Yıldıray OĞUR
16 Nisan 2017 referandumunun üzerinden 4 yıl geçti. 4 yıl önce OHAL şartlarında, 15 Temmuz travmasının gölgesinde sandıktan yüzde 51.41’le kıl payı “Evet” çıkmıştı.
Rıdvan Dilmen’in startını verdiği, Arda Turan, Burak Yılmaz’ın hatta Murat Boz’un bile seferber edildiği “Çağrını aldım. Güçlü bir Türkiye için ben de varım. Sen de var mısın?” zincirlerini herhalde herkes hatırlıyordur.
Peki 4 yıl sonra o referandum kampanyasında vaat edilen Türkiye’nin neresindeyiz?
Vaatlere AK Parti’nin kampanya için hazırladığı “Kararımız Evet” kitapçığıyla başlayalım.
Kampanyanın en çok vurgulanan ve tekrarlanan sloganı “Güçlü Meclis, güçlü Türkiye”ydi.
Kitapçıkta “Güçlü Meclis, Güçlü Temsil” başlığı altında şunlar vaat edilmişti:
“Meclis asli işlevi olan yasa yapmaya odaklanacak ve hükümeti millet adına denetleyecek. Yasa teklifleri milletvekilleri tarafından verilecek, meclis aynı zamanda seçilmiş. Cumhurbaşkanı’nı ve kabinesini denetleyecek. Milletvekili, kendi seçmeniyle sürekli temas halinde olduğu için, halkın beklentileri kanunlara daha fazla yansıyacak. Kanun yapımında meclis iradesi ön plana çıkacak.”
Dört yıl sonra bu cümlelerde tek tek ne olduğuna bakalım.
Evet, yasa teklifleri milletvekilleri tarafından verildi ama komisyon tutanaklarından açıkça görüldüğü gibi teklifler yine bakanlıklarda, bürokratlar tarafından hazırlandı, milletvekilleri kendi hazırlamış gibi tekliflerin altına imza attı.
Komisyonlarda milletvekilleri kendi hazırladıkları tekliflerin ayrıntılarına vakıf olmadığı için muhalefet soruları bakanlık bürokratlarına sordu.
https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/komisyon_tutanaklari.goruntule?pTutanakId=2302
Son dört yılda “Meclis’in Cumhurbaşkanı’nı ve kabinesini denetlediğinin” tek bir örneğine bile şahit olmadık.
Sözlü soru ve gensoruyu ortadan kaldıran yeni sistemde, milletvekillerine bırakılan tek yürütmeyi denetim aracı olan yazılı sorulara bile bakanlar zamanında cevap vermediler.
Gazetecilerin sorularına en açık bakan olarak görülen Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bile kendisine sorulan soru önergelerinin yüzde 93’üne yanıt vermedi. Bin 868 soru önergesinden sadece 16'sına 15 günlük yasal süresi içinde cevap verdi.
Muhalefet iktidara soru sorduğunda karşısında Cumhurbaşkanı, bakanlar, iktidar milletvekillerinden önce Cumhurbaşkanlığı’nın bürokratlarını buldu.
Atanmış bakanlar, atanmış genel müdürler, atanmış valiler, kaymakamlar; seçilmiş milletvekillerine, Meclis’e hatta halka değil sadece Cumhurbaşkanı’na karşı sorumluluk ve bağlılık duyar hale geldi. Atanmışlar, seçilmişler karşısında güçlendi. Valiler partili Cumhurbaşkanlığı sisteminde ne yapacağını şaşırdı, pek çoğu partili gibi davranmaya başladı.
Meclis’te denetim bir tarafa, muhalefetin iktidara soru sorması bile suç haline gelebildi.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde geçen üç yılın sonunda, bir CHP İl binasına asılan “128 Milyar Dolar Nerede?” afişi, Valilik ve Emniyet tarafından şu gerekçeyle gece yarısı vinçle söküldü:
“Söz konusu pankart ve içeriğinin bazı vatandaşlarımız tarafından farklı algılanarak tahrik edebileceği ve karşı görüşlü kişiler arasında istenmeyen sözlü ve fiziksel olayların meydana gelebileceği, kamu düzeni ile vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerinin korunmasını tehlikeye düşürülebileceği hatta bu hususta meydana gelebilecek provokasyonların ve yaşanması muhtemel toplumsal olayların önlenebilmesi için...”
