rağmen Özal’ın bile açıklamadığı söylenir.) O günden geriye ise elindeki kurşun yarasıyla kürsüye çıkıp “Allahın verdiği canı onun isteğinden başka alacak yoktur” diyen Özal’ın sesi kaldı...
ANAP, arkasından esen tüm bu rüzgârlar ekonomideki acı reçetenin etkileriyle yüzüne doğru esmeye başlamadan yerel seçimlere gitmek istiyordu.
Normal şartlarda yerel seçimler 1989’un Mart ayında yapılacaktı. Karşılıklı restleşmelerle istenen ise seçimlerin 1988’in Kasım ayına alınmasıydı. Bunun için anayasada değişiklik yapılması gerekiyordu. ANAP’ın milletvekili sayısı 292’ydi. Anayasayı değiştirmek için ise o günlerin 367’sine tekabül eden 301 oya ihtiyaç vardı.
Özal’ın ‘hodri meydan’ına ‘hodri meydan’ diyerek karşılık veren Demirel, erken yerel seçime önce destek verdi, ardından ani bir dönüş ile anayasa değişikliğine destek vermek için seçim kanununun değişmesini şart koştu.
Yalnız kalan ANAP bir taraftan muhalif 10 milletvekilinin aklını çelmeye çalışıyor, diğer taraftan parti içinde Mehmet Keçeciler önderliğinde muhafazakâr vekillerin oluşturduğu "Kutsal İttifak" adı takılan rahatsız vekilleri kontrol etmeye çalışıyordu.
Ama Özal kararını çoktan vermişti: Ya erken yerel seçim ya da referandum istiyordu.
7 Temmuz’da Meclis’te oylanan yerel seçimlerin erkene alınmasını öngören Anayasa değişikliğine 284 kabul çıktı. Bu, kararı referanduma götüren bir sayıydı.
Tıpkı bugünlerde olduğu gibi, SHP’nin kararı Anayasa Mahkemesine götürüp götürmeyeceği tartışıldı bir süre. Bu arada Kenan Evren kararı onayladı ve takvim işlemeye başladı. Referandum günü 25 Eylül’dü.
Daha seçimlerin üzerinden bir yıl geçmemişti ama muhalefet usta bir hamleyle referandumu hükûmete; ama en çok da Özal’a yönelik bir güven oylamasına çevirmeyi başardı.
Aslında bu tam da Özal’ın istediği şeydi. Bu oyunu o kurmuştu. Şimdi sıra elini göstermeye gelmişti. Sürprizleri seven Özal, referandumdan bir hafta önce çıkacağı TRT’deki konuşmasını adres gösterdi. 19 Eylül akşamı herkes televizyonların başında Özal’ın ne açıklayacağını izlemek için toplandı.
Özal çıktı. Ailesiyle oturup konuştuğunu söyleyerek kararını açıkladı: Referandumdan çıkacak karara göre başbakanlıkta kalıp kalmayacağına karar verecekti. Daha sonra bunun için öngördüğü oy limitinin ne olduğunu ise açıklamadı. Bu kararı eşi Semra Özal’a danışarak aldığını söylemekle yetindi.
Böylece 25 Eylül 1987 günü sandık başına gitmek için yerel seçimlerin öne çekilmesinden daha heyecanlandırıcı gerekçeler ortaya çıkmıştı.
Sandıktan ise yüzde 65 hayır ve yüzde 35 evet oyu çıktı. Bu, bir yıl önce yüzde 36 oy alan ANAP’ın gücünü koruduğunu gösteriyordu.
Özal istediği oyu almıştı. Görevi bırakmadı. Seçimler erkene alınsaydı 1989’un Mart'ında yapılan yerel seçimlerde yaşayacağı büyük hezimetten kurtulabilir miydi bilinmez. Ama anlamsız bir inatlaşmadan doğan bu referandum Özal’ı Çankaya'ya taşıyacak sürecin de başlangıcı oldu. Ancak tüm bu gelgitler ANAP’a iyi gelmeyecekti. 1989 yerel seçimlerinde üçüncü sıraya düşecek parti, 1991’de de 8 yıllık iktidarını kaybedecek; ardından da yavaş yavaş yok olacaktı...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları













































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
23.12.2025
17.12.2025
15.12.2025
10.12.2025
9.12.2025
6.12.2025
3.12.2025
1.12.2025
24.11.2025