Halil BERKTAY
[3 Kasım 2019] İkidir, Güzin Sarıoğlu yetişiyor imdadıma. İlki “Operasyon isimleri”ydi. Beni Brecht’in savaş ve yalan hakkında iki şiirini hatırlayıp aktarmaya sevketti. Şimdi ikincisi “Cumhuriyet kadını olmak” başlığını taşıyor. Ve bu sefer beni Nâzım’ın birkaç şiirine götürdü. Hep erkeklerin kadını tanımlama ve yerli yerine oturtma “hak”ları üzerinde durmuş Sarıoğlu. Ama siyasetin ana mecrası içinde yer alan erkeklerden ve olağan erkek-egemen kültürden örnekler vermiş de, Solun bu açıdan durumuna değinmemiş.
Oysa sırf kendi sözünü ettiği 12 Eylül ve sonrası bu açıdan ibret vericidir. Feminizmin ortaya çıktığı ve derhal Sağ gibi Solun da müthiş tepkisini çektiği yıllardı. Çeşitli fraksiyon şefleri kendi saflarındaki kadınları hizada tutmaya çalışıyor; sınıf mücadelesinin (veya işçi haklarının) kadın mücadelesinden (veya kadın haklarından) tabii önce geldiği vaazlarını tekrarlıyor; gözlerini zaten herkesi kurtaracak olan sosyalizme dikmelerini öneriyordu.
Bir yandan da, belki Türkiye çapında küçük, ama bugüne kıyasla çok daha geniş bir kesimin popüler kültürü Nâzım’la belirlenmeye devam ediyordu. Devrimci romantizmin müşahhas haliydi Nâzım Hikmet. Bir arkadaşım, o dönemde CHP ile AP’nin farkını “birinin tabanı Nâzım okuyor” diye tarif etmişti. Doğruydu. Ve aşk konusunda dahi bir modeldi, solcu gençlik için. Daha doğrusu, (kendi ilk gençliğimi nasıl yaşamış olduğum temelinde, o zaman bile içten içe seziyordum ki) âşık erkeğin duruş ve davranışı, ya da erkeğin aşkını nasıl terennüm etmesi gerektiği konusunda bir modeldi. İçsel değil dışsal bir olaydı. Kibirdi. Pozdu. Gösterişti. Erkek aşkını o yıllarda (1960’lar ve 70’lerde) dürüstçe yaşayan ve söyleyen, örneğin Cemal Süreya’ydı. Nâzım’ınki ise, beraber olduğu kadını kadın ve insan olarak gerçekten sevmekten çok, aslında en fazla kendine âşık olan; (Edip Cansever’in bambaşka bir bağlamdaki “Ben Ruhi Bey Nasılım”ını haber verircesine) “Ben âşık Nâzım Hikmet nasılım” demeye getiren bir fiyakaydı.
Son bir iki saat, hızla dolaştım internette, acaba hiç olmazsa bugün, bunu biraz olsun gören olmuş mu diye. Heyhat. Varsa yoksa, Nâzım’ın ne müthiş aşklar yaşadığı; kadınlara ne muazzam değer verdiği; onları ne güzel anlattığı. Ne yapayım ki buna tanık gösterilen şiirlerde, ben maalesef farklı özellikler görüyorum.
(a) Bencillik. Terkedilmeyi yedirememe. Kadını küçümseme. Kendini yüceltme. Her ayrılıkta illâ kendini yüzde yüz haklı bulma. Örnek, Nüzhet onu bırakıp gittikten sonra yazdıkları:
O mavi gözlü bir devdi,
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebrulii
hanımeli açan bir ev.
Bir dev gibi seviyordu dev,
Ve elleri öyle büyük işler için hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebrulii
hanımeli açan evin.
(b) Feodal mülkiyetçilik. “Benim kadınım”da ısrar. Buna bağlı olarak, “kadını”nı ister yanında, ister uzakta, kendisinin bir uzantısı, bir süsü, bir sembolü gibi görmek ve konumlandırmak. Örnek, 4 Aralık 1945 Tan Olayları üzerine yazdıkları:
İlk göz göze geldiğimiz günkü elbiseni çıkar sandıktan,
giyin, kuşan,
benze bahar ağaçlarına...
Hapisten
mektubun içinde yolladığım karanfili tak saçlarına,
kaldır, öpülesi çizgilerle kırışık beyaz, geniş alnını,
böyle bir günde yılgın ve kederli değil,
ne münasebet,
böyle bir günde bir isyan bayrağı gibi güzel olmalı Nâzım Hikmetin
kadını...
(c) Popülizm. “Kadınlarımız” üzerindeki aynı feodal mülkiyetçiliğin kollektif kültüründe, sosyal gerçekçilik adı altında, halkımızın erkeklik töresi adına egzotik ve esrarlı güzellikler bulmak. Güzin Sarıoğlu, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un mesajındaki “Türk kadınının sessiz ve güçlü omuzları” ifadesine takılmış. Nereden geliyor acaba? Örneğin Kuvayı Milliye’nin şu çok ünlü pasajıyla herhangi bir akrabalığı var mı:
Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yârimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız (…)
Düşünmek lâzım; Nâzım’ın kendisi ne kadar teneffüs ediyordu, bu erkeklik töresinin kendine özgü havasını?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024