“Milletvekilleri kendi seçmeniyle sürekli temas halinde olduğu için, halkın beklentileri kanunlara daha fazla” yansımadı.
Meclis’in etkinliği azalınca, TBMM’nin ziyaretçi sayıları da düştü, vatandaşlar sorunlarını çözmek için Beştepe’nin kapılarını zorlamaya başladı.
Kanun yapımında Meclis iradesi değil, Beştepe’nin iradesi ön plana çıktı.
Dört yıl sonunda Meclis TV’nin izlenme oranları düşerken, ülkenin en popüler gazetesi Resmi Gazete oldu.
Türkiye, gece yarıları Resmi Gazete’de hangi yeni kararnameler ve kararların yayınlandığını bekleme başladı.
Referandum kampanyası boyunca televizyon televizyon dolaşıp “İkisi de halk tarafından seçildiği için meşruiyet açısından eşit olan hükümet ve meclis ilişkisinde fonksiyon açısından meclisi üstün kılan bir model var. Meclisin; hükümete karşı bariz bir üstünlüğü var. Meclis bu üstünlüğünü Cumhurbaşkanı, yardımcıları ve bakanları soruşturma yetkisiyle pekiştiriyor. Bakanların dokunulmazlığını kaldırma yetkisine sahip olarak da bu üstünlük daha güçlü kılınıyor” diye garantiler veren başdanışman, dört yıl sonra televizyonlarda artık bunlardan hiç bahsetmiyor, referandum kampanyası sırasında kimsenin vaat etmediği Cumhurbaşkanı’nın tek imzayla Meclis’ten geçirilen uluslararası anlaşmalardan çekilme yetkisini savunuyor.
Meclis’in “Cumhurbaşkanı, yardımcıları ve bakanları soruşturma, bakanların dokunulmazlığını kaldırma yetkisi”nin ise dört yıl sonra adı bile geçmiyor, bugün Cumhurbaşkanı’nı soruşturmaktan, bakanların dokunulmazlığını kaldırmaktan bahseden hakkında Cumhurbaşkanı’na hakaretten, anayasal düzene yönelik suçlardan soruşturma bile açılabilir.
Bakanların, valilerin, müdürlerin, büyükelçilerin bile “Cumhurbaşkanı’nın tensipleriyle” demeden cümle kuramadığı, Vali yardımcısının soğan kamyonlarını “Cumhurbaşkanımızın talimatıyla” karşıladığı, istifa kurumunun yerine görevden affını istemenin aldığı, Instagram’dan istifa eden Hazine ve Maliye Bakanı’nın “görevden af talebi” hakkında bile günlerce televizyonlarda haber yapılamayan bir Türkiye’de yaşıyoruz.
Aynı kitapçıktan okumaya devam edelim:
“BİRLİK VE UZLAŞMA: Cumhurbaşkanı yüzde 50’nin üzerinde bir oy ile doğrudan halk tarafından seçileceği için, siyasette birliktelik artacak, kutuplaşma azalacak. Karşılıklı seçim yenileme yetkisi, hem Cumhurbaşkanı’nın hem meclisin birlikte seçimleri yenilemesi anlamına geliyor. Birlikte seçimleri yenileme ihtimali, krizlerin uzlaşma yolu ile çözümünün yolunu açacak. Geçmişteki hükümet krizleri tarihe karışacak. Siyasette daha sorumlu, daha akılcı, daha uyumlu bir anlayış hakim olacak.”
“Siyasette birliktelik artacak, kutuplaşma azalacak” cümlesinden sonrasını okumaya bile herhalde gerek yok.
“Birlikte seçimleri yenileme ihtimalinin” ise 4 milyon ışık yılı uzaktayız. Son dört yılda “Siyasette daha sorumlu, daha akılcı, daha uyumlu bir anlayış hakim oldu” cümlesini troll hesaplara bile yazdırmak zor olur.
Kitapçıktan başka bir paragraf:
“HIZLI VE ETKİLİ İCRAAT: Hızlı ve etkili yönetim; ekonomik büyüme, refah ve kalkınmanın garantisi olacak. Hızlı karar alan, hızlı icraat ve reform yapan, etkin bir yönetim modeli oluşacak. Vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılayan, gelişmelere ayak uyduran, kurumların hızlı çalışmalarını sağlayan bir işleyiş hakim olacak. Bürokrasi azalacak, büyüme hızlanacak. 2023 ve ötesine uzanan hedeflerimiz ivme kazanacak.”
Ekonomi ile ilgili bu iddialı vaatlere referandum kampanyası sırasında ekonomi ile ilgili daha da iddialı bir kaç vaadi daha ekleyelim:
“Pazar günü sandıktan evet çıkarsa ekonomide çok ciddi bir sıçrama olacak. Çünkü Türkiye prangalarından kurtulacak. 2023’de hedef 25 bin dolar milli gelire ulaşmaktır. Biz biraz daha mütevazi davranıyoruz 22 bin dolar diyoruz.”
“16 Nisan’daki referandumda ‘Evet’ kararı çıkması ile yeni sistem ekonomiyi de uçuracak. Kişi başı milli gelir 25 bin dolar olacak”
https://www.yeniakit.com.tr/haber/evet-cikarsa-ekonomide-ucusa-gececegiz-286942.html
“Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) araç bağımsızlığı en yüksek dünyadaki merkez bankalarından biri.16 Nisan’dan sonra bunun daha da pekişecek. Geçen gün bir Alman iş adamı bana 'Referandumda evet çıkarsa 16 Nisan'dan sonra Türkiye'yi kimse tutamaz. 16 Nisan'dan sonra Almanya'dan çok Türkiye'de ikamet edeceğim' dedi. Referandumdan güçlü bir 'evet' çıkar ve reformları yaparsak Türkiye 2018 yılından başlamak üzere yüzde 7 ila yüzde 10 arasında bir büyümeyi yakalar.”
“Evet ile faiz iner, TL kanatlanır”
“Referandumdan "evet" çıkması durumunda dolar/TL'de 3,55 seviyelerinin söz konusu olabilecek.”
Fazla söze gerek yok.
2017 Nisan’ında Dolar 3.7 TL, kişi başına düşen milli gelir 10.597 dolar, enflasyon yüzde 11’di.
Dört yıl sonra bugün Dolar 8 TL, kişi başı milli gelir 8599 dolar, enflasyon yüzde 16.
Ayrıca bu dört yıl içinde dört Merkez Bankası, beş TÜİK başkanı değişti. Faiz rakamları ikiye katlandı.
Bu dört yıl içinde enflasyonla mücadele için Tanzim Satış Mağazaları kurulduğunu, soğan depolarına, marketlere baskınlar yapıldığını, Konya’dan İstanbul’a doğru halka dağıtılmak üzere yola çıkan patates ve soğan kamyonlarının il girişinde valilik tarafından resmi törenle karşılandığını gördük.
Fersah fersah ötesinde olduğumuz 2023 hedefleri ise iki kere revize edilip düşürüldü.
Ve son olarak referandumun hukuk ve adalet vaatleri.
Referandumda “Evet” kampanyasının sloganı “Bağımsız ve tarafsız yargı için Evet”ti.
Yine bir kaç vaadi hatırlayalım:
“Yargının bağımsızlığını/tarafsızlığını güçlendirdiği, hukuk devletini tahkim ettiği için Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine "evet" diyorum.”
https://twitter.com/bybekirbozdag/status/834124929146687492?s=20
“Önerilen değişiklikte yargının idaresinden sorumlu HSK üye seçimi halkın doğrudan seçtiği organlara bırakılarak demokratik meşruiyet sorunu çözülmüştür. 4 üye doğrudan, 7 üye dolaylı meşruiyet alanından geliyor. Her ikisi aynı mecradan gelen Meclis ile cumhurbaşkanı benzer anlayışta insanları seçebilir mi? Buna karşı da önlem var. Meclis’te üçte iki, beşte üç gibi uzlaşmaya zorlayan sayı şartı vardır. Yargının idaresiyle halkın iradesi arasında bağ kuran bir sistem yargı erkini bir başka erkin kontrolüne sokmaz. Tam tersine yargının millet adına yargılama yapması ve halkın demokratik yargısı olması ilkesini hayata geçirir. Yani mahkemeler işini yaparken bağımsız ve tarafsız davranma yükümlülüğü altındadır. Sistem buna ilişkin güvencelere fazlasıyla sahiptir.”
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/perspektif/mehmet-ucum/2017/04/15/10-soruda-16-nisan-referandumu
“Tam bağımsız HSYK adaleti uçuracak”
Dört yıl sonunda adalet gerçekten uçtu. Ama galiba havaya uçtu.
Yargının tarafsız ve bağımsızlığı hakkında sadece “Rahip Brunson” demek bile yeterli bir cevap.
“Evet” diyerek yargının tarafsız ve bağımsız olmadığını iktidar bile kabul edip peş peşe adalet, yargı, insan hakları reformu paketleri açıkladı.
Zaten referandum kampanyası boyunca HSK’nın ve Anayasa Mahkemesi’nin tarafsız ve bağımsız olacağının garantisini verenler bugün AİHM kararlarının bile bizi bağlamadığını iddia etmekle meşgul.
Konan engeller işe yaramadı, HSK’ya Meclis ile cumhurbaşkanı benzer anlayışta insanları seçti. Öyle ki bırakın Cumhurbaşkanı’nı, Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı ve eşinin beğenmediği karar veren hakimler için bile soruşturma açacak bir HSK var.
Mahkemelerin tahliye ettiklerinin iktidardan gelen açıklamalarla akşamında tutuklanacağını, Yargıtay’da tek dosya açmamış üyenin Yargıtay tarafından Anayasa Mahkemesi’ne üye seçileceğini, Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmakla tehdit edileceğini, yerel mahkemelerin AYM ve AİHM kararlarını uygulamayacağını, Yargıtay’ın ve Danıştay’ın iktidara destek açıklamaları yaptığını referandumda “Evet” verenler bile hayal etmemişlerdir.
Daha fazla uzatmaya gerek yok.
Bitirmeden son bir kaç vaadi daha hatırlayalım.
Referandum kampanyası sırasında “Evet verin Meclis’e gelsin” denen idam, dört yıldır Meclis’e gelmedi.
Yine referandum kampanyasının üzerine kurulduğu Avrupa karşıtlığı dört yıl sonra yerini “kendimizi ve geleceğimizi Avrupa’da görüyoruz” bıraktı, meydanlarda vaad edilen “AB adaylığından çıkış için gerekirse referandum yaparız” da neyse ki dört yıldır gerekmedi.
Sonuç olarak 16 nisan referandumundan dört yıl sonra, referandum kampanyasında “Yarınlar güzel olacak, çok daha güzel, büyük bir Türkiye’ye uyanacağız inşallah” diyen bakanın bile Pazar günü Instagram’dan “At izi it izine karıştı. Rabbim sonumuzu hayreylesin” diyerek kayıplara karıştığı bir Türkiye’de yaşıyoruz.
Bu sistemle sonumuzun hayırlara çıkacağına inanan herhalde kimse kalmadı.
Ama referandum paketindeki maddelerden sonumuzun böyle olacağı belliydi.
Hatta bunları yazdığı için gazetesinden bir SMS ile kovulanlar bile oldu.
Ama hayır verenler bile bu kadarını tahmin edemezdi.
Ama dört yıl önce 16 Nisan günü halkın yüzde 51.4’ü Rıdvan Dilmen’e uydu bir kere...
Yazarlar
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.08.2025
2.08.2025
28.07.2025
26.07.2025
23.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
9.07.2025